 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E. 1996/7602
K. 1997/1052
T. 18.2.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İMAR VE İHYA
ZİLYETLİĞİN KAZANILMASI
KARAR ÖZETİ : Çekişmeli (nizalı) taşınmaz, bağımsız bir taşınmaz olarak sınırlandırılmamıştır. MK.nun 644. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı, 645. maddesinde de yatay kapsamı belirlenmiştir. Buna göre, bir gayrimenkulün yatay olarak sınırlandırılması gerekir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmalı, iptal ve tesciline karar verilen kısmın sınırları bakımından tapu fen memurlarınca bağımsız bir hale getirilmesi mümkün oluyorsa davanın kabulüne karar verilmesi, aksi takdirde başka bir taşınmazın yatay sınırları içerisinde kalan bir bölümü tesciline olanak bulunulmadığının düşünülmesi gerekir.
(743s. MK. 644, 645)
Fatma ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair (Yenihisar Asliye Hukuk Hakimliği)'nden verilen 19.6.1996 gün ve 363/1 64 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı, 40 yıl evvel emek ve para sarfedilmek suretiyle imar ve ihya ederek tarım arazisine dönüştüğü taşınmazda zilyet bulunduğu halde, tapulamada 1005 parsele katılmak suretiyle Hazine adına tesbit edildiğinden, bu yere ait tapu kaydının iptal ve adına tescilini istemiş, davalı Hazine davanın reddini savunmuş, mahkemece 1005 parsel içinde kalan 30280 m2.lik bölüme ait kaydın iptal ve davacı adına tesciline karar verilmiş; hükmü, davalı Hazine temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık konusu olup mahkemece davacı adına tesciline karar verilen 30280 m2. yüzölçümündeki taşınmazın, 1960 yılında yapılan tapulamada Maliye Hazinesi adına tesbit ve tescil olunan 1005 parsel sayılı taşınmazdan ifrazen oluşan 14683 parsel numaralı taşınmaz içinde kaldığı ve orman sayılmayan yerlerden olduğu tartışmasızdır. Taşınmazın belediye sınırları içinde ve imar planı kapsamında kaldığı tesbit edilmiş, dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesi çalılık, fundalık iken 1937-1938 yıllarında davacı tarafından emek ve masraf yapılmak suretiyle çalılıklar temizlenerek imar ve ihya edilip tarla haline getirildiğini, bu işlemden davacının bizzat çalışması ile birlikte tutulan işçilerden de yararlanıldığı ve 1939-1940 yıllarından itibaren zilyet olduğunu açıklamışlardır. Davacının o tarihteki ekonomik ve sosyal durumu ila o günkü koşullar dikkate alınarak 30 dekarlık taşınmazı imar ve ihya edip edemeyeceği hususu mahkemece tartışılmamıştır. Bu hususun tartışılması, gerekirse tanıkların görüşüne başvurulması gerekir. Ayrıca, fen memuru tarafından düzenlenen krokide kırmızı taralı olarak gösterilen davaya konu taşınmaz bölümü 14683 parsel numaralı taşınmaz ortasında kalmaktadır. Başka bir anlatımla nizalı taşınmaz bağımsız bir taşınmaz olarak sınırlandırılmamıştır. Mk.nun 644. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin dikey kapsamı, 645. maddesinde de yatay kapsamı belirlenmiştir. Buna göre bir gayrimenkulün yatay olarak sınırlandırılması gerekir. Oysa, 14683 parsel sayılı taşınmazın içerisinde ve ortasında kalan nizalı taşınmazın bu suretle sınırlandırılması mümkün olmamaktadır. Mahkemece bu yön üzerinde durulmalı, iptal ve tesciline karar verilen kısmın sınırları bakımından tapu fen memurlarınca bağımsız bir hale getirilmesi mümkün oluyorsa davanın kabulüne karar verilmesi, aksi taktirde başka bir taşınmazın yatay sınırları içerisinde kalan bir bölümü tescilen olanak bulunmadığının düşünülmesi gerekir. Davalı Hazinenin temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenle (BOZULMASINA), 18.2.1997 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Uyuşmazlık, imar ihya hukuki sebebine dayalı iptal istemine ilişkindir. Taşınmazın öncesinin çalılık ve fundalık olduğu ziraatçı bilirkişi raporundan ve tanık beyanlarından açıkça anlaşılmaktadır. Keşifte dinlenen tutanak bilirkişisi ile davacı tanıkları ittifak halinde taşınmazın 1937-1938 yıllarında imar ihya edildiğini, imar ihya işleminin davacının bizzat çalılıkları köklemek suretiyle yaptığını ve zaman zamanda işçi çalıştırarak bu işlemi tamamladığını bildirmişlerdir. Davacı bu tarihlerde 9-10 yaşlarında bir kız çocuğudur. Bu yaşta bir kimsenin mülk edinme ve tasarruf ehliyetinden bahsedilemeyeceği gibi fiziki yapısı itibariyle de çalılıkları kökleme şeklinde temizleme gibi bir faaliyet içerisinde olmasından yada zaman zaman işçi çalıştırmak suretiyle bu faaliyeti sürdürmesinden bahsedilemez. Bu tür bir eylem hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi bu yoldaki tanık beyanları da inandırıcı olamaz. Bu nedenle davanın r e d d i n e karar verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulması gerekirken, çoğunluğun araştırmaya yönelik bozma düşüncesine katılmıyoruz.
Hasan ERDOGAN Cafer ŞAT
Üye Üye