 |
T.C.
YARGITAY
6. Ceza Dairesi
E: 1988/9399
K: 1988/10407
T: 04.10.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Mustafa'nın kavak ağaçlarını kesip götürmek suretiyle hırsızlık yapmaktan sanık Yılmaz hakkında yapılan duruşma sonunda beraatine dair (Kırşehir Sulh Ceza Mahkemesi)nden verilen 4.5.19888 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi katılan vekili ile mahalli C. Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan; dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan bozma isteyen 11.7.1988 tarihli tebliğname ile 12.9.1988 tarihinde daireye gönderilmekle okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın eylemi, ortak muristen kalan ve paydaşı olduğu anlaşılan taşınmazdaki kavak ağaçlarını kesip götürmekten ibarettir.
Yerel mahkeme, iştirak halindeki mülkiyetin özelliklerine de dayanarak, sanıkta hırsızlık kastının bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermiştir.
C.Savcısı ve katılan vekili ise, öncelikle iştirak halindeki mülkiyetteki payın aşılıp aşılmadığının saptanılması gerektiğini, aşıldığı takdirde eylemin hırsızlık cürmünü oluşturacağını ileri sürerek beraat kararının bozulmasını istemişlerdir.
T.C. Yasasının 491. maddesinde tanımlanan hırsızlık cürmünün oluşması için maddi öğeler yanında, failde başkasına ait olduğunu bildiği bir malı sahiplenme özel kastının da bulunması zorunludur.
Özel kasıt gibi failin iç dünyasında oluşan bir öğenin varlığının yasa ve mantık çercevesinde tartışılıp saptanmasının ise fiili bir sorun olduğundan duruşma yapan olay mahkemesine ait olduğundan kuşku yoktur.
İnceleme konusu davada yerel mahkeme özel suç kastını bu çerçevede araştırıp tartışmamış ve eylemde manevi öğenin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Paydaşın payını aştığı durumlarda, manevi öğeyi dışlayacak biçimde hırsızlık suçunun kesinkes oluşacağını söylemek, her zaman olanaklı değildir. Manevi öğenin varlığı da yöntemince araştırılmak gerekir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenler karşısında C.Savcısı ve katılan vekilinin temyiz itirazları ile tebliğnamedeki düşüncenin reddine ve yasaya uygun bulunan hükmün (ONANMASINA,) 4.10.1988 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.