 |
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1988/177
K: 1988/238
T: 30.05.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Izrar ve mütecaviz sarhoşluk suçlarından sanık Halil İbrahim'in TCK.nun 516/ilk, 522, 572/1. maddeleri gereğince dört ay hapis, iki ay hafif hapis ve 1000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (ipsala Sulh Ceza Mahkemesi)nce 23.9.1987 gün ve 195/277 sayılı ile verilen hükmün, sanık tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen 8. Ceza Dairesi, 31.3.1988 gün ve 1848/3011 sayı ile :
(1 - Sarhoşluğun tezahür ettiği yer, müşteki ile sanığın birlikte oturdukları evin avlusundaki sundurma boşluğu olup; umumi veya umumun girebileceği yerlerden olmaması nedeniyle olayda sarhoşluk suçunun unsurları bulunmadığı halde yazılı şekilde hüküm kurulması,
2 - TCK.nun 524. maddesi karşısında ortak oturulan ve üvey anneye ait kısmın camının kırılmasının takibi gerektirmeyeceği ve TCK.nun 516/ilk fıkrasında yazılı suçun oluşmayacağı düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması) isabetsizliğinden bozmuştur.
Bu karara karşı 20.4.1988 gün ve 53 sayı ile itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı'nca :
(TCK.nun 524./2. maddesinde yazılı "analık" sözcüğü, Medeni Kanununun 253-258. maddelerine öngörülen koşullar içerisinde bir kimseyi evlat edinen kadına verilen ismi ifade etmektedir. "Üvey ana" ise bir kimsenin babası ile evlenen başka kadına denir. Yazılı anlamda "analık" "üvey ana" demek değildir. Nitekim TCK.nun 449/1. maddesinde "analık" ile, "üvey ana" nın ayrı ayrı kimseler olduğu açıkca belirtilmiştir.
Müşteki Hatice, sanığın öz annesi veya kaynanası olmadığına göre, her ikisi arasında usul veya füru yahut bu derecede sıhri akrabalık sözkonusu değildir.
Bu nedenle, üvey ana kavramı TCK.nun 524. maddesinin kapasamı dışında kaldığından, sanığın bu madde hükmünden yararlanması gerektiğinden, Özel Daire ilamında gösterilen ızrar suçuna ilişkin "2" nolu bozma sebeninin kaldırılmasına karar verilmesi) talep olunmuştur.
Dosya içeriğine göre:
30.5.1987 günü, sanığın almış olduğu alkolün tesiriyle, birlikte oturdukları evde "üvey annesi" Hatice'nin kaldığı odanın kapı ve camlarını kırdığı anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 18. maddesine göre "karı ve kocadan her birinin kan hısımları, diğerinin aynı derecede sıhri hısımları olur. Evlenmenin zevali ile sıhri hısımlık zail olamaz".
Hısımlık; birbirine kan, evlenme veya evlatlık mukavelesi gibi tabii veya akdi bir bağla yaklaşmış olanlar arasındaki münasebete denir. Bu da kan hısımlığı ve akdi hısımlık olmak üzere ikiye ayrılır:
A - Kan Hısımlığı: Birbirine kan rabıtası denilen tabii bir münasebetle bağlı olanların hasımlığıdır ki, iki türlüdür.
a) Usul ve füru hısımlığı, biri diğerinin sulbünden gelenler arasındaki hısımlıktır. Evladlara ana baba arasındaki hısımlık gibi;
b) Civar hısımlığı, birbirinin sulbünden gelmemekle beraber müşterek bir sulpte birleşenlerin hısımlığıdır. Kardeşler, amca, dayı ve hala çocukları arasındaki hısımlıktır.
B - Akdi Hısımlık: Mukaveleden doğan hısımlık olup, iki türlüdür:
a) Kayın hısımlığı (sıhriyet hısımlığı), evlenmede karının kan hısımlarıyla koca ve kocanın kan hısımlarıyla karı arasında husule gelen hısımlıktır.
b) Evlat edinme sözleşmesinden doğan hısımlıktır ki, bu hısımlık tabii hısımlığa yakın hukuki hükümler hasıl eder (Senai Olgaç, Türk Medeni Kanunu Şerhi, ikinci Bası, S. 38).
TCK.nun 524. maddesinin birinci fıkrasında:
(Bu babın birinci, üçüncü dördüncü ve beşinci fasıllarında ve 516. maddenin birinci fıkrası ile 518. 519 ve 521. maddelerinde beyan olunan cürümler:
1 - Haklarında ayrılık kararı verilmemiş olan karıkocadan birinin,
2 - Usul ve füruundan yahut bu derece sıhri akrabalardan birinin veya analık babalık veya evlatlığın,
3 - Faille beraber bir dam altında yaşıyan erkek veya kız kardeşinin zararına işlenmiş olursa, fail hakkında takibat icra olunmaz) hükmüne yer verilmiştir.
Anılan ikinci bentte yazılı "analık", "babalık", "evlatlık" tabirlerin, Medeni Kanunun 253. ve sonraki maddeleri gereğince doğan hukuki bağlantıyı ifade etmekte ise de; "üvey ana", "üvey baba" ve "üvey çocuk" lar da, usul ve füruun aynı derecede sıhri akrabası olduğundan, bu bend kapsamında mütalaa edilerek, birbirine karşı işledikleri ve "Türk Ceza Kanununun onuncu babının birinci, üçüncü, dördüncü, ve beşinci fasıllarında ve 516. maddenin birinci fıkrasıyla 518, 519 ve 521. maddeleri" kapsanına giren suçlardan dolayı haklarında kovuşturma yapılmaması gerekmektedir (Kazım Akdoğan, Cemal Köseoğlu, Devlet ve Şahıs Mallarına Karşı işlenen Cürümlerle Sahtecilik Suçları, 1963, S. 307; A.P. Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Açıklaması, 3. bası, 4. Cilt, S. 656; Nejat Özütürk, Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, 2. Bası, 3. Cilt, S. 678; Kemal Esin, Devlet ve şahıs Mallarına Karşı İşlenen Suçlar, 1987, S. 663; Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala karşı Cürümler, 10. bası, S. 444).
Ceza Genel Kurulu'nun 27.12.1976 gün ve 6/518/559, 2. Ceza Dairesi'nin 26.12.1947 gün ve 13169/13374, 6. Ceza Dairesi'nin 2.12.1976 gün ve 5865/5957, 16.9.1980 gün ve 5388/5603, 1.2.1984 gün ve 6939/418, 25.11.1985 gün ve 8403 /11626 sayılı kararları da aynı mahiyettedir.
Olayımızda da, TCK.nun 524. maddesinin birinci fıkrasının iksinci bendi gözönünde tutulmaksızın, "üvey anne"sine karşı TCK.nun 516/ilk maddesi kapsamında "ızrar suçunu işleyen sanık Halil İbrahim'in bu suçundan dolayı mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, C. Başsavcılığı itirazının açıklanan bu gerekçe ile reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda izah edildiği üzere C. Başsavcılığı itirazının açıklanan gerekçelerle reddine Yerel Mahkeme kararının açıklanan bu nedenle BOZULMASINA 30.5.1988 gününde ve oybirliği ile karar verildi.