 |
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E:1988/18282
K:1988/17158
T:20.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* İMAR-İHYA
* ZİLYEDLİK
ÖZET :4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Yasasını değiştiren 5618 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 27.3. 1950 gününden önce. imar-ihya edilmiş taşınmazların edinilmesi (iktisabı] için ayrıca belirli bir zilyedlik süresinin geçirilmesi koşulu yoktur.
(766 s. Tapulama K. m. m.37 [1617 s. K. la Dğş.])
(3402 s. Kadastro K. m. 11,46)
İ. Yılmaz ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair, (Denizli 1. Asliye Hukuk Hakimliği) nden verilen 3.6.1988 gün ve 329/441 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ile duruşmasız olarak incelenmesi ise Hazine taraflarından istenilmekle; temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Hüküm, davacı ile Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dava reddedildiğine ve gerekçenin temyiz edildiği hakkında bir açıklama yapılmadığına göre, Hazinenin kabul şekline göre temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır. Hazinenin temyiz talebinin reddine. Davacının temyiz itirazlarına gelince; mahkemece tapulama tutanağında imar-ihya şerhi bulunmadığı ve tapulama tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçtiği sebeplerine dayanılarak davanın reddi yönüne gidilmiştir. Davacı, dava dilekçesinde, ham toprağı imar ve ihya ederek zeytinlik, meyvelik ve tarla haline getirdiğini ileri sürmüş ve bu sebeple Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
İmar ve ihya yoluyla kazanmaya olanak sağlayan Tapulama Kanununun 37. maddesinin son fıkrası 1617 sayılı Yasanın 23. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre, anılan Kanunun yürürlüğe girdiği 26.7.1972 tarihinden itibaren artık imar-ihya yolu kapatılmıştır. Nevar ki, 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Yasanın 11. maddesi ile yeniden imar-ihya yoluyla kazanmaya imkan verilmiş ve daha önce bu sebeple Hazine adına tescil edilmiş olan taşınmazlar hakkında yeniden dava açılabileceği hükmü getirilmiştir. Bu Yasanın 46. maddesi hükmüne göre, tapulama tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçmiş olsa bile iki yıl içerisinde bu sebebe dayanılarak dava açılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, imar-ihyada önemli olan yön nizalı yerin imar-ihyaya elverişli olup olmadığı ve gerçekten bu yolla kazanılma olanağının mevcut olup olmadığını tesbit etmekten ibarettir. 27.3.1950 tarihinde yürürlüğe giren ve 4753 sayılı Yasayı değiştiren 5618 sayılı Yasaya göre imar-ihya işlemi hukuken 27.3.1950 tarihinden önce tamamlanmış ise bu işlem başka hiç bir şart aranmadan iktisaba imkan vermektedir. Daha açık deyimle 27.3.1950 tarihinden önce imar-ihya tamamlanmış ise ayrıca zilyetlik süresinin 20 yıla ulaşmış olması şart değildir. 3402 sayılı Yasanın 46. maddesi ile getirilen hüküm hem 27.3.1950 tarihinden itibaren tamamlanmış imar-ihya işlemlerini hem de bu tarihten sonra tamamlanmış olmakla beraber 20 yıl süre ile nizasız, fasılasız malik sıfatı ile tasarruf edilmiş olan imar-ihya işlemini kapsamaktadır. Davacı iddiasında bu işlemin 1950 tarihinden önce tamamlandığını ileri sürdüğüne göre bu iddianın isbatı halinde zilyetlik süresinin 20 yılı doldurmuş olup olmadığına bakılmaz. Daha açık deyimle tapulama tesbit tarihine kadar 20 yıl geçmemiş olsa bile imar-ihya işlemi 27.3.1950 tarihinden önce tamamlanmış ise ve diğer şartlarda mevcut bulunduğu takdirde davanın kabulü yönüne gidilmesi gerekmektedir. Ancak, mahkemece imar-ihyaya konu olan arazinin niteliğinin de tesbit edilmesi gerekmektedir. İmar-ihyaya konu olacak arazi devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan çalılık, delicelik ve pırnallik yerler imar-ihya edilen arazi bu nitelikte değilse; örneğin, hali bir arazi ise böyle bir yerin imar ve ihyasından sözedilemez. 0 itibarla, ziraatçı bilirkişiye yahut mahkemece gerekli görülüp seçilecek bilirkişilere arazinin niteliğinin ne olduğunun, ayrıca para ve emek harcanmak suretiyle tarım arazisı haline getirilmiş olup olmadığının, bu işlemin ne zaman tamamlandığının sorulması ve bundan sonra istemin değerlendirilmesi gerekir. İmar-ihya bu koşullara uygun olarak 1 950'den önce tamamlanmış ise tapulama tutanağının düzenlenme tarihine kadar 20 yıllık sürenin geçirilmiş olmasına bakılmadan imar ve ihya esasının kabul edilmesi gerekir. Başka deyimle, imar-ihya az önce açıklandığı gibi 1950 yılından önce tamamlanmış ise süreye bakılmaz. 1950 yılından sonra imar-ihya yapılmış ise bu tarihten itibaren tapulama tesbit tarihi olan 28.4.1962 tarihine kadar 20 yıllık süre geçmemiş olacağından davanın reddi yoluna gidilmesi icap eder. Bütün bu hallerde 3402 sayılı Yasanın 46. maddesi gözönünde tutularak açıklanan hususların gerektiği şekilde incelenmesi ve bundan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir. Ayrıca mahkemece tapulama tutanağında şartlarına uygun imar-ihyadan sözedilmediği gerekçe olduğu kabul edilmiş ve dava bu yönden de reddedilmiş ise de, mahkemenin bu gerekçesi anılan 46. madde karşısında bir değer taşımamaktadır. Gerçekten de tapulama tutanağında imar-ihya yoluyla kazanmanın mümkün olmadığı yahut başka sebeplerle kişiler tarafından iktisap edilemeyeceği ileri sürülerek taşınmazın Hazine adına yazılması sonucu değiştirmez. Kanun koyucunun amacı tapulama tutanağının aksini ileri süren kimsenin belli şartlar altında bu kaydın iptalini istiyebilmesine imkan sağlamaktır. Gerçekten imar-ihya yapılmış ise bu sebebe dayanılarak dava açılabilmelidir. 0 itibarla, Hazine adına yazılış sebebi davanın dinlenmesi bakımından engel teşkil etmez. Bütün bu sebeplerle temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün (BOZULMASINA) ve 2500 lira peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20.12.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
3402 sayılı Kadastro Kanununun 46. maddesi; "kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama veya kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde 766 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar bu kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tesbit ve tescil olun ur. İlgililerin, daha önce kadastrosu yapılan yerlerde bu maddeye dayanan talep ve dava hakkı, bu kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren iki yıl geçmekle düşer" hükmünü taşır.
766 sayılı Kanunun 37. maddesi ihyayı tarif etmektedir. Buna göre ihya; "devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu hizmetlerine tahsis olunmayan, taşlık ve delicelik araziden masraf ve emek sarfiyle bağ, bahçe, meyvalık, zeytinlik veya tarla haline getirilmek" tir. İhyadan sözedebilmek için taşınmazın taşlık ve delicelik niteliğinde olması ve bu nitelikteki arazinin masraf, emek sarfıyla tarım arazisi haline getirilmesi gerekir. Bu iki unsuru içermiyen eylem ihya olarak kabul edilemez. Bu açıklamaya göre olayımızda ihyadan sözetmek mümkün değildir. Zira gerek tapulama tutanağında gerekse dava dilekçesinde ham toprağın sürülmek suretiyle tarla haline getirildiği belirtilmiştir. Taşlık ve delicelik arazi söz konusu olmadığı gibi masraf ve emek sarfı da yoktur. Hani toprağın sürülmesi normal bir tarım faaliyeti olup kanundan anlaşılır manada masraf ve emek sarfı sözkonusu değildir. Kaldı ki Kadastro Kanununun 46. maddesinin uygulanabilmesi için ihya edilen taşınmazın Tapulama Kanununun 37. maddesi uyarınca Hazine adına tesbit ve tescil olunansı ve ihya edenlerle ardıllarının tutanakta ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi gerekir. 766 sayılı Kanuna göre ihya ile taşınmaz kazanılması mümkün değil ise de ihya edildiğinin ve ihya edenlerin tutanağa yazılması önem taşımaktadır. İhya edilen taşınmaz her ne kadar Hazine adına tesbit ve tescil edilir ise de. Hazine böyle bir yeri başkasına temlik edemeyeceğinden tasarrufu kısıtlanmıştır. İhya edenlerin de zilyetliklerine dokunulmayacağından durumları kuvvetlendirilmiştir. Olayımızda ise Hazine adına tesbit 37. maddeye göre ihya nedeniyle değil 20 yıllık edinme süresinin dolmaması neden ine dayanmaktadır. İhya edilen taşınmazlara ait tapulama tesbit tutanaklarında yukarıda açıklanan hususlar belirtilmemiş ise. ihya eden kişinin tutanağa itiraz, kesinleşmesi halinde de dava hakkı vardır. İhya ile kazanma, mümkün değil diye bu itiraz ve dava haklarından vazgeçilmesi düşünülemez. Aksi takdirde tutanağın kesinleşmesi tarihinden itibaren 31/2. maddede yazılı 10 yıllık süreyi geçiren kişinin dava hakkı düşer. Kadastro Kanununun 46 son maddesindeki iki yıllık ek süreden yararlanamaz. Sayın çoğunluğun görüşü kabul edilirse 10 yıllık hak düşürücü süresini geçiren herkes "taşınmazı ihya etme iddiasıyla dava açabilir. Bu da dava hakkının kötüye kullanılmasına neden olur. Bu açıklamalar ışığında sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum. usul ve yasaya uygun mahkeme kararı onanmalıdır .
Üye Fahri YILDIZ