 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/12424
Karar No : 1997/19125
Tarih : 18.11.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI
İSTİFA İSTİFANIN GERİ ALINMASI
ÖZETİ : İstifa bozucu yenilik doğuran bir hak olup karşı tarafa ulaştığı andan itibaren hukuki sonuçlarını doğurmuştur.
Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi davacı işçinin istifasıyla son bulmuş olup ihbar ve kıdem tazminatı talep edilemez davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki, ihbar ve kıdem tazminatının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda;ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen
incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18.11.1997 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat Selim Ö... ile karşı taraf adına Avukat Celal N... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı davalı ya ait işyerinde propogandist olarak çalışırken 30.5.1995 tarihinde işyerine verdiği dilekçesi ile istifa ettiğini bildirmiş ancak birkaç gün sonra 3.7.1995 tarihli ikinci bir dilekçe vererek, bir anlık duygusal davranma nedeniyle verdiği istifa dilekçesini geri aldığını, böylece istifadan vazgeçtiğini açıklamıştır. Bu olgulara göre, istifa dilekçemi, muhatabı davalı işverene ulaşmış olup, hukuki sonucu doğurmuştur. İstifa bozucu yenilik doğuran bir hak olup, karşı tarafa, ulaştığı andan itibaren sonuçlarını meydana getirir. Öte yandan istifadan vazgeçmeye ilişkin, ikinci dilekçesinin davalı işverence işleme konulup, gereğinin yerine getirildiği kanıtlanmış değildir. Kanıtlanmış olsa dahi ilk dilekçenin husule getirdiği sonuçları ortadan kaldıramaz. Bundan başka 27.1.1997 tarihli oturumda davacı asil tekrar işe devam konusunda bölge müdürüyle konuştuğunu, onunda yetkililerle görüşmek süratiyle sorunun çözümlenmesi gerektiğini bildirmiş olması da fesihten sonra tekrar davacının işe başlatılmadığını ortaya koymaktadır. Kaldıki dosya içinde bulunan belgeden istifadan sonra davacının işyerine ait aracıda teslim ettiğini göstermektedir. Bu ayrıntılı açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi davacı işçinin istifasıyla son bulmuş olduğu gibi, bundan sonrada hizmet akdiyle herhangi bir çalışması sözkonusu değildir. Şu hususta özellikle belirtilmeliki tekrar çalışma konusunda yetkili merciin iradesinin bulunması gerekir. Bu irade ise somut olayda gerçekleşmiş değildir. Böyle olunca ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararırı yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 20.000.000 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 18.11.1997 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Davacı, iş akdinin işveren tarafından sona erdirildiği savıyla kıdem ve ihbar tazminatları isteminde bulunmuş ve bu istekleri mahkemece kabul edilmiştir.
Davalı savunmalarında, davacının istifa suretiyle işten ayrıldığını ve istifadan rücu etmesinin mümkün olmadığını ileri sürmüştür.
Davacı 30.5.1995 tarihli dilekçesinde, senelik izninin bitiminde olmak kaydıyla istifa ettiğini bildirmiş olup, 30.6.1995 izin bitimini takip eden günler tatile rastladığından 3.7.1995 günü işyerine gelip, istifadan rücu ettiğini belirtmiştir.
Davacı taraf işverenin ücretten kısıntı yaptığını, işden ayrılmaları yönünde manevi baskı uyguladığını, istifa edilmesi halinde tüm yasal haklarının ödeneceğinin vaad edilmesine karşılık istifa dilekçesi verildiğini, ancak izin süresi içinde verilen bu dilekçenin geri alındığını ve işyerinde çalışmanın 10.7.1995 tarihine kadar aralıksız devam ettiğini ileri sürmüşlerdir. Davacı tanıklarından Mahir Kuyucu, "....davacıya Ankara Bölge Müdürlüğüne atanacağının ifade edilmesine karşılık bu işlemin gerçekleştirilmediğini, üzüntüye kapılan davacıdan istifa dilekçesi alındığını, parasının verileceği ifade edilmesine karşılık davacının başvurusu üzerine geri alma dilekçesinin kabul edilip işe devam ettirildiğini ve 10.7.1997 tarihinde şirketçe işe son verildiğini..." beyan etmiştir.
Yine tanık Ahmet Gürsan A...'ta, "...kendisinin yanında davacıya istifa ederse, bütün haklarının ödeneceğinin bildirildiğini ve davacıya Bölge Müdürlüğüne getirileceğinin ifade edildiğini..." belirtmektedir.
Davacı 30.5.1995 günlü dilekçesinde, izninin bitiminde olmak kaydıyla istifa ettiğini bildirmiş olup, tatil günleri nedeniyle izin bitimi 3.7.1995 gününe rastlamış ve aynı gün vazifeye başlamıştır. Davacı bu şekilde hizmet akdi devam ederken 2.7.1995 günü istifadan vazgeçme yönünde dilekçe vermiştir. Tanıklar davacının işyerinde 10.7.1995 gününe kadar çalıştığını beyan etmişlerdir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde çalışmanın 10.7.1995 tarihine kadar devam ettiğini beyan ve kabul etmiştir. Tanık sözleri ve davalı vekilinin beyanları karşısında davacının 10.7.1995 tarihine kadar işyerinde çalıştığı ve işyerinin izniyle aldığı ilaç eşantiyonlarını pazarlamak amacıyla çeşitli hastahane ve doktorları ziyaret ettiği anlaşılmaktadır. Tanıtımını yapmak amacıyla işyerinden ilaç alınmasına karşı davalı tarafın bir itirazı olmamakla çalışma olgusunun 10.7.1995 tarihine kadar aralıksız devam ettiği ve işverenin istifa dilekçesini işleme koymadığı ve tarafların bu konuda karşılıklı anlaştıkları kanaati oluşmaktadır.
Ayrıca davalı taraf 27.1.1997 günlü oturumda, davacıya 1995 yılı Temmuz ayında kendileri için ilaç tanıtımı amacıyla ziyaretlerde bulunup, bulunmadığı yönünde yemin teklif etmiş ve davacı 3-10 Temmuz tarihleri arası davalı şirket adına hizmet verdiği şeklinde yemin etmiştir. Davalının çalışma süresi yönündeki yemin teklifini davacı kabul edip yemin etmekle ve yemin edilen süre 3-10 Temmuz günleri arası olup, bu günlerde şirket adına çalıştırıldığı; ayıkça ortaya çıkdığından, istifadan sonra işveren tarafından davacının çalıştırıldığı ve istifanın işleme konulmadığı ve tarafların bu konuda anlaştıkları bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
Dairemizin 8.7.1993 gün ve 1993/1060 esas, 1993/11810 karar sayılı ilamıyla onaylanan bir mahkeme kararında aynen şu sözler y e r almaktadır. "...Şirket Müdürünün işten çıkarmak istediği personele istifa veya ibranameyi imzaladıkları takdirde haklarının ödeneceğini söylemesi üzerine davacının bu şekilde dilekçe verdiğini söylemişlerdir. Şirket Müdürünün davacıyı işten çıkarmak için fırsat kolladığı kanısına varılmıştır. Öte yarıdan uzun bir süre işyerinde çalışan davacının tüm tazminat haklarını ortadan kaldıracak bir şekilde istifa etmesi hayatın olağan akışına ters düşmektedir. Onaylanan bu karar tamamen bozulan kararla aynı mahiyettedir.
Tanık beyanlarından anlaşılacağı şekilde, davacı yukarıda ki kararla ilgili olayda olduğu gibi işverence yanıltılmış. hataya düşürülmüş ve tazminatsız olarak işten ayrılması için kendisinden dilekçe alınmış, ancak durumu farkeden davacının dilekçeyi geri aldığı ve hataya düşürülmüş iradeyle alınan istifa dilekçesi hüküm ifade etmiyeceğinden ve 15,5 yıl aynı işverene tabi olarak çalışan işçinin iş yasasından doğan haklerini tamamen ortadan kaldıracak şekilde işinden ayrılması hayatın olağan akışına ters düşeceğinden ve ortada serbest iradeyle verilmiş geçerli bir istifada bulunmadığından. 10.7.1995 tarihine kadar işyerinde çalıştığı kanıtlanan davacının iş akdi bu tarihte işveren tarafından haksız ve nedensiz olarak sona erdirildiğinden davalıyı ihbar ve kıdem tazminatıyla sorumlu tutan mahkeme kararının onanması düşüncesindeyim.