 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1990/9547
K: 1991/1004
T: 04.02.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK'nun 438. maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Taraflar 2.9.1986 tarihli hizmet aktinde aylık brüt ücreti tespit etmişler ve işçinin günde üç saat fazla çalışma yapacağını, tespit edilen aylık ücretin normal çalışma süreleriyle günde, 2,5 saat yapılacak fazla çalışma ücretlerini kapsayacağını, fazla mesainin % 50 fazlasıyla ödeneceğini kararlaştırmışlardır.
İşveren bu ferdi sözleşme uyarınca günde üç saat fazla mesainin 2,5 saatinin yüzde elli zamlı miktarını tespit edilen aylık ücret içinde ödemiş, yarım saatlik kısmını da yüzde elli zamlı olarak hesap edip prim adı altında ayrıca tediye etmiştir. Bu uygulama Toplu İş Sözleşmesinin yürürlüğe girdiği 1.1.1987 tarihinden sonra da aynen sürdürülmüştür.
İşveren, kararlaştırılan ücretin aylık normal ücret kısmının tesbitinde, aylık normal mesai saatleriyle, günde 2,5 saatin yüzde elli fazlasını teşkil eden miktarını toplamış ve tespit olunan ücreti bu saat toplamına bölerek saat ücretini bulmuş, sonrada bu saat ücretini otuzla çarpmıştır. Üst kısmını da fazla mesai olarak göstermiştir. Toplu İş Sözleşmesi döneminde de bu ayrımları bordrolarda kendi sütunlarında belirtmiştir. Yine bordrolarda yarım saatlik fazla mesaiyi de yüzde elli fazlasıyla hesaplamış ve bunu tespit edilen ücret dışında ayrıca ödemiştir.
Davacı, fazla mesai ücretinde ve keza ücret ve ikramiyelerde noksan ödemeler olduğunu iddia ederek istekte bulunmuştur.
Gerçekten 1475 sayılı İş Kanunu'nun 35. maddesine göre, fazla çalışma süresi günde üç saati geçemez. Fazla çalışma yapılacak günlerin toplamı bir yılda doksan iş gününden fazla olamaz. Öte yandan, fazla mesai ücreti içinde olmak üzere ücret tesbiti mümkündür. Bu şekilde yapılan sözleşme geçerlidir ve bu geçerliliğin Kanunda öngörülen fazla mesai süreleri ile sınırlı olduğu da doğrudur. Kanundaki süreleri aşacak şekilde fazla mesai yaptırılması cezai yaptırıma bağlanmıştır. Böyle olmakla birlikte söz konusu yasak, işçiye kanunda öngörülen süreler üzerinde fazla mesai yaptırılmış ve karşılığı da ödenmişse, artık bu ödemeyi yok saymayı gerektirmez.
Davacı, ferdi sözleşme döneminde yapılan uygulamada bir uyuşmazlık çıkarmamıştır. Uyuşmazlık, Toplu İş Sözleşmesi dönemine ilişkindir. Her ne kadar, Toplu İş Sözleşmesinde fazla mesai ücretinin tespit edilen ücret içinde olacağına dair bir hüküm yoksa da, yıllık ücret zamlarının ferdi sözleşme dönemindeki normal mesai ve fazla mesai ücretleri konusunda bir ayırım yapılmaksızın ikisinin toplamı üzerinden oluşan ücrete uygulanmış olması, eskisi gibi günde 2,5 saat fazla mesai ücretlerinin Toplu İş Sözleşmesiyle kararlaştırılan ücret içinde olduğunun taraflarca kabul edildiğini gösterir. Burada fazlası için sözleşmenin geçersiz olması, gerçek fiili durumu ortadan kaldırmaya yetmez. İşveren, Toplu İş Sözleşmesiyle oluşan ücretin normal mesaiye isabet eden kısmını az önce açıklandığı biçimde tespit etmiş ve tüm tediyeleri bu şekilde tespit ettiği saat ücretine göre hesaplayıp ödemiştir ve bu ödemeleri davacı ihtirazi kayıtsız kabullenmiştir. Bu maddi ve hukuki olgulara göre, davacıyı yasal süreyle sınırlı olmaksızın uyuşmazlık konusu tüm süreler için tespit edilen ücretin, normal mesai ve günde 2,5 saat fazla mesainin yüzde elli zamlı miktarının toplamını oluşturduğunu kabul etmiş saymak gerekir. Tespit edilen normal ücretin gerek yasal asgari ücretin ve gerekse Toplu Sözleşmeyle oluşan ücretin altında olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı mükerrer ödemeye yer verilebilecek şekilde bir istekte bulunamaz. Yapılan ödemelerde bir usulsüzlük ve noksanlıkta yoktur. Bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekir. Buna rağmen bilirkişilerin normal ücreti, sözleşmelerle oluşan ücretin üstüne çıkaracak biçimde yeniden tespit ederek yapmış oldukları hesap neticesine göre hüküm tesisi isabetsizdir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 16.5.1967 gün ve 4390/4290 sayılı kararı da bu hesap tarzının benimsenmesine yer verecek nitelikte değildir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 4.2.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.