 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 2000/522
K: 2000/2892
T: 14.3.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERİN ÖZEL EMEKLİLİĞİ
- ÖZEL EMEKLİLİK İKRAMİYESİNİN İADESİ
Karar Özeti: Üst düzey yöneticiler için öngörülen özel emeklilik ikramiyesinin iadesinde temel kural, ödülle yararlandırıldıktan sonra rakip firmalarda çalışılmamaktır.
Ancak işçinin ekonomik geleceği hakkaniyete uygun olmayacak şekilde sınırlandırılamayacağından, işverenin yayınladığı sirküler de zaman, yer ve faaliyet türü bakımından sınırlama da getirilmemişse ve çok genç yaşta emekli olmuşsa, ikramiyenin iadesi davasının reddi gerekir.
(818 s. BK. m. 349)
(6762 s. TTK. m. 335)
Taraflar arasındaki, özel emeklilik ikramiyesinin iadesi isteğiyle açılan davanın yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Davalı işçinin davacı işverenin Anonim Şirketinde Genel Müdür yardımcılığı gibi üst görevde 10 yıldan fazla çalışıp 1993 yılında Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olmasına rağmen 30.11.1996 tarihine kadar çalıştığı ancak 23.9.1996 tarihinde kadrosunun tasfiye edilmesinin söz konusu olması nedeniyle 30.9.1996 ve 15.11.1996 tarihli dilekçelerle davacıya başvurarak işyerinden çıkışının sağlanmasıyla birlikte üst düzey yöneticileri için öngörülen özel emeklilik ödeneğinin ödenmesini istediği bu istek doğrultusunda aynı tarihte yeni işten ayrıldığı gün anılan ödeneğin kendisine ödendiği ancak işten ayrıldıktan sonra dayalı işçinin rakip bir inşaat firmasında üst düzey yöneticisi olarak işe girdiği için işyerinde 9.9.1996 tarihinde ilan edilen sirkülerin (f) maddesinin metni uyarınca ödenen meblağın geri alınması hakkı doğduğu ileri sürülerek davacı işveren tarafından 9.1.1997 tarihinde davalıya ödenen miktarı iade etmesi için ihtarname çekildiği buna rağmen davalının parayı iade etmediği ve bu gelişmelerden sonra da 26.2.1997 tarihinde bu istirdat davasının açıldığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi bu hususta mahkemenin de kabulündedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davalı üst düzey yöneticisi olduğu davacı şirketin 9.9.1996 tarihinde yayınlayıp işyerinde ilan ettiği sirkülerden ve rekabet yasağı getiren (f) maddesinden haberdar olmadığı yolundaki savunmasına itibar etme olanağı yoktur. Mahkemece de isabetli biçimde bu olgu kabul edilmiştir. Ne varki uyuşmazlığın çözümünde, «ödülden yararlandırılanların topluluktan ayrıldıktan sonra rakip firmalarda çalışmamaları esastır. Rakip firmalarda full-time veya part-time çalışan bir personele yapılan ödeme hazine bonosu yıllık ortalama faiziyle birlikte geri alınacaktır", şeklindeki rekabet yasağının Borçlar Kanununun, 349.maddesi gözönünde tutularak bir karşılaştırma yapılması zorunluluğu mevcuttur. 349.maddede "rekabet memnuiyeti ancak işçinin iktisadi istikbalini hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini men edecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasına hal icabına göre münasip bir sınır dahilinde şart edilmişse muteberdir" kuralına yer verilmiştir. Bu düzenleme anılan yasağın zaman, yer ve faaliyet türü bakımından sınırlamalar öngörmektedir. Davacı işverenin yayınladığı sirkülerde ise bu konuda süre ve yerle ilgili bir sınırlama getirilmemiştir.
Bunun sonucu olarak ta oldukça genç yaşta işyerinden ayrılan davalının ekonomik geleceği hakkaniyete uygun olmayacak şekilde sınırlandırılmış bulunmaktadır. Böyle bir düzenlemenin geçerli olacağı görüşü benimsenemez.
Bundan başka tesbit edilen verilere göre davalı işçi 26.2.1997 dava tarihinden sonra yeni işe girdiği görülmektedir. Kısa sürede yeni işyerinde üst düzey bir göreve getirilmiş olması dava tarihinden önce işe girdiğini göstermez. Bu konuda kesin bir tesbit olmadan sonuca gidilmesi varsayıma dayanılması anlamına gelir ki hukukta böyle bir düşünceye değer verilemez.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken salt sirkülerde düzenleme üzerinde durularak davanın kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), dayalı yararına takdir edilen 60.000.000.TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.3.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.