 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E. 1993/9102
K. 1993/10785
T. 28.10.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KARAR ÖZETİ 3402 sayılı Kanunun 46/2. maddesi ile; "Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallarda iskan suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler, işlemleri tamamlanmamış olsa dahi başka bir şart aranmaksızın hak sahipleri adına tesbit ve tescil olunur" hükmü getirilmiştir. Ancak, dava konusu parsel, 4753 sayılı Kanuna göre Hazine adına tesbit ve tescil edilmediğine, davacı, adına tevzi yapılan şahıstan, murisi tarafından satın alınıp miras ve taksim yoluyla kendisine intikal ettiğini söylediğine, davacı veya murisi adına herhangi bir tevzi işlemi yapılmadığına göre; davacının anılan maddedeki iki yıllık ek süreden yararlanma olanağı yoktur. Bu durumda, tapulama tarihi ile dava tarihi arasında on yıllık hak düşürücü süre de geçmiş bulunduğundan, ileri sürülen bu sebep bakımından davanın süre yönünden reddi gerekir.
Dayanılan imar-ihya sebebine gelince; tapulama tutanağında nizalı yerin Hazineye ait olduğu ve mer 'a olarak kullanıldığı belirtilmekle, öncelikle davanın' mer' adan yararlanan köy tüzel kişiliğine yöneltilmesi, nizalı yerin mer 'a olup olmadığının usulüne uygun biçimde saptanması, mer 'a olmadığının kanıtlanması halinde, imar-ihya olgusunun kim tarafından, hangi tarihte, ne şekilde yapıldığının, hangi tarihte tamamlandığının, o tarihten tesbit tarihine kadar kazanmayı sağlayan sürenin geçip geçmediğinin araştırılması, 3402 sayılı Kanunun 17. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının tesbiti ve bundan sonra davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekir.
(3402 s. Kadastro K. m. 46/2, 12/3, 17)
Zekir ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair, (Menemen Aslîye Hukuk Hakimliği)nden verilen 11.12.1991 gün ve 539-534 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı, satıcısı Veli tarafından imar ve ihya edilerek tarım arazisi haline getirilen uyuşmazlık konusu taşınmazın 1954 yılında toprak tevzii komisyonunca adı geçen kişiye tevzii edildiği, tevzi tablosu düzenlenmiş olmasına rağmen adına kayıt oluşturulmadığını, bu kişi tarafından da taşınmazın murisi Rasim'e satılıp teslim edildiğini, ondanda miras ve taksim yolu ile kendisine geçtiğini, daha sonra tapulama çalışmaları sırasında bu yerin Hazine adına tesbit ve tescil edildiğini ileri sürerek Hazineye ait tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Hazine davanın reddine karar verilmesini savunmuş, mahkemece davanın kabulü yönüne gidilmesi üzerine hüküm Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmalık konusu 1006 parsele ait tapulama tutanağında hiç kimseye ait olmadığı belirlenen bu yerin Kozluca Çiftliği paftasındaki açıklamalara göre Hazine'ye ait bir yer olduğu, eskiden beri mer'a olarak Hazine tarafından köy hükmi şahsiyetine kiralandığı ve bu amaçla köylüler tarafından kullanıldığının bilirkişiler tarafından .bildirilmesi üzerine 1964 yılında Hazine adına tesbit ve tescil edilmiştir. Görüldüğü üzere uyuşmazlık konusu taşınmaz 4753 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Hazine adına tesbit ve tescil edilmiş olan bir yer değildir. Davacı satıcı Veli isimli kişiye bu yerin 1954 yılında tevzii edildiğini, tevzi işlemlerinin tamamlandığını ileri sürerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 46/2. maddesinden yararlanmak isteğinde bulunmuştur. Anılan maddede Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallarda iskan suretiyle veya Toprak Tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın hak sahipleri adına tesbit ve tescil olunur hükmünü getirmiştir. Bu maddeye göre istekte bulunacak olan hak sahipleri lehine tevzii edilen kişilerdir. Eş bir anlatımla, ancak lehine tevzii yapılan kişiler anılan bu maddeye dayanarak Hazine üzerindeki kaydın iptal ve tescilini isteyebilirler. Yukarıda belirtildiği üzere uyuşmazlık konusu parsel 4753. sayılı Kanuna göre Hazine adına tesbit ve tescil edilmediğine ve davacı ve murisi lehinede herhangi bir tevzii işlemi yapılmadığına göre davacı bu madde ile getirilen ek iki yıllık süreden yararlanamaz. Bu durumda dava 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre ile karşılaşır. Tutanağın kesinleştiği 18.12.1964 tarihinden dava tarihi olan 6.10.1989 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş bulunduğuna göre ileri sürülen bu sebep bakımından davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Dava dilekçesinde ileri sürülen imar ve ihya sebebine gelince:
Davacı taşınmazın satıcı Veli isimli kişi tarafından imar ve ihya edildiğini ileri sürmüş ise de, tapulama tutanağında bu yerin Hazine'ye ait bir yer olduğu ve mer'a olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tutanaktaki bu açıklamalar gözönünde tutularak uyuşmazlığın mer'aya ilişkin bulunduğundan ve kaydın iptal ve tescili de istenildiği nazara alınmak suretiyle davanın öncelikle meradan yararlanan Köy Tüzel Kişiliğine yöneltilmesi, yerel bilirkişi ve tanıkların mer'adan yararlanan köy halkı dışında komşu köyler halkı arasından seçilip dinlenilmeleri, ayrıca taşınmazın mer'a niteliğinde bulunup bulunmadığı yönünden ziraatçı bilirkişiden görüş alınması, taşınmaz mer'a niteliğinde değil ise imar ve ihyanın hangi tarihte kimin tarafından yapıldığı, hangi tarihte tamamlandığı, o tarihten tesbit tarihine kadar kazanmayı sağlayan sürenin geçip geçmediğinin araştırılması gerekmektedir. 14.11.1990 tarihli keşifte dinlenen tanık Yusuf, taşınmazın 1945 senesinde Veli tarafından ihya edildiğini, 20.2.1992 günlü yargılama oturumunda murisi Rasim tarafından çalılıktan ihya edildiğini açıklamıştır. Yukarıda da izah edildiği üzere davacı satıcı Veli'nin imar ve ihyasına dayanmıştır. imar ve ihya olgusunun kimin tarafından yapıldığı yönünden tanık beyanları arasında aykırılık mevcuttur. Tüm bu yönler gözönünde tutularak imar ve ihya olgusunun kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı, hangi tarihte tamamlandığı o tarihten tesbit tarihine kadar kazanmayı sağlayan sürenin geçip geçmediği, ihyaya ilişkin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının gözönünde tutulması, ondan sonra uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması yasaya aykırı, Hazinenin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 28.10.1993 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.