 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E : 2001/7333
K : 2001/11242
T : 3.7.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki, ihbar ve kıdem tazminatının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 3/7/2001 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat Sedat Ü... ile karşı taraf asil Adem C... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
YARGITAY KARARI
Davacı davalıya ait işyerinde 4 yıl kadar çalışmaktayken, işverenin ekonomik bir sıkıntı içine düştüğü ve bunun sonucu olarak da işyerinde yeni bir uygulamaya başladığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu uygulamaya göre işçiler iki guruba ayrılmış olup bunlardan birinci guruba-girenler bir hafta çalışacak, ikinci guruba dahil olanlar ise bir hafta ücretsiz izinli sayılacaktır. Bu guruplar münavebeyle bu işi yürüte gelmişlerdir. Üç yada dört ay sonra davacı işçi davalı işverene 27.7.1999 tarihli bir ihtarname göndererek bu uygulamayı devam ettiremeyeceğini, maddi sıkıntı içinde bulunduğunu ve haklı olarak aradaki hizmet aktini feshettiğini açıklamıştır. Bu şekilde sözleşme feshedildikten sonra bu kez davalı işveren devamsızlıktan dolayı sözleşmeyi fesih yoluna gitmiştir.
Davacı işçi feshe dayanan haklarını alamaması üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğüne başvurarak hakkına kavuşturulması isteğinde bulunmuştur. İş müfettişinin yaptığı incelemeye göre davalı işveren hernekadar bir hafta çalışma müteakip hafta ücretsiz izne gönderme uygulamasına rağmen işverenin ibraz ettiği ücret bordrolarında davacı işçinin birer hafta çalışmaması olgusu da bulunduğu halde her ay tam çalışmış gibi ücretlerin ödendiği belirlenerek davacı işçinin feshinin haksız olduğu kanaatine varılmıştır.
Mahkemece bu konuda yapılan inceleme ve araştırma sonucunda ihbar tazminatı reddedilmiş, fakat kıdem tazminatı hüküm altına alınmıştır. İş Hukukunun işçiyi koruma temel ilkesi somut olayda en açık bir şekilde kendisini göstermektedir. Gerçekten ücret bordrolarında davacı işçinin de kabul ettiği üzere imzası bulunmakta ve ücreti tam olarak ödenmiş görünmektedir. Salt bu belgeden hareket edilmesi davacı işçinin haklarının korunmaması anlamım taşır. Burada asıl ağırlık olan husus her iki tarafın fesihten üç, dört ay önce kabul etmiş olduğu 16.4.1999 tarihli belgenin değerlendirilmesidir. Gerçekten bu belgeye göre yeni bir uygulama başlatılmış ve bu uygulamanın da işyerinde belirsiz bir süre için devam edeceği bütün işçilere duyurulmuştur. Davacı dört ay kadar beklemiş ve bunun sonunda 27.7.1999 tarihli ihtarnameyi çekmek zorunda kalmıştır. Davacı bu ihtarnamede artık mevcut uygulamaya katlanamayacağını maddi sıkıntı içinde bulunduğunu açıklamak zorunda kalmıştır. Bundan sonuç alamayınca kendisine yardımda bulunulması için Bölge Çalışma Müdürlüğüne başvurarak haklarının korunmasını istemiştir. Ne var ki anılan müdürlükçe yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda davacıya hiçbir hakkının bulunmadığı cevabı verilmiştir.
Ülkemizde işçinin feshe karşı güvencesiz durumda bulunduğu bilimsel çevrelerce sık sık ifade edildiği gibi, temiz incelemesi suretiyle Dairemizin önüne gelen çok sayıdaki somut olaylarda da ücret bordrolarının gerçeği yansıtmadığı, ücretlerin miktarının belirlenebilmesi için ilgili meslek kuruluşlarından araştırma yönüne gidilmesi şeklinde kararlar oluşturulduğu gibi çifte bordroya da sıkça rastlanmaktadır.
Bütün bu açıklamalar karşısında ücretin tam olarak ödendiği olgusunun kabulü mümkün olmadığı gibi Dairemizde oluşan çoğunluk görüşüne göre de davalı şahitlerinin getirtilip dinlenmelerine de gerek duyulmamıştır.
Kıdem tazminatının kabulüne dair yerel mahkeme kararının açıklanan bu gerekçelerle onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen sebeplerle ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine 3.7.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Çalışma süresi, ödenen ücret, ücretlerin tam olarak ödenip ödenmediği, akdin kim tarafından sona erdirildiği, feshin haklı olup olmadığı çekişme konularıdır. Bu hususlarda davalıya tanıklarını dinletmesi için Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanununa göre usulünce mehil verilmeden ve tanıkları dinlenmeden, bilirkişi raporuna karşı yaptığı somut itirazlara göre ek rapor alınmadan dilekçeye ekli imzalı bordrolar ve aksi kanıtlanıncaya kadar kabulü gerekli delil niteliğinde bulunan iş müfettiş, raporu değerlendirilmeden eksik inceleme ile yazılı deliller ve fesih tarihinde işyerinde çalışmayan davacı iddiaları ile çelişen beyanlarda bulunan davacı tanıkları ifadeleriyle yetinilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan öncelikle eksik tahkikat nedeniyle kararın bozulması gerekir. Verilen karar dosya içeriğine de uygun düşmemektedir.
Davacının davalıya ait işyerinde belirsiz süreli hizmet akdiyle her ay tam gün (full-time) çalışmakta iken, işyerinin ekonomik krize girmesi nedeniyle, 16.4.1995 tarihli işveren duyurusu ile işçilerin iki guruba ayrılarak " bir hafta ücretli bir hafta ücretsiz olarak belirsiz bir süre çalışılacağının" bildirildiği, bu kısmi süreli atipik (apart-time) çalışma şeklini çalışanların bu arada davacının kabul ettiği, bu yeni çalışma şeklinin tarafların karşılıklı anlaşmaları ile yürürlüğe girdiği, bu şekilde çalışmalar sürdürülürken eski çalışma şartlarına dönmek istediği yolunda bir istek, açıklamadan 27.7.1999 tarihli noter ihtarnamesi ile davacının hizmet akdini sona erdirdiği anlaşılmaktadır.
İşverenin yeni çalışma şekli duyurusunda bir hafta çalışılmayıp ücret ödenmiyeceği duyurusuna rağmen, çalışılmayan günlere ait ücretleri de tam olarak ödediği, imzası inkar edilmiyen ücret bordrolarına göre iş müfettişi tarafından belirlenmiş, bilirkişi raporuna karşı verilen itiraz dilekçesine ekli bordrolarla da kanıtlanmıştır.
Buna rağmen mahkemenin "davacının ücretlerini alamadığı bu nedenle haklı olarak işten ayrıldığı" gerekçesinin dosya içeriğine uygun düştüğünü kabul etmek mümkün değildir.
Daire çoğunluğunun "ücretin tam olarak ödendiği olgusunun kabulü mümkün olmadığı" bunun sonucu olarak davacının feshinin ve mahalli mahkeme kararının kıdem tazminatı isteğinin kabulüne dair kararının doğru olduğu görüşüne da katılamıyorum.
Zira, yeni uygulama döneminde ücretlerin tam ay çalışılmış gibi ödendiği konusunda bordrolarda davacının imzası mevcuttur. Davacı bu imzaları inkar etmemektedir. Bölge Çalışma İş Müfettişi tesbitide bu doğrultudadır. Daha önce işyerinden ayrılan ve yeterli bilgi veremiyen davacı tanıklarının anlatımları da bu yazılı belgelerin aksinin kabulü için yeterli değildir. Davacı bordroda yazılı ücretin kendisine ödenmediği yolunda yemin delilinede başvurmamıştır. Buna rağmen varsayımlarla imzalı bordrolarda ödendiği görülen ücretlerin H.U.M.K. açık hükümlerine rağmen "işçinin korunması", "iş güvencesi" gibi genel ilkelerle ödenmesini kabul etmek mümkün olmadığı kanaatindeyim.
Böyle olunca mahkemenin kararının kıdem tazminatı yönünden bozulması gerektiği sonucuna ulaştığımdan daire çoğunluğunun onama kararına katılamıyorum.