 |
T.C.
YARGITAY
7. Ceza Dairesi
E: 1990/1
K: 1990/141
T: 28.02.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "şuf'a davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 8.3.1989 gün ve 1988/795-1989/362 sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 13.6.1989 gün ve 1989/6120-10772 sayılı ilamı ile, (..Davacı kooperatif tapunun 244245-246-247 parsellerinde hissedar olup diğer hissedarın şuf'alı payı davalı kooperatife 12.10.1988'de satması üzerine süresinde 10.11.1988 tarihinde açtığı dava ile 4 milyar 250 milyon lira bedel ile şuf'alı payın davalı üzerindeki kaydın iptali ile kendi adına tescilini istemiştir.
Davalı süresinde kullanılan bu hak sebebiyle hakkın kullanılmasına karşı çıkmamış ancak şuf'alı payın 4 milyar 960 milyon liraya alındığını bu bedel yatırılmak şartı ile davayı kabul ettiklerini bildirmiş ve davacı tarafın dava dilekçesinde kabul ettikleri bedelin depo ettirilmesini istemiştir. İlk celseye mazeret bildiren davacı vekilinin kabul edilen mazereti sebebiyle gıyabında cereyan eden bu muamele davacı tarafa 16.1.1989 tarihinde tebliğ edilmiş ve tebliğden itibaren 30 gün içerisinde 4 milyar 250 milyon liranınmahkeme veznesine depo edilmesi istenmiştir. Davacı taraf 14.2.1989 tarihinde bedel karşılığı Pamukbank Türbe Şubesi'nden alınan 24.1.1989 tarili kesin teminat mektubunu ibraz etmiştir.
Davalı bunun üzerine davacının bedeldeki muvazaa iddiasını kabul etmemekle beraber belirtilen bedelin teminat mektubu ile değil nakten karşılanmasını istemiş mahkemede bu talebi kabul ederek belirlenen şuf'a bedellinin nakden mahkeme veznesine depo edilmesine süre tanıyarak karar vermiştir. Daha sonra da tanınan süre içerisinde bedelin nakden yatırılmadığından bahisle davayı reddetmiştir.
Gerçekten şuf'a hakkının süresinde kullanılması ile davacı ve davalı arasında yeni bir satış akdi oluşmaktadır. Borçlar Kanununun 81. maddesi gereğince alıcı durumda bulunan davacının karşı tarafın ifasını istemesi için öncelikle kendisine ait olan bedel ödeme borcunu ifa etmiş veya ifayı teklif eylemiş bulunması gerekir. Şuf'a bedeli ve tapu harç ve masraflarının mahkeme veznesine depo edilmiş olması kendisine ait borcun ifasını teklif niteliğindedir. Bu nedenle şuf'a bedeli ile tapu harç ve masraflarının ya tediye edilmesi yada tevdi edilmesi gerekir. Şuf'a bedeli ile tapu masraf ve harçlarının mutlaka nakit olarak ödenmesinde kanuni bir zorunluk yoktur. Ancak öteden beri süre gelen uygulamalara göre mutaber bir teminat mektubu olarak karşılamak istendiği takdirde bu belgenin istenilen anda derhal hiç bir sebep ileri sürülmeksizin mahkeme emrine nakden ödemeyi temin edecek nitelikte ve özellikte bulunması şarttır. Davalı hiçbir riske ve duraksamaya maruz kalmadan şuf'a bedeli ve masraflarını hükmün kesinleşmesi ile birlikte alabilmelidir. Bu nedenle,
1- Dosyadaki yazılarla toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.
2- ibraz edilen teminat mektubunu öncelikle yukarıda açıklanan nitelik ve etkinlikte olup olmadığının sorulup araştırılması,
3- Bundan sonrada davacının bedel muvazaa iddiası hakkında delilleri sorulup varsa davalının karşı delilleri de incelenerek bunların sonucuna göre muvazaa iddiasının çözümlenmesi, muvazaa iddiası kabul edilmediği takdirde aradaki farkında nakit veya aynı nitelikte derhal paraya çevrilebilir sorumlululuk ve borçluluk belgesi ile karşılaştırılması gerekir.
Bu türlü bir inceleme yapılmadan davanın reddedilmesi hatalı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekilleri.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Taşınmaz mal mülkiyetinin yasadan doğan daraltımlarından (takyidlerinden) biri de önalım (şuf'a) hakkıdır. Yasal önalım hakkı yenilik doğuran inşai bir haktır ve paydaşa bir payın üçüncü kişiye satılması durumunda o pay alıcıya neye mal oldu ise (satış bedeli, tapu harç ve masrafları) o miktar ile belirli süre içinde satın alma yetkisini verir Nitekim 20.6.1951 gün, 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında önalım davasında hakimin hükümden önce kendiliğinden (re'sen) nazara alarak tayin edeceği uygun bir önel içinde satış bedeli ile alıcıya şefi-e) ait olması icabeden satış masraflarını tediyeye veya tevdie karar verilebileceği karara bağlanmıştır. Olayda davacının müşterek mülkiyet üzerine olan taşınmazda paydaş bulunduğu, diğer bir paydaşın, bu yerdeki payını davalıya kayden satmasını takiben yasal süre içerisinde önalım hakkının kullanıldığı tartışmasızdır. Uyuşmazlık önalıma konu yapılan payın taraflar arasında satış bedelinin çekişmesiz olan kısmına karşılık davacı tarafça mahkemeye ibraz edilen kesin banka teminat mektubunun, bedelin tevdi edildiğinin kabulüne yeterli sayılıp sayılamayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu durumda öncelikle kesin banka teminat mektupların içeriği ve hukuki niteliği üzerinde kısaca da olsa durulması gerekmektedir. 3.12.1967 gün, 16/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ("Bankanın taahhüdü, lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Bir kimse asıl borçlunun ileri sürebileceği, itirazlara bakılmaksızın, borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın tazminini kabul etmesi halinde o kimseye garanti veren durumundadır. 3. şahsın fiilini garanti eden yani bu şahsın bir şey yapacağını vaadeden şahıs müstakil bir taahhüt altına girmiştir" hükmü getirmiştir. 11.6.1969 gün 4/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karararında da, 1967 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen banka teminat mektuplarını mahiyet itibariyle BK.nun 110. maddesinde sözü edilen üçüncü şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesi olduğu hükme bağlanmıştır. Metinleride yasal düzenlemeyle belirlenen banka yetkililerince imzalı banka teminat mektuplarında, üçüncü şahıs lehtarın fiilini taahhüt eden banka, muhataba verdiği mektupla lehtar ile muhatap arasında çıkacak herhangi bir uyuşmazlık ve bunun akibet ve kanuni neticeleri nazara alınmaksızın taahhütte buldunduğu tutarı, ilk yazılı talep üzerine nakten ve tamamen talep tarihinden ödeme tarihine kadar geçen günlere ait kanuni faiziyle birlikte ödeyeceğini banka adına ve hesabına taahhüt ve beyan etmektedir. Yine vurgulanmak gerekirki banka teminat mektupları bir kıymetli evrak olmadığı gibi mücerret bir borç taahhüdüde değildir. Daima ileride doğabilecek bir rizikoyu ihtiva eder. Genelde de banka lehtar ile bir kontrgaranti sözleşmesi yapmadan teminat mektubu verilemez. Yine belirtmek gerekirki banka teminat mektuplarının bunu veren bankanın itibari ile çok sıkı biçimde bağlı bulunduğuda kuşkusuzdur. Bu mektupla taahhüt edilen bedelin muhatap tarafından talebi halinde ödenmemesi banka için onarılması güç ve itimadı sarsıcı sonuç doğuracağı hatta olayın tekrar edip duyulması halinde bankayı kaçınılmaz mali zorluklara düşüreceği aşikardır. Bankalar Kanununa göre ülkede tüm bankacılık işlemlerini yapmakta yetkili bulunan bir bankanın kendi güvenirliliği ile doğrudan ilişkili bulunan ödememezlik durumuna düşmek istemeyeceği muhakkaktır. Bu gün ülkadeki ekonomik düzen itibariyle nakit yerine kıymetli evrak gibi banka teminat mektuplarının da geniş bir uygulama alanı bulduğu gözlenmektedir. Nevarki mektup karşılığının ödenmesi talep edildiğinde mektubu veren bankanın, borcun lehtarı tarafından yerine getirildiği veya mektubun sahte olduğu yada zamanaşımına uğradığı gibi itirazlarla ödemeden çekinebileceği ve bu halde alacaklının ancak yasal yola başvurabileceği bunun da mektup karşılığının alınmasını geciktirebileceği düşünülebilir. Yukarıda açıklanan 20.6.1951 tarih, 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da hakimin hükümden önce münasip bir süre içerisinde satış bedeliyle tapu harcı ve masraflarının davacı tarafından tediye veya tevdiinden sonra ancak kaydın düzeltilebileceği öngörülmüştür. Olayda mahkemece, davacı tarafından çekişmeli pay karşılığı olarak ibraz edilen banka teminat mektubunun istenildiği an karşılığının nakte çevrilemeyeceği tereddüdüne düşüldüğüne göre sağlıklı çözüme ulaşılabilmesi için davalının hakkı ve uyuşmazlığın niteliği gözetilerek, muhatabı bulunan teminat mektubundaki taahhüt karşılığı bedelin nakit olarak depo edilmesinin bankadan şahsı ile talep edilmesi ve sonucuna göre değerlendirilme yapılarak karar verilmesi icap eder. Mahkemece bu hususlar gözetilmeksizin satış bedelinin muvazaalı bulunduğu iddia edilen kısmı hakkındaki deliller dahi toplanmadan eksik incelemeyle davanın reddedilmesi doğru değildir. O itibarla usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28.2.1990 gününde oyçokluğu ile karar verildi.