 |
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi
E: 1989/1863
K: 1989/3867
T: 07.03.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan şuf'a davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Dava, şuf'alı payın iptali istemine ilişkindir. Mahkeme davayı red etmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
1 - Davacının dayandığı pay iştirak halinde mülkiyete konu ise tüm iştirakçilerin birlikte dava açması veya birinin açtığı davaya diğerlerinin muvafakat etmesi gerekir. Çünkü bu gibi hallerde 11.10.1982 gün 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın tereke adına açıldığının kabulü icabeder. Muvafakat duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce tasdikli muvafakat belgesi ibrazı suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet vermekle yapılabilir. Bunlardan birinin gerçekleşmemesi halinde muvafakat veren ortağın davacı safında yer alarak davayı takip etmesine gerek kalmaz. Muvafakat veren ortak haktan vazgeçtiğini de beyan ederse davanın kabulü halinde şuf'alı pay diğerleri adına, davacı dışındakilerin hepsi haktan vazgeçerse şuf'alı pay sadece davacı adına tescil edilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakatı sağlanamazsa payı bırakan murisin terekesine M.K.581, 630 uncu maddeleri uyarınca görevli mahkemede mümessil tayini için davacıya süre verilir. Mümesille takip edilen davanın kabulü halinde şuf'alı payın tereke adına tescili gerekir. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması icabeder.
Şuf'a hakkının tapuda yapılan satışın öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde kullanılması gerekir. İştirakçi ortaklarda da bunlardan satışı en geç öğrenenin öğrenme tarihine göre bir aylık hak düşürücü süre saptanır. Diğer ortakların daha önce öğrenmesi önem taşımaz. Bu hak her türlü irade bildirimiyle kullanılabieceği gibi doğrudan doğruya dava açmak suretiyle de kullanılabilir. Dava dışı kullanılan irade bildirimi süreyi koruyacağından yasal süresi içinde her zaman dava açılabilir. Şuf'a hakkı tapudaki satış işleminden sonra doğacağından şuf'alı payın daha önce satılacağının öğrenilmesi veya hak sahibine vaki satın alma teklifinin kabul edilmemesi hiçbir değer taşımaz. Davalı hak düşürücü süre geçirildiği savunmasında bulunmuşsa bunu ispat etmesi gerekir. Bu konuda tanık dahil her türlü delil ikamesi mümkündür. Önce davalı delillerinin, daha sonra varsa davacı delillerinin toplanması gerekir.
Olayımızda: Davacılara şuf'alı payın ilişkin bulunduğu taşınmazda, müstakil payları bulunmayıp pay murislerinden gelmektedir. Terekeye mümessil tayin edilerek dava mümessil huzuru ile yürütüldüğünden, davanın açılmasında ve yürütülmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Davacılar şuf'alı payın 16.4.1984 tarihinde davalıya satıldığını, bu satışı 3.7.1984 de öğrendiklerini iddia ile şuf'alı payın iptali ile adlarına tescilini 9.7.1984 tarihli dilekçe ile istemişlerdir. Davalı, hak düşürücü sürenin geçirildiğini, taşınmazın taksim edildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının kardeşi Durmuş T.'nin komisyoncu olması, bu tür alım satım işlerinde kardeşi vasıtası ile davacının ve diğer mirasçıların zamanında haberdar olmaları karşısında ve ayrıca davacının satıştarihini öğrendiği zamanı ispat edememiş olması gibi nedenlerle davanın reddine karar vermiştir. Şuf'a davalarının özelliği itibariyle hak düşürücü serinen geçirildiğini ispatı davalı tarafa düşer. Davalının ispat sabebinden göstermiş olduğu tanıklar, iştirakçi ortaklardan en geç öğrenenin öğrenme tarihine göre, hak düşürücü sürenin geçirildiği hususunda beyanda bulunmamışlardır. Bu durumda davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir. Bütün sorun, şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmazın paydaşlar arasında taksim edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Şayet şuf'alı payın ilişkin olduğu taşınmaz, paydaşlarca özel olarak taksim edilip, her bir paydaş, belirli bir kesimi kullanırken bunlardan biri kendisinin tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satışı zamnında o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle şuf'a hakkını kullanması M.K.'nun 2 nci maddesinde yer alan objektif iyiniyet kuralı ile bağdaşmaz. Kötüye kullanılan bu hak kanunen himaye görmez. Bir kısım tanıklar şuf'alı payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlar arasında taksim edildiğini bildirmişlerdir. Mahkeme bu husus üzerinde durmamıştır. Bu husus üzerinde durulması, gerekirse taşınmazda keşif yapılması ve varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gereğinden zuhul olunması;
2 - Dava dilekçesinde davanın kıymeti; 500.000 lira olarak gösterilmiştir. Taraflar lehine takdir edilen ücreti vekaletin davanın kıymetine göre hükmedilmesi gerekir. Mahkeme, dava kıymetini esas almayıp, başka bir dava nedeniyle belirlenen kıymete göre davalı lehine vekalet ücreti takdir etmiştir ki doğru değildir. Bu nedenlerle karar usul ve kanuna aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 7.3.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.