 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1989/7270
K: 1989/9586
T: 10.10.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mustafa ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair, (Menemen Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 12.12.1988 gün ve 668/547 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı ile Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı imar ve ihya yoluyla iktisap ettiği taşınmazın 1386 parsel olarak hazine adına yazılmış olduğunu ileri sürerek bunun iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece tapulama mahkemesinin 1969/89 esas 1970/175 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu sebeple davanın reddi yönüne gidilmiştir.
Gerçektende 1969/89 esas sayılı davada davacı Mustafa, Hazine adına yapılan tesbite itiraz etmiş ve bu mahkemece yapılan inceleme sonunda, nizalı taşınmazın 1946 yılından itibaren çalılıktan emek ve para harcanmak suretiyle tarla haline getirildiği, ancak tesbit tarihi olan 2.7.1963 tarihine kadar 20 yıllık iktisabi sağlayan sürenin geçmediği belirtilmek suretiyle davanın reddi yoluna gidildiği açıklanmış ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 37/1. maddesi hükmü uyarınca 1950 tarihinden önce bu taşınmazın davacı tarafından ihya edildiğinin şerh verilmesi gerektiği işaretlenmiştir. 6.5.1969 tarihi olan tapulama mahkemesine açılan dava tarihinde, 766 sayılı Yasanın 37. maddesinin son fıkrası hükmüne göre imar ihya yoluyla iktisap mümkün bulunmaktaydı. Bu hüküm, bilahare 26.7.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1617 sayılı Yasanın 23. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kısaca şunu belirtmek gerekir ki, tapulama mahkemesine açılan dava tarihinde yürürlükte bulunan hükümlere göre imar ihya yoluyla kazanma mümkündü. Kesin hüküm sayılan ilamda bu yön açıkça belirtilmiş, ancak davanın iktisabı sağlıyan zilyetliğin geçmemiş olması nedeniyle reddi gerektiği ifade edilmiştir. Bu red şekliyle yasa yönünden imar ihyanın mümkün olmaması nedeniyle verilen red kararı arasında kesin hüküm bakımından büyük fark vardır. Dairemizin görüşüne göre imar ihyanın kanunen mümkün olmaması sebebiyle daha önce verilen red kararları sonraki davada kesin hüküm olmaz. Ancak az önce de açıklandığı gibi tapulama mahkemesinin söz konusu ilamında red bu sebebe dayanmayıp, zilyetliğe ilişkin iktisap şartlarının tekemmül etmemiş olmasına dayanmakta olduğundan kesin hüküm durumu ortaya çıkmaktadır. O halde, aynı hususun tarafları, konusu ve hukuki sebebi bir olan sonraki davada yeniden incelenmesi HUMK.nun 237. maddesinde kabul edilen kesin hüküm kuralına aykırı düşer Tapulama mahkemesinin söz konusu ilamındaki hükmün dayanağını teşkil eden hukuki sebep bu dava için kesin hüküm sayıldığından davanın reddi yasaya uygundur. Bu sebeple davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Hazinenin ücreti vekaletle ilgili temyiz itirazlarına gelince: Dava delillerin toplanmasına başlanmadan evvel reddedildiğine göre, avukatlık ücretinin takdirinde de hata söz konusu değildir. Hazinenin de temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.
SONUÇ : Davacı ile Hazinenin hükmün esasına ve avukatlık ücretine yönelttikleri temyiz itirazları yerinde olmadığından reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün tümünün (ONANMASINA) ve 2588 sayılı Kanunla eklenen 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi uyarınca Hazineden harç alınmasına mahal olmadığına ve 3500 lira peşin harcın onama harcına mahsubuna, 10.10.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.