 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 2002/4462
K: 2002/4820
T: 13.6.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- UYUŞMAZLIĞIN NİTELENDİRİLMESİ
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN UYGULAMA KOŞULU
ÖZET: Uyuşmazlığı nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükmünü belirlemek hakime aittir.
Somut olayda olduğu gibi davacı adına tespit olunarak kayıt oluşturulan parselin bir bölümü için ayrı bir kayıt oluşturulduğu böylece çifte kayıt bulunduğunun ileri sürülmesi halinde kadastroda önceki sebebe dayanılmamış olduğundan olaya 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulama olanağı yoktur.
(1086 s. HUMK. m. 76)
(3402 s. Kadastro K. m. 12/3)
Cemal ile Nafiz ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali davasının reddine dair (Banaz Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 2.5.2001 gün ve 46/165 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı, 1195 parselin tapu kaydının kısmen iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümünü kapsayan 1195 parsele ait kadastro tutanağının 3.10.1984 tarihinde kesinleştiğini, o tarihten 2.2.2001 dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kadastro tutanağına göre; 1195 parsele ait tutanak 3.10.1984 tarihinde kesinleşmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde 'Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz." denilmiştir. Tutanağın kesinleşme tarihine göre, mahkemenin benimsediği gerekçe yerinde bulunmaktadır. Ne var ki; böyle bir sonuca ulaşabilmek için kadastrodan önceki bir sebebe dayanılmış olması gerekir. Somut olayda; davacı kendi adına tespit ve tescil edilen 216 ada, 1 parselle bir bütün olan uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümünün ikinci kez 1195 parsel içerisinde davalılar adına tespit ve tescil edildiğini ileri sürerek iptal isteğinde bulunmuştur. Dava dilekçesi açık olmamakla beraber davacı taşınmazın bu bölümü hakkında çifte tapu oluştuğunu ve bu nedenle iptal isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. HUMK.nun 76. maddesi hükmüne göre; olayları ileri sürmek taraflara, bu olayları nitelendirmek ve uygulanacak kanun hükümlerini belirlemek hakime aittir. Dava dilekçesindeki açıklamalar karşısında davacının kadastro yoluyla oluşan çifte tapu durumunu ileri sürerek davalılara ait 1195 parselin kısmen iptali isteğinde bulunduğunun kabulü gerekir. Çifte tapunun oluşması halinde, taşınmazın bu bölümüne ait kaydın iptalini istemek tesbitten önceki bir neden olarak kabul edilemez. Tapu sicilinin tutulması bakımından esas olan her taşınmaz için bir sahifenin tutulmuş olmasıdır. Aynı taşınmazın, bir bölümünün ikinci defa tapuya tescili çifte tapuya yol açar. Böyle bir durumda ilgisi bulunan ve hakkı ihlal olan kimselerin süreye bağlı olmaksızın her zaman dava açmaları mümkün bulunmaktadır. Bu tür isteklerin hak düşürücü süreye tabi tutulması çifte tapu durumunun sürdürülmesine yol açar. Tüm bu açıklamalar karşısında mahkemece ileri sürülen sebebin kadastrodan önceki sebep olarak nitelendirilmesi ve Kadastro Kanununun 12/3. maddesine dayanılarak davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir, iddia ve savunma çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, öncelikle çifte tapu oluşup oluşmadığının belirlenmesi, çifte tapu durumu söz konusu değil ise, davanın şimdiki gibi hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine, çifte tapu söz konusu ise, önceki tarihli ve gerçek esasa dayanan tapunun belirlenmesi ve uyuşmazlığın buna göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Mahkemece bu esaslar çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılmadan hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması kanuna aykırıdır. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenle HUMK.nun 428. maddesi hükmü uyarınca (BOZULMASINA) ve 3.240.000 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 13.6.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.