 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E. 1997/5110
K. 1998/4671
T. 28.4.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- AKARSUYA BİTİŞİK TAŞINMAZ
- KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN TESBİTİ
- KIYI KANUNUN UYGULANMASI
KARAR ÖZETİ : Akarsuya bitişik olan taşınmazlarla ilgili uyuşmazlıklarda önemli olan yön, öncelikle taşınmaza sinir olan akarsuyun Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde tanımı yapılan «devamlı akış gösteren ve ekli listede belirlenen» ve kıyı kenar çizgisi tespiti gerekli olan akarsulardan olup olmadığı ve akarsuyun nehir tanımınagiren kısmının kapsamında kalıp kalmadığının Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğe ve ek listeye göre belirlenmesi, sonra kıyı alanı ve kıyı kenar çizgisinin tespitidir.
Dava konusu yerin, kıyı kenar çizgisi ile kıyıarasında kalıp kalmadığının belirlenmesi uyuşmazlığın çözümü için ön koşulu olup, İdarece yapılmış kıyı kenar çizgisine ait haritanın uygulanması, yoksa bu işlerde uzman olan jeolog bilirkişi aracılığı ile tespit edilecek kıyı kenar çizgisine göre dava konusu taşınmazın niteliği belirlenerek uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.
(743 s. MK. m. 641)
(3621 s. Kıyı K. m. 4,9)
(2709 s. Anayasa m. 125/3)
(2577 s. İYUK. m. 7).
(YİBK., 28.11.1997 gün ve E. 1996/5, K. 1997/3 s.)
İbrahim ile Hazine arasındaki tapu iptali ve tescildavasının kabulüne dair; (Nizip Asliye Hukuk Hakimliği)'nden verilen 15.12.1994 gün ve 83/563 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Dava konusu 346 parsel, dava dışı ve davacı adına tespit ve tescil olunan 345 parsele uygulanan 287 tahrir numaralı vergi kaydının doğu sınırını Fırat okuması nedeniyle Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Fenni bilirkişi krokisine göre de dava konusu taşınmazın doğu sınırında Fırat Nehri bulunmaktadır. Bu durumda taşınmazın kıyı ile olan ilişkisi üzerinde durulması Fırat Nehri'ne elatma olup olmadığı ve nehirden yer kazanılıp kazanılmadığı hususlarının aşağıda açıklanacağı şekilde usulüne uygun olarak araştırılması gerekir.
Medeni Kanunun 641. maddesine göre; deniz, göl ve akarsu kıyıları devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Kıyılar deniz, göl ve akarsuların uzantısı (mütemmim cüzü) olduğuna göre, böyle bir yerin özel mülkiyete konu edilmesi, zamanaşımı ve zilyetlikle kazanılması mümkün değildir.
Akarsuya bitişik olan taşınmazlarla ilgili uyuşmazlıklarda önemli olan yön, öncelikle taşınmaza sınır olan akarsuyun Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde tanımı yapılan "devamlı akış gösteren, ve ekli listede belirlenen" ve kıyı kenar çizgisi tespiti gerekli olan akarsulardan olup olmadığı ve akarsuyun nehir tanımına giren kısmının kapsamında kalıp kalmadığının Kıyı kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğe ek listeye göre belirlenmesi, sonra kıyı alanı ve kıyı kenar çizgisinin tespitidir.
Dava konusu taşınmaza sınır olan Fırat Nehri bu cetvelde sayılan akar sulardandır. Kıyı Kanunu ve Yönetmeliği akarsu kıyılarını kapsamına aldığına ve akarsuların kıyı kenar çizgisinin tespitini öngördüğüne ve taşınmazın bir sınırı Fırat Nehri olarak gösterildiğine göre, dava konusu yerin kıyı kenar çizgisi ile kıyı arasında kalıp kalmadığının belirlenmesi uyuşmazlığın çözüm için ön koşuldur.
Kıyı kenar çizgisi; deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki ve kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çalılık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını ifade eder. Kıyı kenar çizgisine kadar olan kısım özel mülkiyete konu olmayan kıyı alanını (kıyı şeridini) oluşturur. Kıyı kenar çizgisinin tespitinin nasıl yapılacağı, başka bir ifade ile tespitte izlenecek yol Yüksek Yargıtay içtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1997 gün,96/5 esas, 97/3 sayılı kararı ile açıklanmıştır. içtihadı Birleştirme Kararına göre, kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir. Ancak, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirimine rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından tespiti gerekir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; idare tarafından belirlenmiş ve ilgili tarafa usulen yazılı olarak Anayasanın 125/3 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesi uyarınca tebliğ edilmiş ve yasal süre içerisinde idari işleme karşı idari yargıya başvurulmamış olması nedeniyle idari yargı yolu kapanmış veya idari yargı tarafından verilmiş bir karar sonucu belirlenmiş kesinleşen idari işlemle oluşmuş kıyı kenar çizgisinin bulunup bulunmadığının, sorulması, varsa kesinleşmiş kıyı haritasının idareden getirtilerek jeolog ve teknik bilirkişi aracılığı ile mahallinde dava konusu yere uygulanarak taşınmazın kıyı haritası kapsamında kalıp kalmadığının tespiti ile durumunun bilirkişiler tarafından kıyı haritası üzerinde ve düzenlenecek krokide açık ve net bir şekilde Yargıtay denetimi ile infaza elverişli şekilde gösterilmesinden ibarettir.
İdarece yapılmış kıyı kenar çizgisinin bulunmaması halinde, 28.11.1997 tarihli içtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi kıyı kenar çizgisinin mahkemece usulüne uygun şekilde tespiti gerekir. Bu tespit yapılırken 13.3.1972 tarih ve 7/4 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında açıklanan kıyı şeridinin nasıl tespit edileceğine dair kural ve yöntemler ile 17.4.1990 tarih, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 4. maddesindeki tanımlar ve 9.maddesi hükmü göz önünde tutulmalıdır.
Açıklandığı şekilde, varsa İdare tarafından belirlenmiş kıyı kenar çizgisine ait haritanın uygulanması, yoksa bu işlerde uzman olan jeolog bilirkişi aracılığıyla tespit edilecek kıyı kenar çizgisine göre dava konusu taşınmazın niteliği belirlenerek uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir. Bunlardan zuhül ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmesi isabetsiz, temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 28.4.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.