 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1989/16970
K: 1989/12828
T: 20.11.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Nafiz G. mirasçıları Ayten B. ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki dava hakkında Söke Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen hükmün Dairenin 1.5.1989 gün ve 5683/4468 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmiştir. Davacılar vekil tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava konusu taşınmazın kendisi tarafından imar ve ihya edildiğini, bu yönün mahkemece ittihaz olunan 12.7.1973 tarih ve 558-682 sayılı hükümde de belirtilmiş bulunduğunu ileri sürerek Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Gerçekten de, bu parsel hakkında daha önce Hazine tarafından Asliye Hukuk mahkemesine açılan dava kabul edilmiş ve bu davanın konusu olan kısmın 1950 tarihinden önce davacı tarafından imar ihya edildiği gösterilmek suretiyle Hazine adına tesciline karar verilmiş ve hüküm böylece kesinleşmiştir. Davacı 3402 sayılı kanunun geçici 4. maddesinin 1. fıkrasında kesin hükümlerin sonradan açılacak davalarda nazara alınacağı hükmü yeralmaktadır. Ancak, olayımızda durum değişik bir sonuç arzetmektedir. O tarihte davanın red sebebini oluşturan durum 3402 sayılı yasanın 46. maddesi hükmüne dayanarak o tarihte açılan davanın konusunu teşkil eden taşınmaz bölümünün kendisine ait olduğunu, dava açmaya hakkı bulunduğunu belirtmiştir. 3402 sayılı kanunun geçici 4. madesinin 1. fıkrasında kesin hükmülerin sonradan açılacak davalarda nazara alınacağı hükmü kesin hükümlerin sonradan açılacak davalarda nazara alınacağı hükmetmektedir. O tarihte davanın red sebebini oluşturan durum 3402 sayılı yasanın 46. maddesi ile dava açma sebebi sayılmış ve buna göre imar ihya edenler lehine yeni bir imkan getirmiştir. O halde meselenin kesin hüküm açısından nazara alınması mümkün değildir. Zira tapulama mahkemesindeki davada bugün için dava imkanı olan husus kabul edilmemiş ve o sebeple davanın reddi yönüne gidilmiştir. O halde kanun koyucunun bu durumda olan kimseler için yeni bir hukuki imkan yarattığını kabul etmek icabeder. Mahkemenin kararı şeklen kesin hüküm olabilir. Ancak, bu davanın sebebi o hüküm sırasında ve o hükümdü açıkça belirtilmiştir. Davacının dava konusu olan yeri imar ve ihya ettiği, dava tarihine kadar zilyet bulunduğu tesbit edilmiş, bir bakıma bu yönler davacı lehine birer kesin hüküm olmuştur. O itibarla bu hükmün sonradan yaratılan dava sebebini engelleyici intelikte görülmesi hak ve adalet kurallarına ters düşecektir. Davacının 3402 sıyılı Yasanın 46. maddesinden ve bu kanunla getirilen imar ihya imkanlarından yararlandırılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Uyuşmazlık bu açıdan değerlendirildiğinden davanın kabulüne dair verilen karar doğrudur. Mahkemenin usul ve yasaya uygun olarak verdiği kararın onanması gerekirken Dairece yanlışa düşülerek bozulduğu anlaşılmaktadır. Davacıların karar düzeltme istemleri yerinde olduğundan kabülü ile Dairenin yanlışa dayanan 1/5/1989 tarih ve 5683/4468 esas ve karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkemenin 18/10/1988 tarih 1032/596 esas ve karar sayılı hükmünün ONANMASINA (...) 20.11.1989 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.