 |
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1988/12248
K: 1988/11589
T: 07.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : (A.G.) Limited Şirketi ile (A) Sendikası ... aralırındaki dava hakkında Elazığ Asliye l. Hukuk Hakimliği'nden İş Mahkemesi sıfatiyle verilen 15.11.1988 günlü ve 690/561 sayılı hüküm davalı Sendika avukatınca temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyliz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 7.12.1988 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı (A.G.) Limited Şirketi ile davalı (A) Sendikası arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine, işçi sendikasının aldığı ve 20.10.1988 tarihinde uygulamaya konulacağını bildirdiği grev kararının, ihtiyati tedbir olarak durdurulması ve kanun dışı olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, işyerinde, insan sağlığını yakından ilgilendiren likit oksijen, azot (nitrojen), asetilen ve argon gazlarının üretim ve dağıtım işlerinin yapıldığı, bu işlerin, 2822 sayılı Yasa'nın 29/1'nci maddesi kapsamında "can ve mal kurtarma işlerinden" olduğu; işyerinin de anılan Yasa'nun 30/1'nci maddesindeki sağlıkla ilgili işyerlerinden sayılması gerektiğinden söz edilerek, istek doğrultusundan hüküm kurulmuştr.
Öncelikle belirtelim ki, grev hakkı, işçilere verilmiş Anayasal bir haktır. Anayasanın, temel hak olarak tanıdığı ve güvence altına aldığı sosyal ve ekenomik bir hak olan grev hakkının kullanılması, ancak Yasada açıkça öngörülen bir bir kuralla yasaklanabilir veya sınırlandırılabilir. Nitekim, anayasa'nın 54'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasında "Grev ve Lokavtın yasaklanabileceği veya artelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir", denilerek bu husus vurgulanmıştır. Anayasa'nin, sözü edilen hükmüne dayanılarak çıkarılmış bulunan 2822 sayılı Yasa'nın, konumuzla ilgili 29'uncu maddesinde grev yasağına giren işler, 30'uncu maddesinde de grev yapılamayacak işyerleri tek tek gösterilmiştir. Grev yasaklarının, salt Yasa'da öngörülen ve sayılan işler ve işyerleriyle sınırlı olduğu kuşkusuzdur. Anayasal bir hak olan grev hakkına, kamu yararı (düzeni) düşüncesiyle bazı yasak ve kısıtlamalar getiren bu tür hükümler uyglamada kıyas veya yorum yoluyla genişletilemeyeceği gibi, kanun boşluğunun doldurulması gerekçesiyle de olsa, yeni bazı işlerin veya işyerlerinin, grev yasağı kapsamına sokulması mümkün değildir. Bizce, özel hukuk alanındaki uyuşmazlıkların çözümünde hakime tanınan hukuk yaratma yetkisinin, kamu hukuku alanında da tanınması ve bu yetkinin özellikle, grev yasaklarının kapsamı ve içeriğinin belirlenmesinde kullanılması, kural olarak kabul edilemez. Aksi halde, kanunun açıkça öngörmediği grev yasaklarının uygulama ile getirilmesi yolu açılmış olurki, bunun doğal sonucu olarak, hem grev hakkı zedelenir, hem de anayasal bir hakkın kulanılmasında ciddi kuşku ve duraksamalar ortaya çıkar. Hele, kanunsuz grevin suç sayıldığı ve çok ağır hukuki ve sezai yaptırımlara bağlandığı da dikkate alınırsa, böyle bir görüşün getireceği sakıncalar daha çok belirginleşir.
Kanımızca, soruna bu görüş ve düşüncelerin ışığında yaklaşmak ve çözüm aramak daha isabetli olacaktır.
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerle, bilirkişi raporlarında yer alan açıklamalardan; uyuşmazlığa konu olan işyerinde, likit oksijen, azot (nitrojen), asetilen ve argon gazlarının üretim, dolum ve dağıtım işlerinin yapıldığı; çevre il ve ilçelerdeki bazı hastane ve sınai tesislerin ihtiyaçlarını karşıladığı; oksijen gazının hastanelerde ameliyat öncesi ve sonrası kullanılan ve insan sağlığını yakından ilgilendiren medikal amaçlı bir gaz olduğu- azot gazının da bazı türevlerinin anestezi, bazılarının ise medikal tanı amacıyla kullanıldıkları, oksijen gazı kadar olmasa da, medikal amaçlı bir gaz olduğu anlaşılmaktadır.
İşyerinde yapılan bu işler, 2822 sayılı Yasa'nın 29/1'nci maddesinde yazılı "can ve mal kurtarma işleri" ile ilgili değildir. Söz konusu hüküm, doğrudan doğruya can ve mal kurtarma işlerini amaçlamaktadır. Özellikle, yangın söndürme, denizde can ve mal kurtarma faaliyetleri bu yasağın kapsamına giren işlerdendir.
Bu işyeri, anılan Yasa'nın 30/1'nci maddesi ile grev yasağı kapsamına alınmış bulunan, aşı ve serum imal eden müesseselerden olmadığı gibi, hastane, klinik, sanatoryum, prevantoryum, dispanser ve eczane gibi sağlıkla ilgili bir işyeri olarak da düşünülemez. Yasa koyucu, insan sağlığı ve hayatı için çok önemli ilaçları imal eden işyerini bile grev yasağı, dışında bırakmışken, ürettiği tıbbi ve sınai gazların sadece bir bölümü (oksijen gazı ve bazı azot gazı türevleri) sağlık işlerinde kullanılan bu işyerinin grev yasağına girdiğini kabul etmek isabetli değildir. Yukarıda da değinildiği üzere, burada bir kanun boşluğu olduğu da kabul edilemez. Bir an için, özellikle ameliyetlarda kullanılan oksijen gazı üretiminin, ülke düzeyinde yaygın grevlerle tamamen durduğu farzedilse bile, bu gibi durumlarda, grevin ertelenmesine olanak veren Yasa'nın 33'üncü maddesi hükmü işletilmek suretiyle önlem alınması mümkündür. Kaldı ki, bu gibi kaygılar, insan hayatı için son derecede önemli ilaçları üreten işyerleri bakımından da geçerlidir. Ama, buna rağmen Yasa koyucu ilaç üreten işyerlerini grev yasağı kapamına almamıştır.
İşte bütün bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabul edilmiş olası isabetli görülemez. Yerel mahkeme, kararını onayan çoğunluğun görüşüne bu nedenle katılamıyorum.