 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/6364
Karar no : 1995/6593
Tarih : 27.6.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Mahalli Mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı Şufa davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara davetiyeler gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av.Çiğdem Ö geldi. Davalı vekili gelmedi. tebligat var. Hazır bulunanın şifai beyanı dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava şufalı payın iptal ve tescili isteğine ilişkindir. Mahkeme davayı kabul etmiş karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Şufalı pay 28.5.1991 tarihinde davalıya satılmış, davacı ise 4.8.1993 günü dava açarak, pay in.iptal ve adına tescilini istemiştir. Davalı, bir aylık hak düşürücü su r enin geçirilmiş olduğunu savunmuş, ancak savunmasını ispatlayamamıştır. Bu durumda davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.
uyuşmazlık, şufa bedelinin satış tarihinde tapuda gösterilen bedel mi, yoksa dava açıldığı tarihte saptanacak bedel mi olacağının tesbitinde toplanmaktadır. Davalı vekili, şufa bedelinin davanın açıldığı tarihteki bedel olması gerektiğini savunmuştur. Şufa bedelinin satıcı ile, davalı arasındaki anlaşmada kararlaştırılan bedel olması gerekeceğine dair yasada bir açıklık yoktur. Bu nedenle objektif olayların yarattığı kıymet değişikliklerinin, bir aylık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açılan şufa davalarında, davayı açan paydaşın ödeme borcuna yansıtılması icabeder.
Özellikle, diğer paydaş ile, davalı arasında gerçekleştirilen ve şufa hakkının kullanılmasına yol açan satış sözleşmesinden ve bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan şufa davalarında, davacı paydaşın ekonomik ve objektif nedenlerle değişmiş yeni bedeli ödemeksizin, tapuda gösterilen eski bedelle, payın tescilini talep etmesi M.K.nün 2.maddesinde tanımlanan objektif iyi niyet kuralı ile de bağdaştırılamaz. Böyle bir davranış, davalıyı zorunlu olarak elinden çıkardığı gayrimenkul payı yerine, eline geçen para ile aynı nitelik ve değerde bir başka gayrimenkul edinmek imkanından yoksun bıraktığı için fevkalade adaletsiz ve hakkaniyet duygusunu zedeleyici bir sonuç yaratır. 8.11.1991 gün 1990/4-991/3 sayılı içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında da, iyi niyet iddiasının hukuki mahiyeti itibariyle defi değil, itiraz niteliğinde bulunduğu vurgulandığından, bu nitelikteki bedele yönelik iddianın yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabii olmadan, davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkündür.
Açıklanan nedenlerle, şufa hakkının kullanıldığı tarihte şufalı payın karşılığının saptanıp, davacının ödeme borcunun tayini ve bu 'bedelin yatırılmasına hükmedilmesi gerekirken, satış tarihindeki şufa bedelinin yatırılmasına karar verilerek davanın kabulü hatalı görüldüğünden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.6.1995 tarihinde Oyçokluğuyla karar verildi.
Başkan Ömer Nureddin Doğan ve Üye Müslim Tunaboylu'nun Karşı Oy Yazısı
Taşınmaz mülkiyetinin takyitlerinden olan kanuni şufa hakkı, taşınmazda pay sahibi olan şahsa, başka bir hissenin üçüncü şahsa satılması halinde, o payı belli bir süre içinde satın alma hakkı veren ayni bir haktır. Bu hak şufalı payın üçüncü şahsa satılması ve satışa ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılmış olması gibi belli şartlar altında kullanılacak yenilik doğuran kurucu bir haktır. Bu hakkın kullanıldığına ilişkin tek taraflı irade bildiriminin alıcıya ulaşmasıyla, şufa hakkı sahibi yeni bir akit yapmaya hacet kalmaksızın alıcıya halef olur. Bu andan itibaren şufalı payın nefi ve hasarı şefie ait olur. Alıcı şufalı pay kendisine neye mal olmuş ise o miktar ile şefiin alacaklısı olur. Şufa hakkının bu hukuksal niteliği açısından hiçbir duraksama ve ayrı görüş mevcut değildir. 1940 yılından itibaren alınmış birçok Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararlarında da bu esaslar kabul ve ifade edegelmiştir.
Medeni Kanunun 657.maddesinden itibaren taşınmaz mülkiyetinin takyitleri düzenlenirken, akitten ve kanundan doğan şufa hakkı arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın, müşterek hükümler 658.maddede yer almış tekrardan kaçınılarak 559.maddede sadece paylı taşınmaz paydaşının da şufa hakkına sahip olduğu belirtilmekle yetinilmiştir . Bu bakımdan 658.maddedeki hükümlerin tamamının 659.maddenin uygulanmasında da nazara alınması gerekeceği açık ve seçiktir. .
Akti şufanın isteyişinde esas olan taraflar arasındaki aktin şartlarıdır. O akit ve şartları sicilde şerhli olacağından hak o şartlar dairesinde kullanılacaktır. MK.658/l.maddede bu husus açıkça belirtildikten sonra aynı maddenin 2.fıkrasında, şufa hakkının şartlarının akitle gösterilmemiş ve dolayısıyla tapu sicilinde o şartların yer almamış .olması halinde ise şufalı payın alıcıya satışındaki şartlara itibar olunacağı hükme bağlanmıştır.
MK.659.maddesiyle tanınan kanuni şufa hakkı kullanılırken işte bu 658.maddenin ikinci fıkrasındaki gibi tapuda yapılan satışın şartlarına itibar olunacaktır. Şufa hakkının satıştan veya daha sonraki öğrenme gününden itibaren bir ay içinde kullanılmış olması bu yönden bir ayrıcalık yaratmaz. Zira, maddenin son fıkrasının tüm maddeyi kapsadığı tartışılmayacak kadar açıktır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 26.12.1951 gün 1/6 sayılı kararı bu yöndeki bazı tereddütleri daha o zaman ortadan kaldırmıştır. Böylece kanuni şufa hakkı kullanıldığında davacı ile davalı alıcı arasında doğan halefiyet sonucu alıcıya iade edilecek olan bedel, onun payı satın alırken satıcıya ödediği satış bedeli ile yaptığı satış masrafları ve harçlar toplamından ibaret olan maliyet bedelidir. 20.6.1951 tarih ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı sonuç fıkrası bir kere daha bu hukuki gerçeği vurgulamamıştır.
Yukarıda belirtildiği gibi, yasal düzenlemedeki açıklığa ilaveten yıllar önce ortaya çıkan bazı değişik düşünceler Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararlarıyla giderilmiştir. içtihadı Birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar (2797 sayılı Yargıtay Kanununun 45.maddesi). Bu yasal zorunluluklara karşın Medeni Kanunun 658.maddesinin 2.fıkrasının, ancak satıştan itibaren bir ay içinde açılan davalara hasren düzenlendiği sonucuna varılması ve bunun sonucu ' olarak tapudaki satış bedeli dışında yeni bir bedel arayışı yoluna girilmesi doğru değildir.
Aksi görüşün tek dayanağı, satış tarihinden uzunca zaman sonra şufa hakkının kullanılması durumunda, alıcıları enflasyon karşısında koruyup mağduriyetleri önlemek gerektiği inancıdır. Ancak davanın bir tarafı için olan bu düşünce, yasanın verdiği hakkı yine yasal sürede kullanan diğer taraf davacının durumunu ağırlaştırarak, asıl amaçla çelişir sonuç doğurmaktadır. Davacı satışı geç öğrenmiş, hak düşürücü sürenin geçirildiği kanıtlanmamışsa, aradan geçen zamanın davalıya yarar davacıya zarar verir bir sonuç doğurduğunun ve davacının kötü niyetli kişi gibi kabul edilmesi nasıl savunabilir. Ayrıca hakkın kullanılmasıyla hak sahibi ve şufa borçlusu arasında doğan satış akdinin bedeli açısından ikili ve tutarsız durum yaratılmış olmaktadır. Zira, hakkın satıştan kısa süre sonra kullanılması halinde bedel, tapuda yazılı ve başlangıçta bilinen miktar olurken, hakkın geç kullanıldığı hallerde bedel, başlangıçta bilinmeyen, savunmaya göre gündeme geldiği takdirde tartışılıp bilirkişi düşüncesiyle saptanabilen değişken değere dönüştürülmüş olmaktadır. Oysa satış aktinin asıl unsuru olan bedelin değerden farklı olduğu tartışılmaz.Öte yandan, hakkın satıştan ne kadar sonra kullanılacağı durumlarda değer esasının uygulanacağının belirsizliği de yeni bir sorun olarak ortaya konulmaktadır.
Bu sonuç uygulamada başka duraksamaları da beraberinde getirecektir. Şufa hakkı dava dışı irade bildirimiyle de kullanılabileceği için, satıştan hemen sonra bu yolla hakkın kullanılmasına rağmen şufa borçlusunun payı hak sahibine devretmeye yanaşmadığı durumlarda sonradan dava açılması zorunluluğu doğan hallerde hangi tarihteki bedel veya değer şufa bedeli olarak kabul edilecektir?.... yine satıştan hemen sonra açılan bir dava yıllarca bitirilemiyorsa davanın devamı sırasında yeni bir bedel arayışına mı girilecektir?...
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle şufalı payın tapuda belli satış bedeli ile davalının ödediği masraflar tutarının şufa bedeli olarak kabulü gerekir.Mahkemede aynı şekilde kabul ettiğinden hükmün onanması düşüncesindeyiz.27.6.1995