 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1989/3910
K: 1989/8838
T: 16.05.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş buluna şuf'a davasına dair kararın temiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava şuf'alı payın iptal ve tescili isteğine ilişkindir. Mahkeme kabul etmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1 - Şuf'a hakkının tapuda yapılan satışın öğrenilmesinden itibaren 1 ay içinde kullanılması gerekir. İştirakçi ortaklarda da bunlardan satışı en geç öğrenenin öğrenme tarihine göre bir aylık hak düşürücü süre saptanır. Diğer ortakların daha önce öğrenmesi önem taşımaz. Bu hak her türlü irade bildirimiyle kullanılabileceği gibi doğrudan doğruya dava açmak suretiyle de kullanılabilir. Dava dışı kullanılan irade bildirimi süreyi koruyacağından yasal süresi içinde her zaman dava açılabilir. Şuf'a hakkı tapudaki satış işleminden sonra doğacağından şuf'alı payın daha önce satılacağının öğrenilmesi veya hak sahibine vaki satın alma teklifinin kabul edilmemesi hiçbir hukuki değer taşımaz. Davalı hak düşürücü süre geçirildiği savunmasında bulunmuşsa bunu isbat etmesi gerekir. Bu konuda tanık dahil her türlü delil ikamesi mümkündür. Önce davalı delillerinin, daha sonra varsa davacı delillerinin toplanması gerekir.
Olayımızda: Davacı, şuf'alı taşınmazlar hakkında izalei şuyu davası açıldıktan ve bu dava sebebiyle tapu kayıtlarını 9.12.1987 tarihinde celbedilmesi üzerine haberdar olduğunu ileri sürerek bu öğrenme tarihine göre 16.12.1987 tarihinde açtığı dava ile şuf'a hakkını kullandığını ileri sürmüşse de davalı bunu kabul etmemiş, 13.2.1987'de satışların akabinde davacının satışlardan hebardar olduğnu hatta kendi hissesinin de satın alınmak istendiğini savunmuş ve bu konuda tanık gösteriştir. Davalı tanıklarından Hasan Ö. davalının umumi vekili olarak, satıcılar Melek F. ve Zeyne hisselerini 13.2.1987 tarihinde satışının yapıldığını ve bu satıştan sonra 2. veya 3. aylar yani Şubat veya Mart 1987 tarihinde davacını kocası Kemal İ.'in yazıhanesine yani Petrol Ofisine giderek haber verdiğini, kendi hisselerini de satmak istedikleri takdirde bulunu da satın alacağını söylediğini ayrıntılı bir şekilde bildirmiş, diğer davalı tanıkları Mehmet. de aynı olayı doğrulamış, davalı tanıklarından Besim Ç. de davacının hisse satışını satıcı kardeşlerinden özellikle Hatice K.'a giderek öğrendiğini bildirmiştir. Tanık Mehmet Ç. de aynı doğrultuda beyande bulunmuştur. Pay satanlarla davacının kardeş oldukları da dikkate alınırsa yukarıda sözü edilen Tanık beyanlarını davacının satıştan kısa süre sonra haberdar olduğunu ve davanın hak düşürücü süreden sonra açıldığını kabul etmek gerekir. Bunun sonucu olarak davanın öncelikle süreden reddi icabeder.
2 - Kabul şekli itibariyle de davalı tanığı Muharrem Ç., tanık Hasan Ö. ve Mehmet G.'nin satışı haber vermek üzere davacının yanına gittiklerini doğruladıktan başka davacının kocasının isminden bahsederek yerin yani davacının yerinin ayrılmış olduğundan söz etmişlerdir. Bu söz taşınmazda payların ayrıldığı yani özel surette taksim edildiğini anımsatmaktadır. Nitekim temyiz dilekçesinde de bu husus açıkça vurgulanmıştır. Gerçekten şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisini kullanımındaki yeri ve ona tekabül eden payı 3. bir şahsa satarsa böyle bir satış sebebiyle davacının tapudaki müşterekliğe dayanarak şuf'a hakkını kullanması M.K. 2. maddesinde yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmayacağının ve kötüye kullanılan bir hakkın yasa yönünden himaye görmeyeceğinin düşünülmesi icabeder. 14.2.1951 gün 17/1 sayılı içhadı birleştirme kararı uyarınca da bu husus davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin kendiliğinden nazara alması gereken dava koşulu olduğu ve böyle bir durumun savunmanın tevsii yasağına girmeyeceğinin gözden uzak tutulmaması icap eder.
Mahkemenin bu nokta üzerinde durmamış olması da hatalı görülmüş ve kararın bu sebeplerle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarını kabulü ile H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA 16.5.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.