 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/7013
Karar No : 1998/10038
Tarih : 10.12.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İSPAT YUKUMLULUGU
KAMU YARARI
ÖZET : Kural olarak herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Ancak, davacının sunduğu delillerle iddiası net bir biçimde kanıtlanamadığı gibi, davalının karşı delilleri ile de iddianın aksi saptanamadığı takdirde, HUMK.nun 75/111. maddesi uyarınca, hakim iki tarafın iddialarının sınırı içinde kalmak kaydıyla ispat yükü kendisine düşen tarafa başkaca kanıtı olup olmadığını sorabilir ve varsa delillerinin sunulmasını isteyebilir. Kamu yararının bulunduğu hallerde ise; sözü edilen madde uyarınca hareket edilmesi zorunludur.
(743 s. MK. m. 6j
(1086 s. HUMK. m. 75/111)
Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 110,000,000 lira manevi tazminatın davalı Mevlüt'ten alınarak davacıya ödenmesine, diğer davalı Fatih hakkındaki davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü:
Davacı, davalılar tarafından yaptıkları bir basın açıklaması ile kişilik haklarına saldırıldığını belirterek tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, dava konusu sözlerin kendileri tarafından gazetede yer aldığı biçimi ile söylemediklerini, yazılanların gazetenin yorumu olduğunu belirterek iddianın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılarca temyiz edilmiştir.
Yukarıya alınan iddia ve savunma doğrultusunda, mahkemece bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Bu bağlamda, dava konusu olan sözlerin davalılarca söylendiğine ilişkin hiç bir kanıt toplanmamıştı r.
Genel ilke, Medeni Kanunun 6. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, bir olgudan kendi yararına hakların varolduğunu ileri süren taraf, o olguyu kanıtlamakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir. 0 halde, iddiasını kanıtlamak, öncelikle davacıya aittir. Davalı, bunun aksini savunuyorsa, onunda karşı iddiasını kanıtlayacak delilleri sunma hakkı bulunmaktadır. Ancak, davacının sunduğu delillerle iddia net biçimde kanıtlanamıyorsa, davalı nın karşı delilleri ile de iddianın aksi saptanamıyorsa, davanın çözüme kavuşturulması güçleşecektir. İşte bu gibi durumlarda hakimin iki tarafın iddialarının sınırı içinde kalmak koşulu ile, tarafları dinleyebilir ve gerekli olan delillerin gösterilmesini isteyebilir. Bu İlke Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75/lll maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Bu hükme göre hakim, bir olgunun kanıtlanamamış olması durumunda, kanıt yükü kendisine düşen tarafa başkaca kanıtı olup - olmadığını sorabilir ve varsa delillerinin sunulmasını isteyebilir.
Somut Olayda davacının iddiasına karşı, davalıların yaptığı savunma ile davaya konu edilen ve saldırı teşkil eden sözlerin, davalılarca söylenip-söylenmediği hüküm kuracak düzeyde bir netlik kazanamamıştır. Bu konuda önemli bir kanıt olan tanık da dinlenmemiştir. Her ne kadar taraflarca, tanık listesi verilmemiş ise de, davacının kanıtları arasında "vs. deliller" denmek suretiyle, tanıklarında delil olarak sunulabileceği kabul edilmek gerekir. Özellikle somut olayın durumu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75. maddesi de dayanak yapılmak suretiyle bu yola başvurmayı gerekli kılmaktadır. Öte yandan dava basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına davalı olup, bir kamu görevlisinin görevini yöntemine uygun yapmadığı olgusuna dayanmaktadır. Böyle bir yayın ve olgu, taraflarla birlikte özellikle kamuyu yakından ilgilendirmektedir. Kamu görevlisinin kişiliğinin bilinmesi, kamuyu yakından ilgilendirmektedir. Çünkü bunda yararı vardır. Kamu yararının bulunduğu hallerde de, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75/111. maddesi uyarınca hareket edilmesi zorunludur.
Açıklanan bu ilkeler gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, mahkemece yapılacak iş, özellikle davacıdan varsa tanıklarını bildirmesini istemesi gerekir. Buna karşı, davalıların karşı tanık bildirmeleri durumunda onların da dinlenmelerinde yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Mahkemenin anılan bu kuralları gözetmeden, yazılı gerekçe ile yazılı biçimde hüküm kurması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın belirtilen nedenlerle (BOZULMASINA), bozma nedenine göre, kapsama yönelik itirazların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10.12.1998 gününde bozmada oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemede yapılan yargılama sonunda; Davalı Mevlüt tarafından yapılan basın toplantısı sonrasında Ç.... Gazetesinin 9 Ağustos 1996 tarihli nüshasının 1. sahifesinde yer alan "CHP'den G için şok iddialar" başlıklı haberin gerçek dışı olup davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul etmek suretiyle 110 milyon lira manevi tazminatın bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Karar, davacı Mevlüt vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı vekili gerek yanıt dilekçesinde ve gerek aşamalarda, Ç.... gazetesinde verilen haberde yer alan ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği iddia edilen sözlerin söylenmediğini savunmuştur.
Bu durumda iddia sübut açısından kanıtlanmadığına göre reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun araştırmaya yönelik bozma kararına aşağıda açıklanan nedenlerden ötürü katılamıyoruz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 79. maddesi uyarınca dava açan kimse, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açıkça belirtilmesi ve kanıtların nelerden ibaret olduğunu bildirmesi gerekir. Aynı yasanın 180. maddesi uyarınca dava dilekçesinde kanıtların bildirilmemiş olması halinde hakimin ilk oturumda kanıtlarını ibraz için 10 günlük kesin süre verileceğini öngörülmüştür. Hukuk sistemimizde resen araştırma ilkesi değil, taraflarca hazırlama ilkesi uygulanmaktadır. Bu bağlamda olmak üzere hakim Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75. maddesi uyarınca taraflara herhangi bir hususu hatırlatacak beyanda bulunamaz. Tam bir tarafsızlık içinde duruşmayı yürütmek zorundadır: Aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca ancak açıklanmasında fayda gördüğü konularda tarafları dinleyebileceği gibi bununla ilgili delillerinin ibrazını da isteyebilecektir. Bu dinlenme ve delil ibrazı iddia ve savunma ile mutlak sınırlı kalması gerekmektedir. Buna göre somut olayın irdelenmesine gelince, somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde kanıtlarını bildirmiş olup yargılama sırasında da kanıtların toplanmasını istemiştir. Davacı kanıtları toplanırken hakim 24.2.1997 tarihli oturumda verilen ara kararın 4 nolu bendinde aynen "davacı vekilinin delilleri arasında sair deliller bulunduğundan celse arasında sair delilleri hasretmesine şeklinde ayrıca uyarıda bulunmuştur. Yukarıda belirtildiği üzere davalılar vekili Ç.... gazetesinde yer alan davacıyı ilgilendiren kısmın çarpıtıldığını, kişilik haklarına saldırı teşkil edilen sözlerin söylenmediği savunmasında bulunmuştur.
Bu durumda gerek Medeni Yasanın 6. maddesi ve gerek dairemizin yerleşik içtihatlarına göre davacı yan saldırı teşkil eden sözlerin, davalılar tarafından söylenmiş olduğunu ispat etmek durumundadır. Bu ispat külfetine rağmen davacı yan tarafından verilen kanıt listesinde bu hususta bir kanıt ibraz ve ikame edilmediği gibi tanık deliline de hiç değinilmemiştir. Bu aşamadan sonra sayın çoğunluğun kabul ettiği gibi varsa davacı tanıklarının dinlenmesinin kabul edilmiş olması Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75/3. maddesindeki sözlerine uygun düşmediği gibi yasanın genel esprisine de uygun değildir. Dosya kapsamına göre Ç.... gazetesinde yer alan haberde davacıyı ilgilendiren sözlerin davalı Mevlüt tarafından söylendiği hususu kanıtlanmamıştır. 0 halde reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun araştırmaya yönelik bozma kararına katılamıyoruz. 10.12.1998
Ülkü Aydın Yüksel Acun
Üye Üye