Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 2002/12587
K: 2003/2993
T: 17.3.2003

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
2709/m.28
5680/m.1,19
4721/m.24,25
1086/m.432
 
Davacı İrfan Ö. vekili Avukat Yaşar Akşin tarafından, davalılar Posta Gazetesi ve diğerleri aleyhine 26/12/2001 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle 3.000.000.000 lira manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; 1.500.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan alınmasına dair verilen 29/05/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ile süresi içinde davalılar vekili tarafından istenilmekle davalıların temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR :
1-Karar, taraflarca temyiz edilmiştir. Bunlardan davacı HUMK.nun 432/1. maddesinde yazılı onbeş günlük ve 427/4 ve 433/2. maddelerinde belirlenen on günlük süreleri geçirdikten sonra temyiz ettiğine göre temyiz istemi reddedilmelidir.
2-Davalıların temyizine gelince ;
Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davacı vekili ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25 maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu edilen 8.9.2001 günlü Posta Gazetesindeki "Bir ihale kıyağı daha" başlıklı haberde özetle: İller Bankası'nın 1.550.000.000.000 lira keşif bedelli Polatlı içme suyu şebekesi ihalesine, yüzde 71.53 tenzilatla işi yapabileceğini taahhüt eden firmasının davet edilmediği ve ihalenin yüzde 25.10 kırım teklif eden firmaya verildiği, ancak ihaleye çağrılmayan Fetvacı kardeşler firmasının olayı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna İhbar ettiği, Yüksek Denetleme Kurulu'nun inceleme yaptığı ve düzenlenen raporda değiştirilen yönetmeliğe göre davet edilen firmaların seçiminin yapıldığı, ihaleye Fetvacı kardeşler'in çağrılmadığı, çağrılan 10 firmadan 7'sinin teklifleri alınıp yüzde 25.10 tenzilatla Orfay'da kaldığının yazıldığı ihale kıyağında devletin zararının 2000 fiyatlarıyla 5.000.000.000.000 lira olduğu, davacının resmi de basılarak İller Bankası Genel Müdürü olduğu belirtilmiştir.
Dosya içindeki Fetvacı Kardeşler İnşaat Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.'ne ait 9.10.2000 tarihli dilekçeden Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığı'na haberde belirtildiği üzere ihbar yapıldığı, yine Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca düzenlenen İller Bankası Genel Müdürlüğü'nün 2000 yılı Denetim Raporunun 116. sayfasında "Bankanın İki seneden bu yana yaptığı ihalelerde, belli istekliler arasında kapalı teklif usulü ile ihale yöntemini uyguladığından, ihale sayısının fazlalığı sebebiyle gerçek rekabet ortamı sağlanamadığından az tenzilatlarla işler ihale edilmektedir." Denildikten başka 117. sayfada da 9.10.2000 tarihinde ihaleye çıkarılan Polatlı içmesuyu şebeke inşaatı keşfinin 2000 yılı birim fiyatlarıyla 1.550.000.000.000 lira olduğu, belli istekliler arasında kapalı teklif usulüyle yapılan ihaleye 3 firmanın teklif vermediği teklif veren 7. firmadan en çok indirim yapan ( % 25.10 ) Orfay İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti.'ne işin verildiği, geçmiş yıllarda İller Bankası ihalesinde 40-50 firmadan teklif istenerek ihaleye çıkarıldığı, ve % 70'lere varan tenzilatlarla işlerin ihale edildiği, ancak bu sistemin yeni yönetimle değiştirilerek yeterli rekabet ortamının sağlanmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda anılan kanıtlar ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde yayının görünürdeki gerçeğe uygun olduğunun kabulü gerekir. O halde yerel mahkemece davanın tümden reddine karar vermek gerekirken kısmen kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, davacının temyiz itirazının ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden davalılardan alınan peşin harcın istek halinde geri verilmesine 17.03.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Evlat Edinme] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hakkında 
  • 04.05.2025 15:37
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini