 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
Esas no: 1999/4236
Karar no: 1999/5593
Tarih: 22.6.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ŞUF'A HAKKI
İYİ NİYET KURALI
BEDELDE MUVAZAA
ÖZET : Şufalı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın, paydaşlar arasında hukuken geçerli olmasa bile eylemli olarak taksim edilip bu şekilde kullanıla geldiği, bu durumda şufa hakkının kullanılmasının iyi niyet kuralıyla bağdaşmayacağı anlaşıldığına göre; davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Kabule göre de, bedelde muvazaa iddiasıyla açılan davada keşfin tek başına muvazaanın delil sayılması suretiyle, keşifte belirlenen değer, üzerinden şufa hakkı tanınması doğru değildir.
(743s. MK. m. 2,659)
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan şuf'a davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava şuf'alı payın iptali ile tescili istemine ilişkindir. Mahkemece istem gibi karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı vekili, müvekkilinin paydaşı bulunduğu 230 parsel sayılı taşınmazda davalının 3.10.1997 tarihinde pay satın aldığını, satış bedelinin tapuda muvazaalı olarak 10.000.000.000.-TL. gösterildiğini, gerçek bedelin 5.000.000.000.-TL.yi geçmeyeceğini, bu satışı davalının kendisine tebliğ ettirdiği ihtarla 16.10.1997 günü öğrendiğini iddia ile mahkemece belirlenecek şufa bedeli üzerinden şufa hakkının tanınması istemiyle 7.11.1997 tarihinde iş bu davayı açmıştır.
Davalı vekili, müvekkilinin taşınmazın belirli bir bölümünü satın aldığını, tapuda pay satışı gibi görünse de satın alınan bölümün Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/804 esas sayılı dosyasında bilirkişi raporunda saptandığını davanın reddini savunmuştur.
Şufalı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın müstakilen Ömer'e aitken sağlığında davacı Hasan, davalının bayi Halil İbrahim ve diğer iki çocuğuna paylı olarak bağışladığı, ancak bilahare Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/804 esas sayılı dosyası ile tapu iptali ve tescil davası açtığı, o davanın yargılaması sırasında tüm paydaşların imzasını taşıyan 16.5.1997 tanzim tarihli protokol yapıldığı, bu protokole göre davalının bayi Halil İbrahim'in taşınmazda fiilen kullandığı bölümün belirleyerek ayrıldığı, ayrılan bu bölüm üzerinde davalının bayiine ait ev ve şeftali bahçesi bulunduğu saptanmıştır.
Davalının bayiinin şufalı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın fiilen ayrılan belirli bir bölümünü kullandığı ve davalıya da bu bölümün satıldığı anlaşılmaktadır.
Şufalı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın paydaşlar arasında hukuken geçerli olmasa bile eylemli olarak taksim edilip bu şekilde kullanıla geldiğine, bu durumda şufa hakkının kullanılmasının Medeni Kanunun 2. maddesindeki iyi niyet kuralıyla bağdaşmayacağının anlaşılmasına göre davanın reddine karar verilmek gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Kabul şekline göre de; davacı bedelde muvazaa iddiasıyla bu davayı açmıştır. Davacı aktin tarafı olmadığından bu iddiasını tanık dahil her türlü delille ispat edebilir. Muvazaanın kanıtlanması yönünden davacının dinlettiği tek tanık bedelde muvazaa hususunda bilgisi bulunmadığını beyan etmiştir. Keşif tek başına muvazaanın delili olarak kabul edilemez. Keşifte belirlenen değer üzerinde şufa hakkının tanınması da doğru değildir.
Hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 22.6.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.