 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/6015
Karar No : 1998/9275
Tarih : 23.11.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalılardan Dine B... hakkındaki davanın husumet yönünden reddine, 300.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine ilişkin hükmün süresi içine davalılar avukatı tarafından teniyiz edilmesi üzerine tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü.
Davacı, yapılan yayınla kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece istem kabul edilmiş, karar, davalılarca temyiz edilmiştir.
Dava, Yeni yüzyıl Gazetesinin birinci sayfasında "Karanlık İlişkiler" başlığı ile yayınlanan ve bir belgenin açıklanmasından kaynaklanmaktadır. Olayın daha iyi anlaşılabilmesi için, basın ve yayınla ilgili bazı genel açıklamaların yapılması gerekmektedir.
Bir toplumun demokratik bir nitelik kazanabilmesinin, önemi unsurlarından biri ferdin temel hak ve özgürlüklerini serbeste kullanmasıdır. Bu hakların en önemlisi düşünme, düşündüğünü ve bildiğine serbestçe yaymadır. Diğer bir anlatımla, elektronik iletişimin egemen olduğu çağımızda, bir yandan hor çeşit haberi yayma hakkı öte yandan her türlü sansürün ve baskının kaldırılması zorunluluğu önem taşımaktadır. Böylece habere ulaşabilme hakkı, güvence altına alındığı ölçüde, o ülkede demokratik düzen gerçekleşmiş olacaktır. Doğal olarak yayının özgür olması, o toplumun niteliğini yansıtır. Haberleşmede demokratikleşmenin anlamı, var olan iletişim araçlarına toplumun genel olarak daha genel biçimde girmesidir. Bu demokratikleşmenin bir parçasıdır. Ülkede olup bitenlere etkinliklere okuyucu izleyici ve dinleyicilerin daha fazla katılımı sağlanmadıkça gerçek demokratikleşmeden söz edilemez.
Şu duruma göre kişi, duyarlı, mutlu ve sorumlu bir yurttaş olarak yaşayabilmesi, hak ve yetkilerini yerinde ve zamanında kullanabilmesi için, olanaklar elverdiği ölçüde, olup bitenlerden haberdar olması gerekir. Alındığı ve edindiği bilgiler tam ve gerçek olmalıdır. Ancak bu şekilde sağlıklı ve geleceğe yönelik kararlar verebilecektir. Her zaman güvenilir kaynaklardan gelen haberlere gereksinme duyacaktır ve bu ona sağlanmalıdır. Çağımız insanı, şimdiki yaşamında karmaşık sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların çözümü için kavramı düzeyi yüksek ve yetenekli yurttaşlara gereksinme vardır. Eğer İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve uluslar arası vatandaşlık hakları ve siyasal haklar sözleşmesinde yer alan haklar gereğince iç hukukta yapılan düzenlemelerin sonucu olarak sağlanan ve kamuyu ilgilendiren sorunların çözümüne katılmak bir yurttaşlık hakkı olduğu kabul edilip, bu hak ve ilkeler yaşama geçirilmek isteniyorsa, herkesin tam ve doğru olan haberden bilgilendirilmesi olanağı sağlanmalıdır. Aksi halde, tam veya yarı otoriter siyasal ve demokratik olmayan bir iletişim yapısı ortaya çıkar. İşte bunu gerçekleştirecek olanda basındır.
Basına bu özgürlüğün tanınmasının nedeni, kamu yararı gereksinmesinden doğmuştur. Kamu yararının bulunduğu yerde bu yarardan kişi de yansıma yoluyla yararlanacaktır. Bu görevde, ancak bağımlı olmayan özellikle siyasi iktidara karşı kendini yükümlü hissetmeyen, salt toplumun yararını düşünen tarafsız ve özgür bir yayınla mümkün olabilecektir. Basın yetkisini kötüye kullanmadığı kendi ahlak kurallarına bağlı kaldığı, kişi ve kişilerin kişilik haklarına saygı gösterdiği ölçüde ve kapsamda bu haklardan yararlanabilir.
Basın, uygun gördüğünü gördüğü biçimde yazmak ve açıklamakla kendisine tanınan ayrıcalığın yarattığı sorumluluğunu yerine getirmiş olmaz. Onun görevi objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle hareket etmektir. O an için, o olay veya konu ile ilgili olan, görünen, bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olmaları gereken biçimi ile yayınlamak zorundadır. Bundan kaçınamaz ve bu konuda zayıflık gösteremez. Araştırmak bilgi toplamak ve sonuçlarını kamuoyuna açıklamakla yükümlüdür. Aksi halde, kendisine tanınan ayrıcalığı hak etmemiş ve bu konudaki görevlerini yapmamış olur. Yani basın, olanı tam doğru ve tarafsız biçimde vermekle yükümlü olduğu kadar bunu vermekten de kaçınamaz.
Açıklandığı üzere, gerek görsel ve sözlü ve gerekse yazılı yayının, (basın) toplum yararına bir işlevi olduğunu, bundan dolayıda özgürce hareket etmesi gerektiği özgür basının aynı zamanda, kişileri de özgür kıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Kişilik haklarına gelince, kişinin doğuştan ve sonradan bu haklar sahip olduğu, bu hakların vazgeçilmez ve kısıtlanamaz haklar olduğu Anayasa ve Yasal güvenceler altında bulunduğu bilinen bir olgudur.
Şu duruma göre, bir taraftan Anayasanın 28. maddesinde, basını özgür olduğu, sansür konulamayacağı güvence altına alınmış, 5630 sayıl Basın Yasasının l.maddesinde de, basının serbest olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan Temel Hak ve Özgürlükler (ki bunların en önemlilerini kişilik hakları oluşturur) güvence altına alınmış bu hakların saldırıya uğraması halinde yaptırımları bazı özel yasalar dışında, özellikle MK.nun 24, 24/a ve BK.nun 49.maddelerinde düzenlenmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere basının temel görevi, toplumu, çıkarını ilgilendiren konu ve olaylar hakkında toplumu bilgilendirmek daha doğru ve güzel olanı için kamuoyu oluşturmaktır. İşte basın görevini yerine getirirken, bazı kişi ve kişileri kurumlar eleştirmek zorunda kalabilir. Zaten genellikle de durum böyle olmaktadır. Bunun sonucunda, basın özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerleri karşı karşıya gelmektedir. İşte sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan basın, özgürce yayın yapmakta görevli ve yetkili kılınırken, hatta bunu yapmak zorunda iken, diğer yandan, yapılan bir açıklama ve yorumla, kişinin kişilik haklarının zarara uğraması karşı karşıya gelmektedir. Böylece, karşı karşıya bulunan birbiri ile uyuşmayan ve hukuk düzenince koruma altına alınan yararla çatışma içine girmiş gibi bir görünüm ortaya çıkmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki yararı aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aksi halde, hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, konu biraz yakından incelendiğinde, her iki yararın aynı anda ve birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, böyle bir sonucunda yine hukukun vazgeçilmez ve temel ilkelerinden kaynaklandığı görülecektir. Buda her somut olayda birinin diğerine üstün tutulması, üstün tutulanında objektif olarak hukuka uygunluk nedenleri de bu bakış açısına göre saptanabilir. (Prof.Dr.Selim Kaneti, Çatışan Değerlerin Tartılmasına Dayanan Hukuka Uygunluk, s.147) Hukuka Uygunluk nedenlerinde, korunan kişinin (o an için) korunmakta ya bir çıkarı yoktur ya da korunan çıkar karşısında yer alan ve onunla çatışan değer daha üstünlük taşımaktadır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün olanı karşısında, hukuk düzenince çiğnenmesi uygun görülmektedir. Böylece ya "çıkar eksikliği veya yokluğu dayanan hukuka uygunluk" ya da, "çıkar üstünlüğüne dayanan hukuka uygunluk" söz konusu olmaktadır.
Davaya konu edilen somut olay yapılan bu açıklamaların ışığı altında değerlendirildiğinde, varılacak sonuç şudur. İstanbul Medya Mensupları Derneği tarafından kendi mensuplarına, yani medyaya bir belge dağıtılmıştır. Bu belge, Emniyet Genel Müdürlüğünün antetli kağıdın; yazılmış ve şifre dosya numarası belirtilmiş, Başbakanlığa hitaben yazılmış, Dışişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine bilgi verilmesini de içeren bir belge niteliğindedir. Belgenin içeriğinde iç ve dış terör örgütlerine bazı sivil kişilerin eskiden olduğu gibi yeniden görev verildiği belirtilmiş ve yazı onaya sunulmuştur. Davaya konu edilen bu yazının davacı imzası ile gönderildiği, yazı altındaki isim ve imzadan anlaşılmaktadır. İşte davacı da bu yazı d ar dolayı kişilik haklarının saldırıya, uğradığını iddia etmiştir. Dosyaya sunulan, Günaydın Gazetesinde de bir fotokopisi yayınlanan yazı, resmi bir yazı görünümündedir. Yine bu yazı Medya Mensupları Derneğince basınç dağıtılmıştır. Gerek dağıtım yeri ve gerekse özellikle yazının kendisi sahte bir yazı görünümü andırmamaktadır. Zaten yazı çok gizli ve "İVEDİ" işaretlerini de taşıdığı için, böyle bir yazının var olup olmadığını sonuç alınamayacağından araştırmakta gereksiz.
Yapılan şu açıklamalar itibariyle davaya konu edilen yazı, gerçeği yansıtmasa da, yazının kendisinin resmi bir görünüm taşıması, gerçeği yansıtmadığı yönünde hiçbir kuşku ve belirtinin, var olduğunu haberi verenden ve yayını yapan gazeteden beklenememesi nedeniyle, hukuk, aykırılıktan söz edilemez. Yukarıda yapılan ilkeler doğrultusunda ve yararlar dengesi korunarak yayın yapıldığı gözetilerek istemin reddine karar verilmek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulü yönünde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA bozma nedenine göre şimdilik diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23.11.1993 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Basının hakkı, işlevi ve görevi konusunda ifade edilmek istenilenlere fazlası ile katılmak gerekir. Ancak; hukuka uygunluk unsuru tüm olaylarda gözardı edilemeyecek ağırlıkta değerlendirilmelidir. Somut olayda, yayınlanan belgenin elde edilen yer ve doğrul atılması imkansız oluşu nedeniyle itibar edilecek bir belge olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının belgenin tanzim tarihinde kastedilen görevde olmadığı da kesinlik kazanmıştır. Bu şekilde basının hak ve ödevi gerekçesi ile bile olsa gerçekliği olmayan bir belgenin yayınlanması hakkının varlığınını kabul edilmesi halinde amacı aşan, önlenemeyen bir uygulamanın doğmasına; sebep olunur.
Yerel mahkemenin de gerekçesinde yazdığı gibi yayın gerçeklik açısından hukuka aykırı bulunmaktadır. Mahkemenin hukuka aykırılığı tesbit eden görüşünü uygun buluyorum. Belirlenen tazminat miktarı konusunda dairemizin oluşmuş bir kararı bulunmadığından bu konuda bir düşünce açıklamaksızın, hukuka aykırılık konusundaki dairemiz görüşüne katılamıyorum.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava basın yoluyla "kişilik hakkının ihlalinden doğan zararın giderimine ilişkindir.
Hukuk Tekniği açısından; haber bir olayın okuyucuya aktarımıdır.
Kural olarak da gerçeğe aykırı her haber hukuka aykırı sayılmalıdır. Gazeteci haberi verirken kendisinden beklenen özeni göstermelidir. Ancak gazeteci gerekli özeni göstermesine rağmen olayın doğruluğunu araştırmada olanaksızlık var ise ve haberin derhal yayınlanmasında zorunluk görülüyor ise hukuka aykırılıktan söz edilemez.
Kanımca, olay son derece önemli ve, boyutları geniştir. Habere esas; belge tarihinde davacının çalıştığı birimin öğrenilmesi mümkündür. Bu, gazetecinin göstereceği en basit özenli davranış biçimidir.
Öte yandan varlığı kuşku duyulan belgelerin doğuracağı sonuçlarda bir dengenin gözetilmesi gerekir. Gazeteci haber konusunu bir yargıç gibi davranarak adalet süzgecinden geçirmeli, gerektiğinde kendisini haber konusu kişi yerine koyarak bir senteze varmalıdır. Aksi halde somut olayda görüldüğü üzere gerçek olmayan bir haber kamuoyuna sunulmuş, telafisi mümkün olmayan bir zarara sebebiyet verilmiş olunur.
Bu nedenlerle ve sırf hukuk tekniği açısından, yerel mahkeme kararı onanmalıdır. Sayın çoğunluğun değerli görüşlerinden bu düşüncelerle ayrılıyorum.