 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1988/313
K: 1988/166
T: 25.04.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mütecaviz sarhoşluk ve görevli memura mukavemet suçlarından sanık D.Y.'un TCK.nun 258/2, 59. maddeleri gereğince bir yıl sekiz ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına; mütecaviz sarhoşluk suçu, 477 sayılı Kanunla da suç sayılıp, askeri disiplin mahkemesinin görevine girdiğinden ve bu konuda karar verildiğinden açıla davanın reddine ilişkin hüküm, Özel Dairece incelenerek onanmsına karar verilmiştir.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığınca:
(Sanığın işlemeyi kastettiği silahla mukavemet cürmünde, kullanmak üzere yanında getirdiği silahla erlerden dolayı "rütbe ve memuriyet nüfuz ve selahiyetini kötüye kullanarak astlarına bir suçun yapılmsını teklif etmekten, Yurtiçi Bölge Komutanlığı Askeri Mahkemesini 25.11.1986 gün ve 142/288 sayılı kararlariyle Askeri Ceza Kanununun 109. maddesine göre ittihaz ettiği altı ay hapis cezasının TCK.nu 79. maddesi gözönüne alındığında bir sene sekiz ay hapis cezasından mahsubu gerektiğinden, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi) talep olunmuştur.
Dosya içeriğine göre;
KARAR : Sanık D.Y. hakkında, Yurtiçi Bölge Komutanlığı Askeri Savcılığının, 3.11.1986 gün ve 84 sayılı iddianamesiyle: (Sanığın, Y.E. ile birlikte olay günü saat 18.15 sıralarında yanlarında iki beyan olduğu halde lokanta içki içtikleri, saat 23.00 sıralarında Y.E.'in kullandığı özel otomobil ile şehre dönerken, trafik kontrolü için, trafik polislerince durdurulmak istenildiği, bu sırada şoförün ehliyetinin olmadığının öğrenildiği, kontrol ekibini uyarısına rağmen, sanığın vasıtadan inerek arkadaşı Y.E.'in bırakılmsını istediği, trafik ekibinin Y.E.'i götürmesine sinirlenerek Jandarma Bölge Komutanlığı nizamiyesine gidip yanlarındaki bayanları bıraktıktan sonra, nizamiye nöbetçileri M.U., B.S.B. ve M.B.'ı, itirazlarına rağmen, üstlük nüfuzunu kullanarak araca bindirdiği, Kayseri istikametinde polis aracının önünü kestiği, er M.U.'a emir vererek aracın durdurulmasını istediği, ekip aracının durmadığı, sanığın M.U.'u yolda bırakar ekip aracını takip ettiği, Trafik Şube Müdürlüğü önünde jandarma erlerini indirerek trafik ekibini üzerine gittiği, böylece yetki ve otoritesini kötüye kullanarak astlarını suç işlemeye tahrik ve teşvik ettiği, bu suretle de Askeri Ceza Kanununu 115, ve 109. maddelerini ihlal ettiği) gerekçesiyle kamu davası açılması üzerine yargılamayı yapan Yurtiçi Doğu Bölge Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 25.11.1986 gün ve 142/288 sayı ile:
(Sanığın, nöbetçi erlere, rütbe ve memuriyetinin nüfuz ve selahiyetini suistimal ederek görevi trafik polislerine müdahale etmeleri hususunda teklif ve teşvik ettiği, sanığın teklif ettiği suçun yapılmadığı ve yapılmasına da teşebbüs edilmediği anlaşıldığından, sanık D.Y.'un eylemine uya Askeri Ceza Kanununun 109/1. maddesi gereğince takdiren ve teşdiden altı ay süre ile hapsine, tutuklulukta geçirdiği süreleri 353 sayılı Kanunun 251/1. maddesi gereğince mahkumiyetinden indirilmesine ve verilen cezanın ertelenmsine) karar vermiş; hükmün kesinleşmesinden önce Kayseri C.Savcılığının 17.3.1986 gün ve 476 sayılı iddianamesiyle görevli memura mukavemet ve mütecaviz sarhoşluk suçlarından sanık D.Y. hakkında inceleme konumuzu teşkil ede kamu davası açılmıştır.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 22.2.1988 gün ve 9526/57 sayılı kararında da açıklandığı gibi; TCK.nun 79. maddesinin uygulanabilmesi bakımından fiilin "tek" sayılabilmesi için, sadece neticeni birden fazla olmsı yeterli değildir; ayrıca bu neticeni çeşitli ihlallere aynı zamanda meydan vermsi de gerekir. Şayet çeşitli ihlaller farklı zamanlarda, yani arada zama fasılası olarak meydana gelmişlerse, fiil tek değildir, ve bu gibi hallerde suçlarını başka sebeplerle (mesela müteselsil, karma, geçitli veya mürekkep suç sıfatıyla) kaynaşma ve bir suç sayılmaları mümkünse de, fikri içtimanın bulunduğunu ileri sürmek imkanı yoktur (RANİERİ'ye atfen Dönmezer - Erman, No. 1132).
Ceza Kanuu'nu fikri içtima için aradığı objektif nitelikteki şartlar "tek fiilin bulunması" ve farklı kanu hükümlerinin ihlalinden ibarettir. Ancak, bir fiilin çeşitli suçlar bakımından ortak olması, fikri içtimaın başlıca özelliğini teşkil ettiği içindir ki, suçların icra hareketlerinin ayniyeti de şarttır.
Somut olayda icra hareketlerinde ayniyet yoksa, çeşitli ihlalleri aynı zamanda sonuçlayan maddi netice tek olsa dahi, fikri içtimadan sözedilemez.
Suçların birinin teşekkül edebilmsi için temedi edenlerin dışında da bazı haraketlerin yapılmasına ihtiyaç varsa, icra hareketlerinin her iki suç için ortak olduğu kabul edilemez (Kayıhan İçel, Suçların İçtimı, s. 64-68).
1632 sayılı Kanunun 109/1. maddesinde müeyyideye bağlanmış "Rütbe veya Makam ve Memuriyetini nüfuz ve selahiyetini suistimal ederek, madununa bir suçun yapılmasını teklif etmek" ve TCK.nu 258. maddesinde müeyyideye bağlamış "görevli memura mukavemet" suçlarının hukuki mahiyeti ve bünyeleri farklıdır. Her iki suç birbirinin ne unsurunu, ne de ağırlatıcı sebebini teşkil etmediğiden, "bir suçun yapılmasını teklifedilmesiyle 1632 sayılı Yasanın 109/1. maddesinde yazılı suç tekemmül etmiş olup, görevli memura mukavemet suçunu da oluşması için başka icra hareketlerinde ihtiyaç bulunduğundan, TCK.nun 78. maddesindeki genel kural uyarınca sanığın eylemini iki ayrı suç oluşturduğunu kabul de zorunluluk bulunması nedeniyle, bu yöne ilişkin C.Başsavcılığı itirazının reddine oybirliği ile;
Konunun müzakeresi sırasında sanığın eyleminin "silahlı mukavemet" suçunu oluşturmayacağı görüşü ortaya atıldığından ve Ceza Genel Kurulu'nun 22.2.1988 gün ve 18 sayılı "ilke kararı" gereği, Özel Daire kararlarına C.Başsavcılığınca CMUK.nun 322. maddesi uyarınca itiraz edilmesi halinde Ceza Genel Kurulunun itiraz nedenleriyle bağlı kalmaksızın tesbit ettiği tüm yasaya aykırılıkları, CMUK.nun 326/son maddesi hükmü saklı kalmak kaydiyle bozma nedeni yapabileceği"nden, dosyanın esas yönünden de incelenmesine üçte ikiyi geçen çoğunlukla;
Karar verildikten sonra yapılan incelemede:
Yerel Mahkemece, oluşa uygun şekilde: (olay tarihinde Çevreyol üzerinde bulunan Yıldız Lokantasında yanlarında arkadaşı Y.E. ve bu şahsın önceden tanıdığı, Emel ve Yaside isimli bayanlarla birlikte yemek yiyip alkol aldıktan sonra, saat 20.000 sıralarında Y.E.'in kullandığı oto ile dönüşte şehir merkezine giriş kavşağında 5432 nolu ekip amiri Ş.Ö. ve Polis memurları H.H. ve H.D.'ın trafik kontrolu için aracı durdurmak için ihtar etmeleri üzerine, araçta bulunan Yaside'nin ikazına rağmen sanığın aracı kullanan Y.'a "korkma, birşey olmaz, sen devam et" diyerek yola devam ettikleri, Jandarma Bölge Komutanlığı önünde sanığın arabadan indiği sırada 5420 nolu ekipte görevli bulunan müştekilerin peşlerinden gelip, şoför Y.'dan ehliyetini istediklerinde ehliyeti bulunmayan Y.'ı gerekli işlemleri yapmak üzere trafik otosuna alıp götürmek isterlerken, mani olmak istemesine rağmen arkadaşı Y.'ın karakola götürülmesine sinirlenen sanığın Yaside ve Emel'i Jandarma Bölge Komutanlığı nöbetçi subay odasına bırakarak, görevli ve silahlı nöbetçi askerleri sivil otoya alıp, "silahlarınızı doldurun ve ben ateş emri verdiğimde ateş edersiniz" diyerek, önde giden trafik otosunu takibe başladığı; Hastane kavşağında er M.U.'a "araçtakileri yakala" diye emir vererek trafik otosunun önünü kestiği, ancak trafik aracının sanığın aracını sollayarak oradan uzaklaşıp, merkeze durumu telsizle bildirdiği ve Trafik Şubesi önüne geldiklerinde sanığın polislere hücum ederek, karşılıklı yumruklaştıkları, daha önceden durumdan haberdar olan polislerin yardımı ile sanığın Trafik Şubesine alındığı, jandarma erlerinin de silahlarını çapraz durumda tutarak beklediklerinin anlaşıldığı.. sanığın silahlı erleri yanına alması yönünden fiilin silahla işlendiğinin kabul edildiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Silahın suç unsuru sayılması, işlenen suçta eylemli olarak kullanılması veya kullanılmasına teşebbüs edilmesiyle mümkündür. Silah çekilmemiş ve silahın korkutucu gücünden yararlanmaya yönelik davranışlar da yapılmamışsa, failin mücerret silahlı olması 258. maddenin ikinci fıkrasının uygulanması için kafi addedilmemelidir (Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku, cilt 3., bası, 1985, s.455; İsmail Malkoç, Memurlara Karşı işlenen Suiçlar, 1979. S.23; Nejat Öztürk, Türk Ceza Kanunu şerhi ve Tatbikat, 2. Bası, Cilt.1, s.984; 4.Ceza Dairesinin 7.3.1951 gün ve 1480, 30.12.1953 gün ve 15494/14347 sayılı kararları).
Sanık D.Y., olayın tüm aşamalarında silahsızdır.
Komiser Ş.Ö., Polis memurları H.H. ve H.D. tarafından düzenlenen olay tutanağında ".. Trafik Şubesine girdik. Bizim hemen arkamızdan bize saldıran Yüzbaşı ile Jandarma erleri de Trafik Şubesine gelerek ve bizleri göstererek (Yüzbaşı) bunları vurun diyerek, bizleri tehdide devam ediyordu. Olayın Trafik Şubesinde görevli nöbetçi Komiser A.B.'de şahittir", Yurtiçi Bölge Komutanlığı Askeri Mahkemesi kararında "Mrk. K.Albay K.K., Üst G.E., Ast. M.A., Ast.G.K. ifadelerinde, olay yerine gittiklerinde üç jandarma erinin tüfeklerini yüksek tutuşta tutarak polislere yöneltmiş vaziyette durdukları" ibarelerine de yer verilmişse de; Olay tutanağında imzası bulunan tanıklar Ş.Ö., H.H. ve H.D., son soruşturma aşamasında alınan ifadelerinde "Telsizle yardım istedik. Biz Trafik Şubesine gelerek, Sanık Y.E.'i de içeriye almak suretiyle, Trafik Şubesine sığındık. Bilahare sanık peşimizden gelip orada yine aynı hareketlerine devam etmiş, biz olayın bu kısmını görmedik. Daha sonra kendisinin dövüldüğünü iddia etmiş" demek suretiyle, olayın ikinci aşamasının görgü tanığı olmadıklarını belirtmişlerdir.
Nöbetçi Komiser A.B.'ün, olaydan bir gün sonra polis görevlilerince alınan ifadesi, olayın asıl görgü tanıkları G.E., Y.E., N.M., B.S.A., M.B. ve M.U.'un son soruşturma aşamasında alınan ve uyum gösteren ifadelerinde, Trafik Şubesine geldiklerinde kalabalık bir polis grubunca karşılanan jandarma erlerinin, olayın vahametini anlayıp korkuya kapıldıkları, kendilerine emir verilse dahi polislere karşı herhangi bir eyleme geçmiyecekleri, hatta olay yerinde Yüzbaşıları olan sanık D.Y. "bir hafta işine gücüne engel olacak" şekilde polisler tarafından dövülürken kurtarmaya dahi gitmedikleri, Yüzbaşının arabasının etrafından silahlarını çapraz tutuşta tutarak beklemekle yetindikleri, sözle veya eylemli olarak polislere muhatap dahi olmadıkları açıklıkla anlaşılmaktadır.
Askerlerin dolu olan silahları, olaydan sonra olay yerine gelen Albay K.K. tarafından boşaltılmıştır. Komutanları olan adıgeçen Albayın, olay yerine gelmesi nedeniyle "üç jandarma erinin tüfeklerini yüksek tutuşta tutarak, polislere yöneltmiş vaziyete" geçmeleri, dövülüp çoktan nezarete alınan sanık D.Y.'un eylemine "silahlı mukavemet" niteliği kazandırmaz.
Açıklanan hususlar gözönünde tutulduğunda, polis memurlarına mukavemette bulunduğu anlaşılan sanık D.Y.'un, TCK.nun 258/1. maddesi yerine, 258/2. maddesinin uygulanması suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler: (Sanığın, özel olarak silahlandırılıp olay yerine götürdüğü jandarma erlerinin polislere karşı şarjör boşalttıklarının anlaşılmasını; sanığı jandarma erlerine ateş etmeleri için emir verdiğinin görevli polislerce duyulmuş olmasını ve jandarma erlerinin uzun namlulu silahlarının vehamet arzeden korkutucu niteliğini, jandarma erlerinin "tüfeklerini yüksek tutuşta tutarak polislere yönetmiş vaziyette durduklarının" komutanlarınca dahi müşahade edilmiş olmasını; Devletin iki silahlı gücünü karşı karşıya getiren sanığın eyleminin vehametini de gözönünde tutarak sanığın eylemini silahlı mukavemet olarak nitelendiren Yerel Mahkeme kararının Yasaya uygun olduğunu; esasen eylemin "silahlı" olarak nitelendirilmesi için jandarma erlerinin silahlı olmasını yeterli bulunduğunu, sanık Yüzbaşının silahsız olmasının eylemin niteliğini değiştirmeyeceğini) ileri sürerek, bu yolda oy kullanmışlardır.