 |
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
E: 1990/15452
K: 1990/10585
T: 18.09.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında tapulama tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle, tetkik hakiminin raporu ve kağıtları okundu. İş incelendi. Gereği görüşüldü:
KARAR : Taraflar arasında görülen iadei muhakeme davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece davanın reddine, karar verilmiş, hüküm iadei muhakeme talebinde bulunanlarca temyiz edilmiştir.
Yargılamanın iadesini isteyenler karşı tarafın, tebligata yarar açık adreslerini bildiği halde aleyhlerine açtığı kadastro tesbitinin iptali davasında hile ve hudaya başvurarak ikametgah ve adres bakımından ilgilerinin bulunmadığı, köyü dava dilekçesinde adres göstermek suretiyle yargılamanın yokluklarında yapılmasını, savunma ve delil bildirme haklarından mahrum bırakarak, kararın aleyhlerine çıkmasını ve ilanen yapılan tebligat ile hükmün kesinleşmesini sağladığını ileri sürmüşlerdir. Mahkemece bizzat davalının (asli davada davacı) şahsından kaynaklanan bir hileden söz edilemiyeceği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir. Oysa, dava dilekçesinde de, ileri sürüldüğü üzere iddia ve istemin yasal dayanağını oluşturan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445. maddesinin 7. bendinde ifadesini bulan (hile ve huda) yargısal kararlar ve doktrince kabul edildiği gibi geniş kapsamlı olup, bilinen vakıaların gizlenmesi ve bu cümleden olarak karşı tarafın açık adresi bilindiği halde, dava dilekçesinde ilgisi olmayan başka bir adresin gösterilmesi de hileli davranış oluşturur. Böyle bir eylemin gerçekleşmesi halinde hilenin kasten yanlış adres bildirenin eyleminden kaynaklandığının kabulü gerekir. O halde yanlış adres gösterildiğini iddia eden davacı tarafa bu iddialarını kanıtlamaları için olanak tanınması, delil gösterdikleri takdirde toplanıp değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken davacıların delilleri sorulup toplanmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 18.9.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Yargılamanın iadesine konu davada, 3658 parsel sayılı 1325 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaydına dayanılarak Ahmet Remzi Çilingiroğlu ve Selami Bozkurt adlarına tesbit edilmiş itirazı komisyonca reddedilen Eyyüp Gözaydın vekili tapu kaydına dayanarak dava açmış, lehine tesbit yapılan davalıların adreslerini de "Yukarı Dudullu Köyü" olarak göstermiştir. Tesbit tutanağında davalıların kanuni ikametgahları ve adresleri belirtilmemiştir. Gerek dava dilekçesi ve duruşma günü, gerekse aleyhlerindeki yerel mahkeme hükmü davalılara ilanen tebliğ edilmiştir. İlanen tebligatın, sağlıksız bir tebligatla aleyhine bir durum yaratıldığından haberdar olan muhatabın izleyeceği yol kanun yollarına başvurmak ve tebligatın geçersizliğini kanıtlamak olmalıdır. Bu nedenle; olayımızda önceki hükümde davalı gözüken tarafın, aleylerindeki mahkeme kararından haberdar oldukları tarihte hükmün kendilerine tebligini isteyerek temyiz yoluna başvurmaları gerekirdi. Oysa, bu yola başvurmayarak yargılamanın iadesi isteminde bulunmuşlar ve davalarını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 445. maddesinin 7. bendine dayandırarak adreslerinin yanlış gösterilmiş olduğunu ve davacıların "hile ve hud'a"ya başvurduklarını ileri sürmüşlerdir. Kanaatımızca olayda Usulün 445. maddesinin uygulama yeri yoktur ve yerel mahkeme hükmü onanmalıdır. Bu nedenle sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.