 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1989/19674
K: 1990/9237
T: 22.05.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Y.A. ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Mahalli Asliye Hukuk Hakimliği'nden verilen 21.2.1989 gün ve 268-27 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı 3402 sayılı Yasaya dayanılarak iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Daha önce aynı sebebe dayanılarak açılan dava 1617 sayılı Kanunun 23. maddesi ile kaldırılan 766 sayılı Tapulama Yasasının 37. maddesinin son fıkrası hükmü gözönünde tutularak reddedilmiş buna dair hüküm kesinleşmiştir. Mahkemece bu hüküm gözönünde tutularak kesin hüküm sebebi ile ve ayrıca 10 yıllık dava açma süresi geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı taşınmazı imar ve ihya etmiş olduğunu ileri sürerek hak iddia eylediğine göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 46. maddesine dayanmaktadır. 46. maddede yazılı imar ihya hukuki nedenine dayanılması halinde, aynı maddenin son fıkrası hükmüne göre Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle 2 yıl içinde açılan davanın dinlenme olanağı vardır. Bu itibarla mahkemenin 10 yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine dair verdiği kararda isabet bulunmamaktadır. Ayrıca 3402 sayılı Kanunun geçici 4/1. maddesinde kesin hükümlerin sonradan açılacak davalarda nazara alınacağı hükmü yer almaktadır. Ancak olayımızda durum değişik bir sonuç arzetmektedir. O tarihte davanın red sebebini oluşturan durum 3402 sayılı Yasanın 46. maddesi ile dava açma sebebi sayılmış ve buna göre imar ihya edenler lehine yeni bir imkan getirilmiştir. O halde meselenin kesin hüküm açısından da ele alınması mümkün değildir. Zira önceki davada bugün için dava imkanı olan husus kabul edilmemiş ve o sebeple davanın reddi yönüne gidilmiştir. O halde kanun koyucunun bu durumda olan kimseler için yeni bir hukuki imkan yarattığını kabul etmek icap eder. Önceki karar şeklen kesin hüküm olabilir. Ancak bu davanın sebebi o hüküm sırasında ve o hükümde açıkça belirtilmiş, davacının dava konusu olan yeri çalılıktan açarak imar veya ihya ettiği, dava tarihine kadar zilyet bulunduğu tesbit edilmiş bir bakıma bu yönler davacı lehine birer kesin hüküm olmuştur. O itibarla bu hükmün sonradan yaratılan dava sebebini engelleyici nitelikte görülmesi hak ve adalet kurallarına ters düşecektir. Bu itibarla davacının 3402 sayılı Yasanın 46. maddesinden ve bu kanunla getirilen imar ve ihya imkanlarından yararlandırılması zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Uyuşmazlığın bu açıdan değerlendirilip kesin hükmün varlığının kabul edilmemesi ve 3402 sayılı Yasanın 17. maddesinde öngörülen koşullar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksine düşüncelerle davanın reddi yönüne gidilmiş olması isabetsiz ve davacının temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve 3500 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 22.5.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Açılan bu dava ile daha önce Asliye Hukuk Mahkemesince görülüp hükme bağlanmış davanın tarafları aynı olduğu gibi konusu ve dayanılan hukuki sebepte aynıdır. Mahkemenin kesinleşmiş o kararı bu dava için HUMK'nun 237. maddesinde açıklandığı üzere kesin hüküm oluşturur. Olayda maddi manada kesin hükmün tüm unsurları vardır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun geçici 4/1. maddesi ile bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kesin hükme bağlanmış uyuşmazlıklara bu kanun uygulanamaz, hükmü getirilmiştir. Bu itibarla açılan bu davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Kanun koyucu aksini düşünseydi 3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Malların İktisabına Dair Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ayrı bir hüküm getirirdi. Temyiz itirazları yerinde olmadığından reddedilerek usul ve yasaya uygun bulunan hüküm onanmalıdır. Sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.