 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1990/518
K: 1990/9377
T: 28.05.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : İ. ve S.Ç. ile B. ve S.V. aralarındaki tapu iptal ve tescil davasının reddine dair Mahalli Asliye Hukuk Hakimliği'nden verilen 28.11.1989 gün ve 302-534 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Hüküm davacılar tarafından 229, 338, 262, 473 ve 920 numaralı parseller bakımından temyiz edilmiştir. Davacılar, bu parsellerin önceki tapu kaydına müsteniden tapulamaca murisleri A.Ç. ile davalı gerçek kişilerin murisi A.V. adlarına tesbit ve tescil edildiğini, kendilerinin tesbitten sonra tescilden önce A.V.'nın bu taşınmazlardaki payını devir aldıklarını, 1954 tarihinden dava tarihine kadar taşınmazların tümünü nizasız fasılasız malik sıfatıyla tasarruf ettiklerini, bu sebeple A.V. adına olan paya ait kaydın iptali ile taşınmazların adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Uyuşmazlık bu taşınmazlardaki A.V.'nın hissesi ile ilgili bulunmaktadır. Taşınmazların öncesi tapulu olduğuna göre, tesbitten sonra yapılan harici satış M.K.nun 634. maddesi hükmü karşısında geçerli sayılmaz. Ayrıca dayanılan senet, HUMK.'nun 297. maddesine uygun şekilde düzenlenmemiştir. Bu bakımdan senet isbat aracı da sayılamaz. Ancak davacılar A.V.'nın ölüm tarihinden itibaren iktisap şartlarına uygun şekilde geçen zilyetliklerinin bulunduğunu, bu itibarla A.V. adına olan tapu kaydının hukuki değerini yitirdiğini de ileri sürmüşlerdir. Mahkemece M.K.'nun 638 ve 639/2. maddesinin olaya uygulanması mümkün olmadığı görüşü benimsenmiş ve bu sebeple davanın reddi yönüne gidilmiştir. Gerçekten de, ortada bir satış olmadığına göre M.k.'nun 638. maddesinin olaya uygulanması mümkün değildir. Ancak, M.K.'nun 639/2. maddesi karşısında aynı şeyi söylemek mümkün bulunmamaktadır. Bu madde hükmüne göre satış gibi bir sebebe dayanılması gerekmediği gibi, zilyetliğin iyi niyete dayanması da şart değildir. Pay sahibi A.V. 1.6.1955 tarihinde olmuş olup, tapulama tutanakları 23.3.1955 tarihinde kesinleşmiş bulunmaktadır. O halde, A.V.'nın ölüm tarihinden itibaren iktisap koşullarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir. Bilirkişi ve tanıklar davacıların nizasız fasılasız malik sıfatıyla sürdürülen zilyetliklerinin 1954 yılında başladığını, dava tarihine kadar devam ettiğini bildirmişlerdir. Bu açıklamaya göre, ölü A.V.'ye ait tapu kayıtları hukuken değerlerini yitirmişlerdir. Davacılar bu taşınmazlardaki payların bu sebeple kendi adlarına tescilini talep etmek hakına sahip olmuşlardır. Dava tarihine, davacıların bu paylara ilişkin olan mülkiyet hakları gerçekleşmiş bulunduğuna göre A.V. uhdesindeki pay kayıtlarının iptal edilmesi gerekmektedir. 262 parsel Adalet Bakanlığı'nca cezaevi yeri için kamulaştırılmış bulunduğuna göre, Kamulaştırma Kanununun 19. maddesi uyarınca bu taşınmazdaki A.V. hissesine ait kaydın iptali yönüne gidilemeyerek ve sadece bu payın mülkiyet hakkının davacılara ait olduğuna karar verilmelidir. 920 parsel 538 parselden ifrazen yine davalıların murisi A. adına tapuya kaydedilmiştir. 538 parselde A. paydaş bulunduğuna göre bu parsel için de zilyetliğin başlangıcının kayıt sahibi A.'nın ölüm tarihi olan 1.6.1955 tarihi olarak kabulü gerekir. Diğer parseller için de durum aynıdır. SONUÇ : 262 parsel hakkında davacıların mülkiyet hakkının sübutuna diğer parsellerdeki A.'nın payının M.K.'nun 639/2. maddesi hükmüne göre iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmesi gerekirken değişik düşüncelerle yazılı şekilde hüküm verilmiş olması isabetsiz ve temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve 3500 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 28.5.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.