 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1988/325
K: 1988/566
T: 26.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : İstanbul C.Savcılığı'nın 12.4.1982 gün ve 126 sayılı iddianamesiyle "... Devlet Başkanı'na suikastte bulunmak suçundan sanık Mehmet hakkında kamu davası açılması üzerine yargılamayı yapan İstanbul 6.Ağır Ceza Mahkemesi, 26.2.1988 gün ve 38/33 sayı ile;
(... Sanığın işlediği öne sürülen bu suçtan dolayı bir hüküm aldığı anlaşıldığından yeniden aynı olay ele alınarak yargılama yapılması usulümüzce mümkün olmadığından CMUK.nun 253/2. madde ve fıkrası uyarınca sanık aleyhindeki davanın bu nedenlerden dolayı reddine) karar verilmiştir.
Temyiz edilmediğinden kesinleşen bu karar aleyhine, Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 7.6.1988 gün ve 26790 sayılı yazılı emre dayanarak, C.Başsavcılığınca düzenlenen 10.6.1988 gün ve 721 sayılı ihbarnamede;
(Adıgeçen sanığın... Devlet Başkanı....'ya karşı işlemiş olduğu eylemi dolayısıyla İstanbul C.Savcılığınca düzenlenen 12.4.1982 gün ve 126 sayılı iddianamede belirtilen sevk maddelerinin TCK.nun 2. kitap 1. bab, 3. faslında yer almış olan, TCK.nun 4/1. maddesinde açıklanan "Türkiye Devletinin emniyetine karşı cürüm" mahiyetinde bulunduğu ve bu itibarla mezkur madde uyarınca duruşmaya devamla nihai hüküm tesisi yerine, yazılı şekilde davanın reddine karar ittihaz edilmiş bulunmasında isabet görülmediğinden CMUK.nun 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulmasının talep edilmesi üzerine dosyayı inceleyen 1. Ceza Dairesi, 16.6.1988 gün ve 2645/2468 sayı ile;
(Sanık Mehmet, kaçak olarak.....'da bulunduğu sırada ve 11.5.1981 tarihinde ........ Meydana'nda yapılan bir dini tören sırasında..... Devlet Başkanı.......'ya suikast düzenlemek suçundan Roma Ağır Ceza Mahkemesinin 24.9.1981 gün ve 39/81, 46/81 sayılı kararı ile ömür boyu hapse mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmektedir.
Hükümlü sanık hakkında....'ya suikast suçu nedeniyle İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine mükerrer açılan dava, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.2.1988 gün ve 38/33 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
TCK.nun 5. maddesinde; "Bir Türk, 4. maddede yazılı cürümlerden başka Türk Kanunlarına göre aşağı haddi 3 seneden eksik olmayan şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstelzim cürmü yabancı memlekette işlediği ve kendisi Türkiye'de bulunduğu takdirde Türk Kanunlarına göre cezalandırılır" denilmektedir.
Buna göre bir Türk, yabancı memlekette aşağı 3 seneden eksik olmayan şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstelzim suçu işlediği ve kendisi Türkiye'de bulunduğu takdirde Türk kanunlarına göre yargılanıp cezalandırılacaktır. Ancak, 5. maddede yazılı suçlardan dolayı yabancı memlekette yargılanıp hakkında hüküm verilmiş bir Türk'ün Türkiye'de bu eyleminden ötürü 2. defa ve kanunda yazılı istisnalar haricinde, örneğin TCK.nun 4. maddesinde yazılı suçların haricinde kalan suçlardan yargılanamayacakları sonucuna varılmaktadır. Nitekim, 4. maddede yazılı suçlar için Türkiye'de yeniden yargılanacaklarına dair açık ve kesin hükümler vardır. TCK.nun 5. maddesi yabancı ülkede suç işleyip de Türkiye'ye kaçanların cezasız kalmalarını önleme amacıyla kanuna konulmuştur. Bu madde, tebaayı takip prensibine dayanmaktadır.
Bu uygulama; maddenin vazediliş biçimine, lehe olan kanunun uygulanması prensibine ve CMUK.nun usul hükümlerine de uygun olup Ceza Genel Kurulunun dairemizce benimsenen içtihatları bu doğrultuda olduğundan Yerel Mahkemece verilen red kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yazılı emre dayalı tebliğname münderecatı bu nedenle yerinde olmadığından reddine karar vermiştir.
Bu karar karşı, 4.7.1988 gün ve 87 sayılı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığınca;
(A - Sanığın işlediği suç.... Devlet Başkanı'nın kasten öldürmeye tam kalkışma olup, bir cürümdür.
TCK.nun 2. kitabının 1. babı, "Devletin şahsiyetine karşı cürümler" başlığını taşımakta olup, 125-173. maddeleri kapsamaktadır.
Devletin iç ve dış siyasi, istisadi ve sosyal güvenliği ve menfaatlerini korumayı amaçlayan ve bu güvenliğe yönelmiş suçları düzenleyen bu Bab başlığı "Devletin emniyetine karşı cürümler" iken, yeni ceza yasalarından esinlenerek 3038 sayılı Yasa ile "Devletin şahsiyetine karşı cürümler" olarak değiştirilmiştir. Bu nedenle, "Devletin şahsiyetine karşı cürümler" "Devletin emniyetine karşı cürümler" değerlendirmede eşanlam taşımaktadır.
TCK.nun 2. kitap, 1. babında 3. faslı "Ecnebi devletlerle bunların Reis ve Elçileri aleyhine Cürümler" başlığını taşımakta ve 164-167. maddeleri içine almaktadır. Bu faslın ilk maddesi olan 164. madde ile yabancı Devlet başkanlırana karşı işlenen cürümler, Devletin şahsiyetine veya emniyetine karşı cürüm olarak nitelendirilmiş ve nasıl cezalandırılacağı gösterilmiştir. Bu cürmün ülkede yada yabancı bir ülkede işlenmesi mümkündür.
Bu nedenle sanığın TCK.nun 164/1. maddesine uyan devletin şahsiyeti ya da emniyeti aleyhine işlediği bir cürüm sözkonusu olmaktadır.
B - TCK.nun 4/1. maddesi; "Bir Türk veya Yabancı, yabancı memleketlerde Türkiye Devleti'nin emniyetine karşı bir cürüm eder... se hakkında re'sen takikat yapılarak bu maddelerde yazılı cezalarla cezalandırılır" hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda açıklandığı gibi sanığın cürüm olan fiili devletin emniyetine karşı cürümlerden olan TCK.nun 164/1. maddesine uyduğundan TCK.nun 4/1. maddesi bünyesinde bulunmaktadır.
Maddenin 2. fıkrası sanığın Roma 1. Ağır Ceza Mahkemesince yargılanıp hakkında hüküm tesis edilmesinin Türkiye'de yeniden yargılanmasını engellemeyeceğini açıkca vurgulamaktadır.
C- Yargıtay Kanunun 14. maddesi; "TCK.nun 2. kitabının 1. babında yazılı suçlara ilişkin hüküm ve kararların 9. Ceza Dairesince inceleneceğini amirdir.
Yukarıda üç bölümde yapılan değerlendirmede ve ulaşılan sonuçlara göre;
1 - C.Başsavcılığımızca bir yanılgı ile dosya Yargıtay 1. Ceza Dairesince sunulmuş ise de, incelemenin 9. Ceza Dairesine ait olduğu belirgin olduğundan, görevsizlik kararı yerine inceleme yapılarak esas hakkında karar verilmesinde,
2- Sanığın işlediği ve TCK.nun 164/1. maddesine uyan cürüm Devletin şahsiyetine yada emniyetine karşı işlenen cürümlerden olduğundan kanunun 4/1 ve 2. madde ve fıkraları gereğince mahkemenin yargılamayı sürdürerek esas hakkında hüküm tesisi gerekli iken, CMUK.nun 253/3. maddesine göre davanın reddine karar verilmesindeki yasaya aykırılık nedeniyle mahkemece verilen kararın bozulması gerekirken, yazılı emre dayanan tebliğnamedeki bozma isteğinin reddedilmesinde isabet bulunmadığı düşünüldüğünden;
Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 1988 gün ve 2645/2468 sayılı ilamının itirazen incelenerek, yukarıda iki madde halinde belirtilen yasaya aykırılık nedeniyle kaldırılması ve İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin CMUK. nun 253/3. maddesi uyarınca verdiği davanın reddine dair kararın bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
1 - 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesi gereğince, "TCK?nun 2. Kitabının 1. Babında yazılı suçlar'ı inceleme ve karara bağlama görevi 9. Ceza Dairesine verilmiştir ve " Herk kim ecnebi devletlerden birinin reisi aleyhine bir cürüm ika edecek olursa, kanunda o cürme mahsus olan ceza altıda birden üçte bire kadar artırılır" hükmünü içeren TCK.nun 164. maddesi bu babda yer almıştır.
Bu madde hükmü, müstakil bir suça taallük etmeyen umumi bir şiddet sebebi mahiyetinde olmakla beraber şiddet sebebi "Devletin şahsiyetine (emniyetine) karşı cürümler" babında yer aldığından yabancı devlet başkanlarına karşı işlenen her çeşit suçun aynı zamanda vasfında değiştirmektedir. (F.Erem Türk Ceza Hukuku Hususi Hükümler 2. Bası, s. 140)
Nitekim, 10.12.1941 gün ve 34/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında "Taraflardan birinin memurluk sıfatını istihdaf ve bu itibarla (Devlet idaresi aleyhine cürümler) mahiyetini iktisap eden 251, 271, 273 ve 281. maddelerinin tatbikini icap ettiren davaların, asıl ceza sulhün vazifesine dahil bir maddeden alınsa dahi, asliye mahkemelerinin vazifeleri hududu dahiline gireceğine karar verildi" denilmek suretiyle suç mağdurunun sıfatına ilişkin artırıcı yasa maddelerinin, suçun niteliğini ve dolayısıyla görevli mahkemeyi değiştireceği kabul edilmiştir.
Bu nedenle, .... Devlet Başkanı aleyhine işlenmiş olan bu suça ilişkin yazılı emir isteminin Yargıtay 9. Ceza Dairesince incelenmesi gerekmekte ise de; konunun Yargıtay'ın bir başka dairesince incelenmiş olması, "görev" kurallarının ihlali mahiyetinde değildir.
Zira "görev" denince harice yani taraflara karşı hüküm ifade eden iş bölümü anlaşılır. Dava dosyasının Yargıtay'da gideceği daireyi tayin etmek ve bu dairenin selahiyetini münakaşa etmek yetkisi taraflara tanınmadığına göre, bu dairenin selahiyetini görev olarak nitelendirme imkanı yoktur.
Esasen Yargıtay Kanununda herbir daire bakımından gösterilen iş sahasının kat'i nitelik arzetmemesi ve anılan yasanın 17 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 32/2. maddesi gereğince kanun değişikliğine gidilmeden iş hacminin icaplarına göre, daireler arasında iş dengesi sağlamak üzere bir daireye ait muayyen işlerden bazı kategorileri takvim yılı başında toplayıp başka bir daireye nakletmek hususunda Başkanlar Kuruluna tanınan yetki de görev mefhumu ile telif edilemez. Çünkü görevi kanun tayin eder ve görevin hudutlarında bir değişiklik yapılmak gerekirse bunu yine kanun yapar. Daireler arasındaki görev bölümünde gözönünde tutulan asli gaye işbölümü dengesi olduğuna ve ihtisas mevzuu ikinci planda kaldığına göre, Yargıtay daireleri arasında iş taksimine dair ilişki, "görev" değil, "işbölümü" ilişkisidir. (İ.Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku dersleri 6. Bası, s.98; Baki Kuru, Medeni Yargılama Hukuku, 1979, Cilt 1, S.61)
Ayrıca daireler arasında Sulh Asliye Ağır Ceza gibi görev derecelenmesi de söz konusu değildir.
Bu nedenle dosyanın yeniden 9. Ceza Dairesinde incelenmesi gerektiğine ilişkin C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
2- "Devletin emniyetine karşı cürümler" tabirinin halen teknik bir manası yoktur. Bu tabirden "Devletin şahsiyetine karşı cürümler" anlaşılmaktadır. Zira, 3038 sayılı kanunla büyük değişikliğe uğrayan TCK.nun 2. Kitap, 1. Babın adı, değişiklikten evvel "Devletin emniyetine karşı cürümler" idi ve bu ad 4. maddede kullanılan tabire uyuyordu, tadilde 1. babın adı değiştirilmiş olmasına rağmen 4. maddede gereken değişikliğin yapılmamış olması bu aykırılığı doğurmuştur.
Bu sebeple maddedeki "Devletin emniyetine karşı cürümler" tabirine bir başka veya daha geniş mana vermeye çalışmak doğru değildir. O halde "Devletin emniyetine karşı cürümler" TCK.nun 125. maddesinden 173. maddesine kadar olan maddelerinde yer alan cürümlerdir. (F. Erem, TC. Hukuk Cilt 1, 1984/12. Bası, S. 185)
Sanık Mehmet..... Devlet Başkanı'nı karşı TCK.nun 164. maddesinin uygulanmasını gerektirir, başka bir deyişle "Devletin emniyetine karşı" bir suç işlemiş bulunmasına ve TCK.nun 4. maddesinde:
(Bir Türk ve Yabanca, yabancı memleketlerde Türkiye Devletinin emniyetine karşı bir cürüm işler veya bu kanunun 316, 317, 318, 319, 320, 323, 324, 332, 333, 403 ve 404. maddelerinde yazılı suçları işlerse, hakkında re'sen takikat yapılarak bu maddelerdeki cezalarla cezalandırılır.
Bunlar hakkında yabancı memleketlerde evvelce hüküm verilmiş olsa bile, suç, ecnebi paraları taklidin maadasına taallük ettiği takdirde, adliye vekilinin talebi üzerine Türkiye'de tekrar muhakeme olunur, hükmüne yer verilmiş olmasına göre, adı geçen sanığın Türkiye'de yeniden yargılanmasında zorunluluk bulunduğundan bu yöne ilişen C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C.Başsavcılığı itirazının kısmen kabulü ile 1. Ceza Dairesinin 16.6.1988 gün ve 2645/2468 sayılı kararının KALDIRILMASINA, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.2.1988 gün ve 38/33 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın gereği yapılmak üzere mahalline gönderilmesine, 26.12.1988 gününde ve oybirliğiyle karar verildi.