 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/2599
Karar No : 1998/2779
Tarih : 30.3.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ŞUF'A DAVASINDA TARAF EHLİYETİ
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
ÜCRETİ VEKALET
KARAR ÖZETİ: Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık davacının şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazda paydaş, dolayısıyle şufa talep etme hakkı olup olmadığı noktasındadır. Verasetin iptali ve ketmi verese sebebiyle tapu iptali ve tescil davalarının sonuçlarına göre davacının şura davası açılmadan evvel taşınmazda paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın açılması sırasında davacının payı olmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir.
2. olarak ise, hak düşürücü sürenin geçirilip geçirilmediği tartışmalı olup, bu konuda taraf delilleri toplanmış olduğundan, bu hususun tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulmaması hatalıdır.
Kabule göre de; davacı aleyhine ihtilafsız şufa bedeli üzerinden değil, fazla ücreti vekalete hükmedilmesi hatalıdır.
(743 s. MK. m. 659)
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan şufa davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava şufalı payın iptal ve tesciline ilişkindir. Mahkeme davayı reddetmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık şufa davasının açıldığı 12.3.1996 tarihi itibariyle davacının şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazda paydaş, dolayısı ile şufa talep etme hakkı olup olmadığı noktasındadır.
Şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazın davacı ile davalıya satış yapan kişilerin murisleri Hüso 'dan intikal ettiği uyuşmazlık konusu değildir. Davacı öncelikle bu taşınmazın mirasçılara intikali sırasında kendisinin mirasçı olmasına rağmen mirasının ketmedildiğini iddia ile önce veraset ilamının iptali ve bundan sonra da ketmi verese sebebi ile tapu iptal ve tescil davası açtığı görülmektedir. Davacının muris Hüso'nun mirasçısı olduğu sabit olduğuna göre davacının şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazda murisinin mirasçısı olduğu açıktır. Bu itibarla cebri tescil davası açıldığında ve daha sonra şufa davası açılmadan evvel taşınmazda,paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davacının şufa hakkı bulunduğu ve bu sebeple şufa davasının açılması sırasında bu hakkını talep etmekte haklı olduğu açıktır. Bu itibarla davanın açılışı sırasında davacının payı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddi doğru değildir.
Taraflar arasındaki ikinci uyuşmazlık şufa hakkının tanınması istendiğinden hak düşürücü sürenin geçirilip geçirilmediği noktasındadır. Uyuşmazlık yönünden taraf delilleri toplandığına göre hak düşürücü sürenin geçirilip geçirilmediğinin tartışılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Bundan zuhul olunarak yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olmuştur.
Kabule göre de, şuf'a davası açılırken 33 milyon lira değer gösterilip, bu miktar üzerinden harç ödendiğine, bu değere itiraz olunması ve ona göre harç tamamlanması hali olmadığına göre davacı aleyhine ücreti vekalet takdir olunurken bu miktar nazara alınmaksızın fazla ücreti vekalete hükmedilmesi de, usul ve yasaya aykırıdır.
Hüküm belirtilen nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 30.3.1998 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dosya kapsamına ve dosya arasında bulunan tapu iptal ve tescil, cebri tescil dosyalarının içeriğinden satışın kararın infazı için tapu sicil müdürlüğüne müracaat edildiğinde öğrenildiğinden hak düşürücü süre olan 30 günlük müddetin geçmesinden sonra açılan davanın süre yönünden reddi gerekeceğinden sonucu itibariyle doğru olan mahkemenin red kararının onanması düşüncesindeyim.
Ş. Kaya EROL
Üye