 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
Esas no: 1999/4673
Karar no: 1999/5804
Tarih: 21.6.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ZİLYEDLİKLE EDİNME KOŞULLARI
KAMU MALI NİTELİĞİ
AKTİF DERE YATAĞI
ÖZET : Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve menfaati umuma ait kamu mallarından sayılan akarsu yatakları aktif niteliklerini korudukları sürece özel mülkiyete konu alamazlar. Ancak suları kendiliğinden çekilen veya yatak değiştirme sonucu doğal niteliğini kaybeden akarsu yatakları kamu malı niteliğini yitirdiklerinden kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği yoluyla edinilebilirler.
(743s. MK, m. 639, 641)
Cemil ve müşterekleri ile Hazine, K.... Köyü Muhtarlığı dahili davalılar Fatma ve müşterekleri aralarındaki tescil davasının reddine dair (Balıkesir 1. Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 21.11.1997 gün ve 592-1225 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Cemil vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacılar, murislerinden intikal eden eklemeli zilyedliğe ve vergi kaydına dayanarak dava konusu taşınmazın ~mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalıjar, davanın reddini savunmuşlar, mahkemece taşınmazın 1957 yılında dere yatağı olarak tesbit harici bırakılması, öncesinin dere yatağı olması ve dere yataklarının zamanaşımı yoluyla iktisap edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Cemil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bozmaya uyularak verilen karardan sonra keşifte dinlenen jeolog bilirkişi; dava konusu taşınmazın bulunduğu kesimin milli toprak ile kaplı ve bugünkü akmakta olan dere yatağının taşınmazın 125-150 metre güneyinde olduğunu, derenin bugünkü su akış düzeyi ile aralarında 1-2 metreye yakın bir kod farkının bulunduğunu ve taşınmazın konumu itibariyle dere yatağı üzerinde olmadığını, güneyinde yeralan dere yatağının kuzeyinde yer değiştirip kuzeyinde yeni dere yatağı açması nedeniyle taşınmazın bulunduğu kesimlerin mil ve lös'lü toprakla kaplı olduğunu açıklamıştır. Ziraatçı bilirkişi de raporunda; taşınmazın toprağının siltli ve tınlı olup, 30-35 yıldan bu yana sürülerek tarım yapıldığını, Üzümcü Çayır'ın feyezanlarından etkilenmeyeceğini ve dere yatağı özelliğini taşımadığını bildirmiştir. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; taşınmazın aktif dere yatağıyla ilgisinin bulunmadığını, güneyinde bulunan derenin zamanla taşması sonucu taşkın suların altında kaldığını, birkaç yıl kullanılmayıp suların çekilmesinden sonra tekrar kullanılmaya başlandığını açıklamışlardır. Yukarıda açıklanan jeolog ve ziraatçı bilirkişi raporlarıyla, yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına göre mahkemenin red gerekçesi dosya kapsamına uymamaktadır. Öncelikle taşınmazın halihazır durumunun ve önceki halinin aktif dere ile ilgisinin olmadığı, 125 ve 150 metre güneyinde akan derenin zaman zaman taşkınlara maruz kalması nedeniyle birkaç yıl üzerinde ziraat yapılmadığı dosya kapsamıyla açıklanmıştır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve menfaati umuma ait kamu mallarından sayılan akarsu ve yatakları etrafındaki arazi sahipleri ile kamunun su ihtiyacını karşılamak üzere aktif olarak kullanım ve yararlanmalarını sağladığı sürece özel mülkiyete konu olamazlar ve kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği ile ve ihya yoluyla kazınalamazlar. Ancak suları kendiliğinden çekilen ve yatak değiştiren akarsular doğal nitelikleri sonucu kazandıkları kamu malı niteliklerini kurumak, suları çekilmek veya yatak değiştirmek gibi tabi olaylar nedeniyle kaybedeceklerinden bu fiili değişiklikler sonucunda kamu malı nitelikleri son bularak Medeni Hukukta düzenlenmiş özel mülkiyet konusu olabilirler. HGK.nun 2.10.1996 tarih, 1996/20-429-643 sayılı kararında da ifade edildiği gibi; "halen aktif olarak dere yatağı olmayan yelerin koşullarının gerçekleşmesi durumunda kazandırıcı zamaaşımı zilyedliği yoluyla mülk edinilebileceği kuşkusuzdur." Yukarıda açıklanan teknik bilgi ve belgelere ve tanık beyanlarına göre dava konusu taşınmazın öncesi ve halihazır durumu itibariyle aktif dere yatağı niteliğinde olmadığı, ancak 150 metre kadar güneyinden geçen derenin taşkın sularına maruz kaldığı anlaşıldığına ve su taşkınının zilyedliğin kesilmesi nedeni olamayacağı,suların çekilmesinden sonra tasarrufun devam edebileceği de Yargıtayın kararlılık kazanmış içtihatlarından bulunması nedeniyle dava konusu taşınmazın konumu itibariyle aktif veya kuru, suları çekilmiş dere yatağıyla bir ilgisinin bulunmadığı dosya kapsamıyla sabit olduğuna göre mahkemenin nitelik yönünden vaki red kararında bir isabet bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın bir kısmının A... Köyünde olduğu fenni bilirkişi raporundan anlaşıldığına ve dava tescil talebine ilişkin bulunduğuna göre bu bölümle ilgili olarak A... Köyünün davaya dahil edilmesi ve savunmasının tesbiti ile varsa delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Ayrıca, A... Köyünde kadastro çalışmaları yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise taşınmazın bu bölümüyle ilgili ne gibi bir işlem yapıldığı, tutanak düzenlenip düzenlenmediği, tutanağın kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp kesinleşmemiş ise görev durumu göz önünde tutulmalıdır. Fenni bilirkişilerin 23.9.1981 tarihli krokilerinde A ile işaretli ve sarı renkle taralı olan dava konusu taşınmazın 227 m² yüzölçümlü bölümü, 536 numaralı mera parseli içerisinde kalmaktadır. Bu parsele ait tapulama tutanağı 28.11.1957 tarihinde kesinleştiğine ve dava 26.9.1979 tarihinde açıldığına ve 40 yılı aşkın süredir zilyed olduklarını ileri sürmeleri karşısında tesbitten önceki nedene de dayanıldığına göre taşınmazın bu bölümü ile ilgili davanın 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükmü uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi husus da düşünülmeden eksik inceleme ve dosya kapsamına uymayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz ve temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 774.000.- lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.6.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.