 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/308
Karar No : 1998/2507
Tarih : 25.2.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KÖTÜNİYET TAZMINATI
ÜCRET ALACAĞI
DAVALI ŞİRKETİN TASFİYESİ
KARAR ÖZETİ: 1 -Kötüniyet tazminatı hüküm altına alınmışsa da; 30.6.1996 tarihinden, sonra üç ay içinde 9 işçinin çıkarıldığı, 31.12.1996 tarihinde de dava it şirketin tasfiye edildiği görülmektedir. Öte yandan tasfiyeden. çok önce Bölge Ç. Müdürlüğü ne, ücret uyuşmazlığı konusunda şikayette bulunulmuşsa da bundan 6 ay sonrada davacı, ile iki arkadaşı 19.9.1996 tarihinde işten çıkarılmıştır. İki tarih arasında uzunca sürenin olması feshin şikayet üzerine gerçekleştiği iddiasını zayıflatmaktadır. Bu sebeple kötüniyet tazminatının reddi gerekir.
2-Ayrıca, dosya içinde; 4.9.1996 tarihinde noterlikçe davalı işverene çekilmiş bulunan ihtarnamede miktar belirtilerek ücret açıklandığından bu belge davacıyı bağlar. Bunun üzerinden hesap/ama yapılması gerekirken daha yüksek ücretten hesaplamaya gidilerek hüküm kurulması da doğru değildir.
(1475 s. İş K.m.13)
(2821 s. Sendikalar K. m. 31)
(743 s. MK. m. 6)
Davacı, kıdem ve kötüniyet tazminatları ile ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK nun 435. maddesi gereğince duruşma isteğinin süreden reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği. konuşulup düşünüldü:
1- Davacı işçi, işine kötü niyetle son verildiğini ileri sürerek kötüniyet tazminatı isteminde bulunmuş davalı ise ortada kötüniyetin bulunmadığını fesih tarihinden önce ve sonra da başka işçilerin işlerine son verildiğini bununda şirketin tasfiyeye gitmesinden ileri geldiğini savunmuştur.
Mahkemece, kötüniyet tazminatı hüküm altına alınmış isede; gerçekten 30.6.1996 tarihinden 30.9.1996 tarihine kadar 9 işçinin çıkarıldığı dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi, 31.12.1996 tarihinde de davalı şirketin tasfiye edildiği görülmektedir. Öte yandan, 28.3.1996 tarihinde imzasız bir dilekçe ile bölge çalışma müdürlüğüne ücretle ilgili bir uyuşmazlık konusunda şikayette bulunulmuş ancak bundan yaklaşık altı ay sonra davacı ile iki arkadaşı 19.9.1996 tarihinde işten çıkarılmışlardır, İki tarih arasında uzun bir sürenin olması teshin şikayet üzerine gerçekleştiği iddiasını zayıflatmaktadır. Bu olgulara göre kötüniyetin söz konusu olmadığı kanaati kuvvet kazanmaktadır. Böyle olunca; kötüniyet tazminatının reddine karar verilmelidir.
2- Hüküm altına alınan haklara esas ücret miktarı da bir başka uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır. Dosya içinde 4.9.1996 tarihinde noterlikçe davalı işverene çekilmiş bulunan ihtarnamede miktar belirtilmek suretiyle ücret açıklanmıştır. Bu belge davacıyı bağlar. Böyle olunca ihtarnamede gösterilen ücret esasa alınarak hesaplamalar yapılması gerekirken daha yüksek ücret üzerinden hesaplamaya gidilip hüküm kurulması ayrı bir bozma nedenidir.
Sonuç Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.2.1998 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY: Davacı, kötüniyet tazminat talebinde bulunmuş ve bu talebine gerekçe olarak, çalışma müfettişinin sorularına karşılık gerçek ücret yönünden beyanda bulunmasının işverence fesih nedeni olarak kabul edilmesini göstermiştir.
Gerçekten imzasız olarak 28.3.1996 tarihinde Ankara Bölge Çalışma Müdürlüğüne verilen bir dilekçede 10 yıllık hizmet sürelerinin bulunduğu, ücretlerinin 20.000.000. Lira civarında bulunmasına karşılık sigorta primlerinin asgari ücretten gösterildiği, fazla çalışma yaptırılıp karşılığının ödenmeliği..." bir kısım işçilerce beyan edilmiş ve iş müfettişinin işyerinde yaptığı soruşturmada işçilerin gerçek ücretlerinin daha yüksek olmasına karşılık asgari ücretten bordro düzenlendiği işçilerin beyanları da alınmak suretiyle tesbit edilmiş ve durum Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü ile Vergi Dairesine ihbar edilmiştir.
Müfettişin raporundaki şu satırlar dikkat çekicidir. Müfettiş ".....işyerinde sigortasız işçi çalıştırıldığını, denetim sırasında bunların belirlenmemesi için işyerinden uzaklaştırıldıklarını, böylece yasalara karşı gelmenin bilinçli ve ısrarlı bir şekilde işverence işlendiğini.." raporunda belirterek işçilere kötüniyet tazminat isteminde bulunmalarının hatırlatılmasını tavsiye etmektedir.
Bu rapor tarihi 31.5.1996 olup bilirkişi ve mahkemenin belirlediği şekilde sonuçlarının Temmuz ayında işverene bildirildiği ve bu tarihten itibaren davacı ile işveren arasındaki anlaşmazlıkların yoğunluk kazandığı ve işverenin bu kere gerçek ücreti bir tarafa bırakarak asgari ücret ödemek istemesi ve bunun da işçi tarafından yine sigorta primlerinin eksik olarak yatırılacağı amacıyla kabul edilmediği karşılıklı yazışmalardan anlaşılmaktadır.
Taraflar olaylarla ilgili olarak tanık da dinletmişlerdir.
Dinlenilen davacı tanıkları beyanlarında özetle; şikayet olayına kadar işyerinden hiç işçi çıkarılmamasına karşılık şikayeti takiben peyderpey işçi çıkarıldığını ancak davacılardan sonra hiç işçi çıkarılmadığını ifade etmişlerdir.
Davalı tanığı olup, işyerinde şef olarak çalışan Gülşenin beyanında "işyerinin kapanmasından sonra bütün işçiler işten ayrıldı, soruşturmadan sonra davacılar işten çıkarıldı..." şeklinde beyanda bulunmuş ve davalı vekili bu beyana bir diyeceği olmadığını ifade etmiştir.
Dairemizin çoğunluk görüşünde, şikayet tarihi ile fesih tarihi arasında uzunca bir süre olduğuna işaret edilmekte ise de; raporun ve sonuçlarının işverene tebliğ tarihleri birlikte değerlendirildiğinde, böyle uzunca bir sürenin bulunmadığı açıkca görülmektedir.
Şikayet dilekçesinde yer alan hizmet süreleri ile ilgili beyanlar ve müfettişe verilen ifadeler gözönüne alındığında, işverenin kendisine göre araştırma yürütmek suretiyle önce gerçek ücretleri ödemeyerek işçilerin işyerini terk etmelerini sağlamak amacıyla kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemeyerek bu işçileri işten uzaklaştırarak onları cezalandırmak amacıyla hareket ettiği, ancak işçilerin haklarını korumakta ısrarlı olmaları üzerine onları işten uzaklaştırdığı açıktır.
Davalı tanığı olup beyanları itirazla karşılanmayan Gülşen, Oktay, davacının soruşturmadan sonra diğer işçilerin ise işyerinin kapatılmasını takiben işten çıkarıldığını ifade etmesi, olayların gelişimi, davacı tanıklarının beyanları ve müfettiş tesbitleriyle birlikte değerlendirildiğinde davacının şikayet ve haklarını araması sonucu işten çıkarıldığı olgusu ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca işyerinin 31.12.1996 tarihinden sonra kapatıldığı ve bu kapatılma tarihine kadar çalışmanın aralıksız devam ettiği ve kapatılmanın geçerli herhangi bir nedene dayanmadığı da ortadadır.
Bütün bu değerlendirmeler sonucunda, gerçek ücretleri üzerinden sigorta primlerinin yatırılmasını ve gerçek ücretlerin bordroda gösterilmesini talep eden ve yasal şikayet haklarını kullanan davacı ve arkadaşlarının başkaca hiçbir neden olmadan ve diğer işçilerden ayrı tutularak işten çıkarılmalarında işverenin iyi niyetli olmadığı ortadadır. Müfettiş raporunda da davalının tutum ve niyetleri çok açıkca ortaya konulmuştur. Bütün bu olguların bir tarafa bırakılarak davacı işçinin kötüniyet tazminatına hak kazanamayacağı şeklinde dairemiz çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Ü.Öztürk
ÜYE