 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E : 2002/9344
K : 2002/13808
T : 09.12.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI HABERİ
MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
2709 s. Anayasa/28
4721 s. MK./24, 25
5680 s. BasınK/1
Davacı H. S. vekili Avukat N. B. tarafından, davalı S. TV Hizmetleri AŞ aleyhine 3.8.2001 gününde verilen dilekçe ile yayın yolu ile kişilik haklarına saklın nedeniyle 2.000.000.000 lira manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11.4.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tanırından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerekliğini savunmuştur.
Mahkemece, istem kabul edilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmişin.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmakladır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik defterlerine saklın içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmalında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yönetim izlennmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir. Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturma-yabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25 maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karsıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda . da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Hu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırmak, incelemek vee olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmalıdır.
Dava konusu yayıpda, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli olan davacının bir uyuşturucu kaçakçısına bilgi verdiği şeklindeki iddialara yer verilmiştir. D avacı bu iddianın asılsız olduğu gerekçesiyle manevi tazminat istemektedir. Dosyada mevcut resmi inceleme ve soruşturma evraklarında uyuşturucu kaçakcılığı soruşturması nedeniyle gözaltına alınan sanıklardan birisinin davacının uyuşturucu kaçakçısı olarak bilinen bir kişi ile sık sık görüştüklerine şapit olduğunu söylediği ve bu beyanının resmi evraklara geçtiği görülmektedir. Böylece doğruluğu konusunda şüpheler bulunsa da davacı ile ilgili iddialar resmi belgelerde yer almıştır. Devletin resmi belgelerinde geçen böyle ciddi bir gösterir. Basının somut gerçeği araştırması beklenemez. Yayın tarihinde gerçek bilgi ve belgelere uygun olması yeterlidir. Yayın sırasında kullanılan ifade şeklide anlatılmak istenen konunun özelliklerine uygundur. bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 9.12.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.