 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/5491
Karar No : 1998/8774
Tarih : 12.11.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MESLEKTE KAZANMA GÜCÜ KAYBI
BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ
KESİN MEHİL
MAHKEME MASRAFLARI
ÖZET:1-Trafik kazası sonucunda davacının maruz kaldığı meslekte kazanma gücü kaybına ilişkin Adli Tıp Kurumu raporu henüz kesinleşmeden, bu kazanma gücü kaybı nedeniyle uğranılan zararın tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yoluna gidilmesi doğru değildir.
2-Dosyanın bilirkişiye gönderilmesi için davacının ödemesi gereken gidiş dönüş posta masrafı açıkça belirtilmediğine ve verilen süre içinde ara kararına uyu!mamasının sonuçları açıkça anlatılmadığına göre; kesin mehile uyulmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilemez.
3-Davacının önemli ölçüde işgücü kaybına uğradığının, fakat bilirkişi ücretini yoksulluğu nedeniyle yatıramadığının anlaşılması halinde HUMK'nun 415/2. maddesi uyarınca işlem yapılması olanağı da vardır.
4-Tüm bu kurallar uyarınca hareket edilmemiş olsa dahi, hakim somut olayın özelliğine göre zarar görenin zararını adalete uygun olarak takdir edebilir.
(1086 s. HUMK. m. 163,415/2)
(818s. BK. m. 42)
Taraflar arasındaki trafik Kazasından doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü.
Davacı trafik kazası sonucu uğradığı haksız eylem nedeniyle iki milyon TL. maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece tedavi giderinin ödendiği gerekçesiyle reddine, manevi tazminatın aynen kabulüne, ancak güç kaybı yönünden istemin sabit olmadığından da istemin reddi yönünde hüküm kurulmuş, karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki delillere göre davalının tam kusurlu davranışı sonucu davacıya zarar verdiği ve %19,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği anlaşılmaktadır. Davacı eldeki davayla diğer istemleri yanında meslekte kazanma gücü nedeniyle uğradığı zararında tazminini istemiştir. Mahkemece dosya uzun süre çeşitli nedenlerle elde tutulduktan sonra 5.6.1997 günlü oturumda tarafların Adli Tıp Kurumu raporuna karşı beyanda bulunmalarına ayrıca meslekte kazanma gücü kaybından dolayı, belirlenecek tazminat miktarı için dosyanın bilirkişi tarafından incelenip raporun sunulması için Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine biçiminde karar verildikten başka bunun için bilirkişi ücreti belirlenmiş ve dosyanın gidiş-geliş ücretinin de davacıdan alınmasına karar verilmiş, ne var ki bu ücret miktarı ve kararın yerine getirilmemesindeki sonuçlar belirtilmemiştir. Takip eden oturumda davacı vekili müvekkille irtibat kuramadığını bu nedenle giderleri yatıramadığını ifade etmiştir. Bunun üzerine yerel mahkeme davacının bilirkişi incelemesi için öngörülen ara kararını verilen kesin süre içerisinde yerine getirmediğinden bu kaleme ilişkin istemin reddine karar vermiştir.
Açıklanan şu duruma göre davacının %19.2 oranında işgücü kaybı raporda belirtilmiştir. Mahkemenin işgücü kaybından kaynaklanan zararın belirlenmesi için rapor alınmak üzere verdiği ara kararında aynı zamanda bu rapora karşı yapılacak itirazlarında bildirilmesini istediği, bu haliyle henüz raporun yanlar için kesinlik taşı madan dosyanın bilirkişiye gönderilme yoluna gidildiği, yine dosyanın gidiş-geliş için net ücretinin açıkça yazılmadığı ve ayrıca yerleşmiş Yargıtay kararlarında kararlılık kazandığı biçimi ile verilen bu tür kararların yerine getirilmemesi durumunda sonucunun da anlatılması gerektiği kuralına uyulmadığı görülmüştür. Bu nedenle davacıya verilen ara kararının HUMk'nun 163. maddesine ve Yargıtay'ın yerleşik içtihadına uygun düşmediği böylece talebin reddini gerektirmeyeceği sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, tüm dosyadaki deliller incelendiğinde yukarıda ifade edildiği üzere davacının önemli ölçüde işgücü kaybına uğradığı, yoksulluğu nedeniyle uzun süre Adli Tıp Kurumuna gönderilmediği, ücretin sağlanmaması durumunda gerektiğinde HUMK'nun 41 5/2. maddesi uyarınca işlem yapılma olanağının da hakime tanınmış bulunduğu, tüm bu kurallar gereğince hareket edilmemiş olsa dahi BK. nun 42. maddesi gereğince hakimin somut olayın özelliğine göre zarar gören in zararı nı adalete uygun olarak takdir edebileceği kuralına da uymamış olması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 12.11.1998 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Davacı bir trafik kazası sonucu yaralandığını bildirerek kusurlu olduğunu iddia ettiği davalıdan, tedavi gideri, manevi tazmin' ve kazanma gücündeki kayıptan dolayı 2.000.000 lira tazminat istemiş, mahkemece kazanma gücü kaybından doğan istek davacının kesin süreye uymadığı gerekçesi ile reddedilmiştir.
Dairemizce mahkeme kararı aşağıdaki nedenlerle bozulmuştur.
Dairemizin esas bozmasına katılıyorum. Zira, mahkeme kararları araştırılması sorunlu olan hususlarda verilir. Uyulmaması durumunda da belli sonuçlar doğar. Somut olayda ise, davacı uğradığı kaza sonucu meslekte kazanma gücünü %19.2 oranında kaybedecek ölçüde yaralanmıştır. Davalı trafik kazasının meydana gelişinde tam kusurludur. Meslekte kazanma gücünün kaybı nedeniyle ödenmesi gereken tazminat miktarının ne kadar olduğunun hesabına da bu davada istenilen miktarın azlığı nedeniyle zaruret yoktur. isteğin tamamına karar verilebilir. Bu özellikler içinde mahkemenin hesap yapılması için verdiği ara kararı uyulması zorunlu olmayan bir karar olduğundan uymamanın sonucunda verilen ret kararının bozulmasına dair kararımız doğru olmuştur.
Bozma kararımızdaki yatırılacak masrafını tam belirlenmesi, süreye uymamanın sonuçlarının hatırlatılması ile hakimin HUMK.nun 415. maddesindeki imkandan yararlanabileceği konularındaki çoğunluk görünüşüne gelince:
Dairemizin bu konulardaki görüşlerinin Yargıtay'ın öteden beri süre gelen uygulamasını yansıttığını belirterek düşünce açıklamasına başlamak hakseverlik olur. Karşı oy açıklamasının amacı uygulamanın Yasaya uygun olmadığına dair düşüncenin açıklanması ve Yargıtay'ın "esası usule feda etmeme" şeklindeki bu müsamahakar tutumunun esas itibariyle hak kayıplarına sebep olduğuna dikkat çekmektir.
Öncelikle yatırılacak masrafın tam belirlenmesi meselesi üzerinde durulmalıdır. Mahkemelerin verdikleri ara kararlarının bazılarında yatırılacak masraf en ince teferruatına kadar belirlendiği halde, bazı kararlarda müzekkere ve davetiye gideri gibi bilenen veya kolayca belirlenecek masraflar kapalı geçilmektedir. Eldeki davada da mahkeme yatırılacak bilirkişi ücretini belirlemiş, talimat ve davetiye gideri konusunda bir belirleme yapmamıştır. Ara kararı hangi şekilde verilirse verilsin bunu yerine getirecek tarafın mahkeme kalemine başvurması halinde' işlem tamamlanmaktadır.
Ara kararına uymamanın sonuçlarının hatırlatılması uygulamasına gelince:
HUMK.nun 163. maddesinde veya başka bir yerde karara uymamanın sonuçlarının hatırlatılması gerektiğine dair hüküm yoktur. Yargıtay'ımız özellikle vekil ile takip edilmeyen işlerde bu şekilde bir hatırlatmanın şart olduğunu düşünmektedir. Kanunda olmayan, kesin süreye uymazlık nedeniyle karşı taraf yararına kazanılmış hak doğan hallerde uygulama kazanılmış hak kuralının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
HUMK. 415. maddesindeki hükümden yararlanılabileceğine dair düşünce içinde şunlar söylenebilir: Maddenin yazılmasına dikkat edildiğinde görüleceği üzere bu madde re'sen yapılması emredilen işler için konulmuştur. Ara kararına konu iş re'sen yapılması emredilen bir iş bile olsa bu ara kararının gerektirdiği masrafın taraflardan biri tarafından ödenmesine karar verilebileceği de maddede açıkça yazılıdır. eldeki davada da böyle olmuştur.
Uygulamada çoğu kez masrafı yatıracak kişi süresi içinde o masrafı yatırma konusunda gayret göstermemekte, yatıramıyorsa o süre içinde sebeplerini izah ederek sorunu çözmeye çalışmamakta, süre geçtikten sonra hatta ertesi celse kararla bağdaşmayan sebepler ileri sürmektedir.
Uygulamanın bu şekilde sürmesi birçok davada davaların gecikmesinin en önemli sebebi olmaya devam etmekte, hakkın su istimali yoluyla kazanılmış hak kuralının ihlali boyutuna varan hak kayıplarına sebep olmaktadır.
Eldeki davada gelişmeleri dile getirmekte yukarda yazılanların örneği olması bakımından yarar vardır. Mahkeme meslekte kazanma gücünden doğan kaybın hesabının yapılabilmesi için talimat yazılmasına karar vermiş ve bilirkişi ücretinin ne kadar olduğunu da belirleyerek ara kararının yerine getirilmesi için davacı vekiline 20 günlük kesin süre vermiştir. Bu sürede ara kararına uymayan davacı vekili üç aydan fazla zamandan sonrası için belirlenen celsede "öngörülen sürede müvekkilimle irtibat kurup giderleri karşılayamadım. Bu nedenle daha doğrusu irtibat kurmamıza rağmen istediğim gideri yatırmadığından talimat gereğini yerine getiremedik. Dolayısıyla tedavi giderleri ile ilgili talebimiz karşılanmış daha önce almıştık sonuç olarak sadece manevi tazminatla ilgili talebimiz gibi karar verilsin" demiştir. Sonuçta mahkeme maddi tazminatın bir bölümüne dair isteği ara kararına uymazlık nedeniyle reddetmiştir. Davacı vekilinin ara kararından sonraki beyanına dikkat edildiğinde yatıracağım masraf tam belirlenmedi, ne yatıracağımı bilmiyordum, ara kararına uymamanın sonuçları bana hatırlatılmadı, HUMK.nun 415. maddesine uygun olarak masraf hazinece karşılanabilirdi şeklinde bir itirazı yoktur. Uygulamada çoğu kez örnekteki gibi sergilenen ara kararı uymazlıklarına benzer şekilde yapılan bozmalarla talebin ötesine geçen ve hak edilmeyen yeni imkanlarla dava uzmanlarına, hak kayıplarına sebep olunmaktadır.
Yukarıdaki nedenlerle, dairemiz kararındaki gerekçelerde somutlaşan Yargıtay'ımız uygulamasına katılamamaktayım.
Salim Öztuna
Üye