 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E:2002/734
K:2002/6038
T:20.05.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı Akın Y... vekili Avukat Altan B... tarafından, davalı Yalçın B... ve diğeri aleyhine 15/12/2000 gününde verilen dilekçe ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat (5 Milyar) istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne (1,5 milyar) dair verilen 12/9/2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili Avukat Feyza Y... tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür,olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sının belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25 maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yarandır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik haklan saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genci işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davacı dava konusu yayında kendisi için "FP sandalyesinde bir mürit vali, tarikat şeyhinin müridi" gibi nitelendirmeler yapıldığını belirterek tazminat istemiştir. Konu ile ilgili yayınlar üzerine yapılan müfettiş incelemesi sonucunda davacının tarikat faaliyetine katıldığı ve tarikat şeyhi ile ilişkisi olduğunu kanıtlayacak belge ve tanık bulunmadığı nedeniyle İçişleri Bakanı tarafından davacı hakkında soruşturma izni verilmediği, davacının benzer yayınlar nedeniyle davalar açtığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar ile bilhassa davacı tarafından açılmış bulunan ve dairemizde 20/5/2002 günü temyiz incelemesi yapılan Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/845 Esas ve 2001/829 Karar sayılı dosyasında bulunan kanıtlar değerlendirildiğinde; davacının 17-18 Aralık 1998 tarihlerinde F... Partisi B... İlçe binasının açılışına, aynı partinin ilçe divan toplantısına katıldığı ve birer konuşma yaptığı, siyasi geçmişini anlattığı, belediye başkanlığına aday adayı olduğu, bir müteahhidin yazıhanesini seçim karargahı olarak kullandığı, iddialarının mülkiye müfettişleri tarafından disiplin yönünden soruşturulması sonucunda davacının, hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunması nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılması gerektiği sonucuna varıldığı; yine davacı hakkında düzenlenen müfettiş değerlendirme raporu sonucunda Teftiş Kurulu Başkanı tarafından bakanlık makamına yazılan 27/4/2000 tarih ve 768 sayılı yazıda davacı için, "... Anayasanın temel prensiplerine, özellikle laiklik ilkesine uygun bir tutum ve davranış sergilemediği, ...belli bir siyasi görüşe angaje olduğu... fonksiyonel görev üstlenmek için yeterli olmadığı, tutarsız, dengesiz ve yanlı davranışlar sergilediği,., temsil vasfını ve belirli bir aktiviteyi gerektiren Kaymakamlık ve Vali Yardımcılığı görevlerinde istihdamının sakıncalı olduğun" dan sözedildiği, davacı için belirlenen bu olgu ve nitelendirmelere göre yayında kullanılan sözcüklerin görünürdeki gerçeğe uygun bulunduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Şu durum karşısında davacının kişilik hakkına saldırı bulunmadığı nedeniyle davanın reddedilmesi gerekirken mahkemece davalıların sorumluluğuna karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20/5/2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.