 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1990/15491
K: 1990/15723
T: 13.12.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Dava, taahhüt nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkeme davayı reddetmiş, karar davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davacı İ.Y. davalı ile kira ilişkisinin 1985'ten beri süregeldiğini ve birer yıllık olarak yenilendiğini, kendisinin Almanya'da olup Türkiye'deki işlerin temsilen oğlu tarafından yürütüldüğünü ve 1.1.1989 tarihinde sözleşme yenilenirken bu sözleşmenin özel maddesinde son bir yıllık dönem sonunda ve 1.1.1990 tarihinde davalı tarafın tahliye taahhüdünde bulunduğunu ileri sürerek süresinde açtığı işbu dava ile taşınmazın bu sebeple tahliyesini istemiştir.
Davalı ise davacının dayandığı sözleşmeye göre taahhüt sebebiyle tahliye davası açamıyacağını, zira 1.1.1989 başlangıç tarihi ve 1 yıl süreli sözleşmenin davacı ile değil oğlu ile yapıldığını ve oğlunun imza etmesine rağmen sonradan oğlunun bu sözleşmeyi iptal ettiğini haricen söylediğini savunmuş, ancak bu sözleşmedeki kendi imzasına ve tahliye taahhüt maddesine karşı çıkmamıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, kira ilişkisi kurulduktan sonra ilişkinin devam ettiği süre içerisinde veya yenilenen sözleşmelerle verilen tahliye taahhütleri 4.10.1944 tarih, 25/20 sayılı ilk sözleşmeyle verilen taahhütlerin geçersizliğine dair içtihadı birleştirrme kararının kapsamı dışında kaldığı, 30.10.1980 tarih 2 ve 4.10.1985 tarih 2/7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararlarının gerekçesine atfen o tarihlerden beri geçerli sayılmaktadır. Davaya dayanak yapılan tahliye taahhüdü de kira ilişkisinin devam ettiği süre içerisinde ve çok sonraki yenilenen sözleşmede yer almıştır. Bu hale ile geçerlidir. Ancak, taahhüdün yer aldığı 1.1.1989 başlangıç tarihli sözleşmenin ön yüzünde kiralayan hanesinde davacının ismi yazılı olduğu halde sözleşmenin altının davacının oğlu H.Y. tarafından imza edildiği anlaşılmaktadır. Bu sözleşmedeki taahhüt maddesine ve davalıya ait imzaya karşı çıkılmamıştır. Böyle olunca davalının davacıya karşı bir tahliye taahhüdünde bulunduğu anlaşılmaktadır ve bu taahhüt davalıyı bağlar. Kaldıki sözleşmenin önyüzünde kiralayan olarak davacı gösterilmiştir. Temsilden veya vekaletten bahsedilmeksizin davalının oğlu tarafından imzalanmışsa da BK.'nun 32. maddesinin sondan bir evvvelki fıkrasında temsilcilik sıfatı bildirilmese dahi temsil münasebetinin mevcut olduğu halden belli ise bu sözleşmenin hak ve borçları temsil olunana ait olur. Olayda bu olgununda mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin başına davacının isminin yazılmış olması, hatta taşınmazın davacıya ait olduğunun bilinmesi ve ilk 1.1.1985 başlangıç tarihli kira sözleşmesi 31.12.1985 tarihinde iki senelik olarak yenilenirken davacı adına oğlunun imza atmış olmasıyla açıkça bellidir. Bu durumda davacının davacılık sıfatının olmadığından bahsedilemez. Tahliyeye karar verilmesi gerekirken reddedilmesi yukarıda açıklanan hukuki esaslara aykırı görüldüğünden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 13.12.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.