 |
T.C.
YARGITAY
5. Ceza Dairesi
E: 1989/3508
K: 1990/3319
T: 08.02.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Öldürmek kastı olmaksızın bekir taraslının müstakil faili olmayacak şekilde ikrarı sağlamak amacıyla ölümüne sebebiyet vermekten sanıklar Halil Çınar ile Naci Işıkın bozma üzerine yapılan yargılamaları sonunda:Hükümlülüklerine ilişkin (HATAY) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 9.10.1989 gün ve 110/176 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelemesi sanıklar taraflarından istenilmiş olduğundan dava doyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle sanık Halil Çınar hakkında duruşmalı diğer sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle temyizi hakkında da duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Ruhsatsız silah bulundurmak suçundan 6.3.1984 günü gözaltına alınan Bekir Traşlının, 8.3.1984 günü serbest bırakıldıktan sonra hastalanması nedeniyle 14.3.1984 günü muayene ettirilerek, beyin kanaması tanısıyla yatırıldığı Adana Numune Hastahanesinde 20.3.1984 günü ameliyet edildiği ve aynı gün öldüğü dosya içeriğinde anlaşılmaktadır.
Maktul Bekir Traşlının yakınları, maktülün karakolda sanıklar tarafından düvülmesi nedeniyle hastalandığını iddia etmişlerse de; olayın görgü tanığı bulunmamaktadır.
Hatay 1 Numaralı Sağlık Ocağının 8.3.1984 gün ve 148 sayılı raporunda "Bekir Traşlıda harhangi bir darp, cebir ve şiddet hasarı tesbit edilmedi" denilmektedir.
21.3.1984 günlü ölü muayene tutanağıda ve otopsi sırasında toraks iş yüzünde ve arka duvarında 2.3.4.5.6. vertebralara komşu yumaşak dokularda birbirine paralel ekimozlar saptandığına göre, kişinin sırtına müessir fiil ika edildiği kabul edilse bile, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun 2.6.1985 gün ve 1077 sayılı raporunda "Bekir Traşlının ölüm nedeni olan beyin kanamasının kişide mevcut arteriosklerozun bir kaplikasyonu olarak da meydana gelebileceği, adı geçenin başa bağlı travvmaya maruz kaldığı hususunda delil bulunmadığı, maktulde polis nezaretinden bırakılmasından altı gün sonra oluşan kanama ile, sorgulama veya sırtta vaki travma arasında illiyet bağı tesis edilmeyeceği, kişinin kendisinde mevcut hastalıktan öldüğünün kabulü gerektiği" belirtilmektedir.
Adli Tıp Genel Kurulunun oyçokluğu ile verdiği 13.2.1985 gün ve 81 sayılı raporunda da "ölüm nedeni olan beyin içi kanamasının travma ile oluşmasının tıbbi kurallar içinde mümkün görülmediğ" açıklandıktan sonra, "Bekir Traşlının Karakolda bulunması, sorguya çekilmesi ve bu meyanda ekimoz tevlit travmatik lezyonun mecudiyeti kişinin kardio vasküler ve seberal bozukluğu içeren damarlarında, vasküler sistemin bozukluğunu daha da artırarak failin fiilinden evvel mevcut olup failce bilinmeyen bu damarsal bozukluk da beyin içi kanamasının kolaylıkla teessüs edebileceği öngörülmesi nedeni ile TCK.nun 452/2. maddesine mümas olduğunun kabulü gerektiği"denilmekte isede; ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 29.11.1982 gün ve 227/450 11.3.1985 gün ve 288/132,20.11.1989 gün ve 302/316, Dairemizin 22.11.1989 gün ve 2835/3286 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, TCK.nun 452. maddesinin uygulanmasında failce yapılan hareketin objektif takdire göre ölüm sonucunu meydana getirmeye uygun ve elverişli sayılması daima aranmalıdır. Her olayın özellikleri gözönünde tutularak, Vukubulan bir müessir fiille, ölüm sonucu arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının takdiri mevcut raporlarıda değerlendirerek davaya bakan hakime aittir.
İka edilen müessir fiilden sonra bir inkıta vuku bulmuşsa, ölüm kalp hastalığı veya arterioskleroza bağlı beyin kanaması gibi müessir fiilin doğal sonucu olmayan bir sebepten ileri gelmişse ve maktülün zaruri olmayan davranışları mevcut sebeplere eklenerek illiyet bağının kesilmesine neden olmuşsa ölüm sonucundan fail sorumlu tutulmaz.
Enfarktüs krizi veya beyin kanamasına sebep olduğu kabul edilen "stress" gibi psikolojik haller, pekçok nedenden etkilenerek azalıp çoğalabileceğinden, her krizin veya kanamanın nedenini olayımızda olduğu gibi tek neden, yani olaydan çok önce vukubulmuş bir müessir fiile bağlamak, o müessir fiil olayı olmasa dahi vukubulabilecek bir ölüm olayından sanığın sorumlu tutulmasına neden olabileceğinden ve böylece" şüpheli hallerde sanık lehine yorum yapılması gerektiği" ilkesiedelenceğinden kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan hususlar, beyin kanamasının olaydan çok sonra başlaması, esasen maktule müessir fiilde bulunanın sanıklar olduğu hususunda kesin ve inandırıcı delil elde edilmemiş olması da gözönünde tutulduğunda, sanıkların beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları ile vekillerinin duruşmalı inceleme sırasındaki açıklamaları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki isteme aykırı şekilde BOZULMASINA, 6.2.1990 gününde ve oybirliği ile karar verildi.