 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 2000/2373
K: 2000/3112
T: 13.4.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- DELİL İBRAZI VE SÜRE
- DELİLLERİN TOPLANMASI
Karar Özeti: Hakim tarafların iddia ve savunmasıyla bağlı olup ileri sürülmeyen bir hususu kendiliğinden nazara alamaz.
Taraflara delillerim ibraz etmeleri için uygun süre verilmesi gerekir.
(1086 s. HUMK. m. 75, 217)
Mahir ile Mecit aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair (Köprüköy Sulh Hukuk Hakimliği)nden verilen 21.12.1999 gün ve 30/63 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı dava konuşu 4 parsel numaralı taşınmazın 1/2 hissesinin babası Kamil'e ait iken ve Kamil üzerine yazılması gerekirken, tapulama tespitinde 1/2 hissesinin Mehmet, kalan 1/2 hissesinin de davalı Mesut adına yazıldığını, oysa Mecit'in bu yerde ilgisinin bulunmadığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı olan 1/2 hissenin iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiştir. Davalı savunmasında taşınmazın 1/2'sinin kendisine, 1/2'sinin de dava dışı Mehmet'e ait olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konuşu 4 parsel numaralı taşınmaz 27.1.1992 tarihinde yapılan tapulama tespitinde zilyetlik nedeni ile 1/2'si Ali oğlu Mehmet, 1/2'side davalı Ahmet oğlu Mecit adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı delil olarak taşınmazda 1/2 hisse maliki Mehmet'i tanık olarak göstermiş, davalı taraf herhangi bir şekilde delil ibraz etmemiştir. Mahkeme, tutanak bilirkişilerini kendiliğinden tanık olarak dinlemiş ve bu tanıkların beyanına dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir. HUMK.nun 217/2. maddesi hükmüne göre; davanın ispatı için taraflara delillerini göstermeleri ve bunların karşılıklı tebliğ için uygun bir süre mehil veya kesin mehil verilmelidir. Bu husus taraflara ait yükümlülüklerdir. Türk Yargı sistemine ve HUMK.nun 75. madde hükümlerine göre hakim kendiliğinden bir davayı inceleyip uyuşmazlığı çözemez. Taraflar iddia ve savunmalarının dayanağı olan olayları ve bunların delillerini hazırlamak ve bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük hukuk sistemimizce kabul edilen "taraflarca hazırlama ilkesinin" sonucudur. Taraflarca hazırlama ilkesi delilleri de kapsar. Kural olarak deliller taraflarca gösterilir. Hakim kendiliğinden delillere başvuramaz ve kendiliğinden topladığı delillere dayanarak hüküm veremez. Ancak, hakim HUMK.nun 75/3. maddesi hükmüne göre iki tarafın iddia ve savunmaları sınırları içinde gerekli delillerinin gösterilmesini ve verilmesini emredebilir. Tarafların dayanmadığı ve ileri sürmediği bir delilin mahkemece kendiliğinden incelenmesine imkan olmadığı halde kendiliğinden tutanak bilirkişilerinin tanık olarak dinlenilmesi ve bu tanık beyanlarına göre karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Davacının göstermiş olduğu tanık Mehmet ise beyanında; taşınmaz ile bitişiğindeki başka bir yerin öncesinin babası Ali ile amcası davalının babası olan Ahmet'e müştereken ait olduğunu, ancak aralarında yaptıkları taksim sonucu doğu cephesinde olan ve dava konuşu 4 parselin bulunduğu yeri teşkil eden taşınmaz bölümünü babası Ali'ye, diğer bölümün ise davalının babası Ahmet'e isabet ettiği, babası Ali'ye kalan dava konuşu 4 parselin kendisi ile kardeşi ve davacının babası olan Kamil tarafından müştereken kullanıldığını, bu nedenle 1/2'sinin davacının babası Kamil'e ait olduğunu, ancak Kamil'in öldüğünü bildirmiş, fakat Kamil'in ölümünden sonra mirasçılar arasında herhangi bir taksimin söz konuşu olup olmadığını açıklamamıştır. Davalı taraf savunmalarım ispat yönünden delil sunmadıklarına göre davacının yegane delili olan tanık Mehmet'in beyanının değerlendirilerek karar verilmesi gerekir. Ne var ki, tanık Mehmet'de HUMK.nun 259. maddesi hükmüne aykırı olarak duruşmada dinlenmiş, mahallinde dinlenmemiştir. Oysa açıklanan Yasa hükmüne göre taşınmazlarla ilgili davalarda tanıkların mahallinde dinlenmeleri gerekir. Zira tanıkların, hakkında bildiklerini söyledikleri sınırları tespit edilen krokileri yapılmış olan yerlerin dava konuşu taşınmaz olup olmadığı ancak tanıkların taşınmaz basında dinlenmeleri halinde kesin olarak belli olur. Tanıkların duruşmada dinlenmeleri halinde ise bu yön somut olayımızda olduğu gibi kapalı ve şüpheli kalır. Tanık Mehmet'inde yukarıda açıklanan beyanında belirttiği dava konuşu 4 parsele bitişik ve önceki malikler Ali ile Ahmet arasında vaki taksimde Ahmet'e isabet eden yerin neresi olduğunun arz üzerinden gösterilmesi, gerektiğinde buna ait tutanak ve dayanağı belgeler getirtilip incelenip, tanık beyanındaki taksim olgusunun araştırılıp belgelendirilmesi ve denetlenmesi gerekir. Bu husus ancak arazi üzerinde gösterilme ile açıklığa kavuşturulur. Bu yönden tanık Mehmet'in duruşmada dinlenmiş olması da açıklanan usul hükmüne aykırıdır. Tanık Mehmet, taşınmazın yarı payının davacının babası Kamil'e ait olduğunu ve Kamil'in vefat ettiğini bildirmiş ise de, ölümünden sonra terekesinin taksim edilip edilmediğini açıklamadığına göre davacıdan, murisi ve babası Kamil'den mirasçılık belgesi istenmesi, davacı dışında başkaca mirasçı mevcut ise bunların davaya dahil edilmeleri veya usulüne uygun şekilde muvafakatlarının alınması ya da terekeye mümessil tayini ile mümessil huzuruyla davaya devam olunması suretiyle dava şartının yerine getirilmesi gerekirken, bu yöndeki usuli işlem de yerine getirilmemiştir. Eksik araştırma ve inceleme ile ve usule aykırı olarak kendiliğinden ve duruşmada tanık dinlenmek suretiyle delil toplanması isabetsiz ve temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA) ve 2.080.000 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 13.4.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.