 |
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
E: 2001/10753
K: 2002/905
T: 7.2.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KADASTRO TESBİTİNE İTİRAZ ( Kazandırıcı Zamanaşımı Zilyetliği )
- KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ ( Kadastro Tespitinin Yapıldığı Güne Kadar Yüzölçümü Fazlasından Oluşan Taşınmaz Üzerinde Zilyetlikle İktisap Koşullarının Gerçekleşmemesi )
- YÜZÖLÇÜMÜ FAZLASINDAN OLUŞAN TAŞINMAZ ( Taşınmaz Üzerinde Zilyetlikle İktisap Koşullarının Gerçekleşmemesi )
- ZİLYETLİKLE İKTİSAP KOŞULLARI ( Kadastro Tespitinin Yapıldığı Güne Kadar Yüzölçümü Fazlasından Oluşan Taşınmaz Üzerinde Zilyetlikle İktisap Koşullarının Gerçekleşmemesi )
3402/m.14,21
DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü:
KARAR : Kadastro sırasında 104 ada 89 parsel sayılı 11281,27 m2 yüzölçümündeki taşınmaz aynı ada 60 nolu parselin emlak vergi kaydı miktar fazlası olarak hazine adına tesbit edilmiştir. Davacı Hakkı D. miras yolu ile gelen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş isede dava dışı komşu parsele revizyon gören 1981 tarihli emlak vergisi beyannamesinde taşınamazın miktarı 6 dönüm olarak gösterilmiştir. Eylemli durumda taşınmazın sınırında hazine adına tespit edilen ve ham toprak niteliğinde olduğu saptanan 90 ve 65 sayılı parseller bulunmaktadır. Bu durumda 1981 tarihli beyannamede yazılı taşınmazın sınırlarının genişletilebilir nitelikte olduğunun ve beyannamede yazılı miktar fazlasından oluşan taşınmaz üzerindeki zilyetliğin beyannamenin verildiği 1981 tarihinden sonra başladığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca kadastro tespitinin yapıldığı güne kadar yüzölçümü fazlasından oluşan taşınmaz üzerinde zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleştiği kabul edilemez. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 7.2.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞYI OY YAZISI : Bu konuda 7.Hukuk Dairesinin aynı mahiyette verdiği kararlara karşı tarafımdan karşı oy yazılması üzerine verilen ısrar kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1997/7-5 esas 1997/438 karar ve 21.5.1997 tarihli kararında taşınmazların yüzölçümünün belirlenmesi işlemi devlete ait bir görev olup uzman elemanlarca gerçekleştirilmesi gereken teknik bir iştir. Bu nedenle emlak beyannamelerinde taşınmazın sınırlarının yazılması konusunda yasal bir hüküm de bulunmamaktadır. Kişilerin verdikleri emlak beyannamelerinde göstermedikleri taşınmazlar için mülkiyet hakkından vazgeçmiş sayılmaları mümkün olmadığından emlak beyannamelerinde gösterilmeyen yada noksan gösterilen taşınmazlarla ilgili davalarda zilyetlikle edinmeye ilişkin bütün deliller ve koşullar değerlendirilerek karar verilmelidir. Diğer bir anlatımla emlak vergi kaydının hudutları olmadığından yüzölçümü fazlası da olamaz. Bu nedenle 3402 sayılı kadastro kanununun 14.maddesi hükmünde öngörülen koşulların belirlenmesi halinde kişi adına tescile karar verilir. Sözü edilen genel kurul kararı yargıtay gayrimenkul dairelere olan 1, 16, 17 ve 14.Hukuk Dairelerince aynen uygulandığı gibi dairenin bozma kararlarına karşı ısrar edilen kararlar emsal karar olması nedeniyle Hukuk Genel Kurulunca onanmaktadır. Kaldıki, bu konuda dairede sadece 3 kişi muhalefetini genel kurula rağmen ısrarla sürdürmektedirler ki buna katılmak mümkün değildir. Ayrıntıların ve gerekçesi söz konusu olan genel kurul kararında anlatıldığı gibi emlak beyanında bildirilen yüzölçümü bağlayıcı nitelikte olmayacağı bu nedenle mahkeme kararının onanması gerekirken çoğunluk kararınca bozulmasına katılmak mümkün bulunmamaktadır. Genel kurulun sözü edilen 21.5.1997 tarihli kararı istikrar bulmuştur. Tüm kadastro mahkemeleri de böyle uygulamakta olup mahkemece bozma kararına karşı ısrar edildiğinde emsal karar olması nedeniyle bozulacağı ve sonucu itibariyle hükmün onanacağı açık ve seçiktir. Bu nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamıyorum. Usul ve yasaya özellikle hukuk genel kuruluna uygun olan mahkeme kararının onanması görüşündeyim.