Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/4499
Karar No : 1998/8222
Tarih : 27.10.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
Taraflar arasındaki yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunmaktan doğan birleştirilen 'tazminat davaları üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı her iki davanın reddine ilişkin hükmün davacı avukatı tarafından tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti . Belli günde temyiz eden davacı adına Avukat İsmail A... ile diğer taraftan davalılar Ö... Medya AŞ ve Erdem A... adlarına Avukat Senay E... ve öteki davalı Nezih T... adına Avukat M.Hüseyin B...'nun gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü.
Davacı, davalıların yaptıkları yayın nedeniyle kişilik bakarının saldırıya uğradığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkeme, davacı üçüncü kişinin yaptığı yolsuzluklara ortak. olmasa bile, onlardan haberdardır. Yayın ağır eleştiriyi gerektirsede toplumsal ilgi ve kamu yararı, üstün tutularak saldırının hukuk aykırı olmadığı gerekçesi ile istemin reddine karar vermiştir.
Bir  toplumun  demokratik bir nitelik kazanabilmesinin, önemli unsurlarından  biri  ferdin  temel  hak  ve  özgürlüklerini  serbestçe kullanmasıdır. Bu  hakların  en  önemlisi  düşünme,  düşündüğünü  ve bildiğini   serbestçe   yaymadır. Diğer  bir anlatımla,   elektronik iletişimin  egemen olduğu çağımızda, bir yandan her çeşit haberi yayma hakkı öte yandan her türlü sansürün ve baskının kaldırılması zorunluluğu önem taşımaktadır. Böylece  habere  ulaşabilme  hakkı güvence altına alındığı ölçüde , o ülkede demokratik düzen gerçekleşmiş olacaktır.  Doğal  olarak  yayının özgür olması, o toplumun niteliğini, yansıtır.  Haberleşmede  demokratikleşmenin  anlamı, var olan iletişim araçlarına  toplumun  genel  olarak  daha geniş biçimde girmesidir. Bu demokratikleşmenin  bir  parçasıdır. Ülkede olup  bitenlere etkinliklere,  okuyucu, izleyici ve dinleyicilerin daha fazla katılımı sağlanmadıkça gerçek demokratikleşmeden söz edilemez.
Şu duruma göre kişi, duyarlı, mutlu ve sorumlu bir yurttaş olarak yaşayabilmesi, hak ve yetkilerini yerinde ve zamanında kullanabilmesi için, olanaklar elverdiği ölçüde, olup bitenlerden haberdar olması gerekir. Aldığı ve edindiği bilgiler tam ve gerçek olmalıdır. Ancak bu şekilde sağlıklı ve geleceğe yönelik kararlar verebilecektir. Her zaman güvenilir kaynaklardan gelen haberlere gereksinme duyacaktır ve bu ona sağlanmalıdır. Çağımız insanı, şimdiki yaşamında karmaşık sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların çözümü için kavramı düzeyi yüksek ve yetenekli yurttaşlara gereksinme vardır. Eğerin san Hakları Evrensel Bildirisi ve Uluslararası Vatandaşlık Hakları ve Siyasal Haklar Sözleşmesinde yer alan haklar gereğince iç hukukta yapılan düzenlemelerin sonucu olarak sağlanan ve kamuyu ilgilendiren sorunların çözümüne katılmak bir yurttaşlık hakkı olduğu kabul edilip, bu hak ve ilkeler yaşama geçirilmek isteniyorsa, herkesin tam ve doğru olan haberden bilgilendirilmesi olanağı sağlanmalıdır. Aksi halde, tam veya yarı otoriter siyasal ve demokratik olmayan bir iletişim yapısı ortaya çıkar. İşte bunu gerçekleştirecek olanda basındır.
Basına bu özgürlüğün tanınmasının nedeni, kamu yararı gereksinmesinden doğmuştur. Kamu yararının bulunduğu yerde bu yarardan kişi de yansıma yoluyla yararlanacaktır. Bu görevde, ancak bağımlı olmayan, özelikle siyasi iktidara karşı kendini yükümlü hissetmeyen, salt toplumun yararını düşünen tarafsız ve özgür bir yayınla mümkün olabilecektir". Basın yetkisini kötüye kullanmadığı kendi ahlak kurallarına bağlı kaldığı, kişi ve kişilerin kişilik haklarına saygı gösterdiği ölçü ve kapsamda bu haklardan yararlanabilir.
Basın, uygun gördüğünü gördüğü biçimde yazmak ve açıklamakla, kendisine tanınan ayrıcalığın yarattığı sorumluluğunu yerine getirmiş olmaz. Onun görevi objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle hareket etmektir. O an için, o olay veya konu ile ilgili olan, görünen, bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olmaları gereken biçimi ile yayınlamak zorundadır. Bundan kaçınamaz ve bu konuda zayıflık gösteremez. Araştırmak, bilgi toplamak ve sonuçlarını kamuoyuna açıklamakla yükümlüdür. Aksi halde, kendisine tanınan ayrıcalığı hak etmemiş ve bu konudaki görevlerini yapmamış olur. Yani basın, olanı tam doğru ve tarafsız biçimde vermekle yükümlü olduğu kadar bunu vermekten de kaçınamaz .
Açıklandığı üzere, gerek görsel ve sözlü ve gerekse yazılı yayının. (basın) toplum yararına bir işlevi olduğunu, bundan dolayıda özgürce hareket etmesi gerektiği özgür basının aynı zamanda, kişileri de özgür kıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Kişilik haklarına gelince, kişinin doğuştan ve sonradan bu haklara sahip olduğu, bu hakların vazgeçilmez ve kısıtlanamaz haklar olduğu, Anayasa ve Yasal güvenceler altında bulunduğu bilinen bir olgudur.
Şu duruma göre, bir taraftan Anayasanın 28. maddesinde, basının özgür olduğu, sansür konulamayacağı güvence altına alınmış, 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesinde de, basının serbest olduğu belirtilmiştir.
Öte  yandan,  Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan  Temel  Hak  ve  Özgürlükler (ki bunların en önemlilerini kişilik hakları oluşturur)  güvence  altına  alınmış  bu  hakların  saldırıya uğraması  halinde,  yaptırımları  bazı özel yasalar dışında, özellikle
M K.nun 24, 24/a ve BK.nun 49. maddelerinde düzenlenmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere basının temel görevi, toplumun çıkarını ilgilendiren konu ve olaylar hakkında toplumu bilgilendirmek, daha doğru ve güzel olanı için kamuoyu oluşturmaktır. İşte basın bu görevini yerine getirirken, bazı kişi ve kişileri kurumları eleştirmek zorunda kalabilir. Zaten genellikle de durum böyle olmaktadır. Bunun sonucunda, basın özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerleri karşı karşıya gelmektedir. İşte sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan basın, özgürce yayın yapmakla görevli ve yetkili kılınırken, hatta bunu yapmak zorunda iken, diğer yandan, yapılan bir açıklama ve yorumla, kişinin kişilik haklarının zarara uğraması karşı karşıya gelmektedir. Böylece, karşı karşıya bulunan ve birbiri ile uyuşmayan ve hukuk düzenince koruma altına alınan yararlar, çatışma içine girmiş gibi bir görünüm ortaya çıkmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki yararı aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, konu biraz yakından incelendiğinde, her iki yararın aynı anda ve birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda, birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, böyle bir sonucunda yine hukukun vazgeçilmez ve temel ilkelerinden kaynaklandığı görülecektir. Buda her somut olayda, birinin diğerine üstün tutulması, üstün tutulanında objektif olarak hukuka uygunluk nedenleri de bu bakış açısına göre saptanabilir (Prof.Dr.Selim Kaneti, Çatışan Değerlerin Tartılmasına Dayanan Hukuka Uygunluk, s.147). Hukuka uygunluk nedenlerinde, korunan kişinin (O an için) korunmakta ya bir çıkarı yoktur ya da korunan çıkar" karşısında yer alan ve onunla çatışan değer daha üstünlük taşımaktadır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün olanı karşısında, hukuk düzenince çiğnenmesi uygun görülmektedir. Böylece ya "çıkar eksikliği veya yokluğuna dayanan hukuka uygunluk" ya da, "çıkar üstünlüğüne dayanan hukuka uygunluk" söz konusu olmaktadır.
Davalılar yaptıkları yayında, davacının 32. Gün programının yapımcısı olan M.Ali Birand'la birlikte çalıştığı, onun yaptığı yolsuzlukları bildiği, hatta ortak olduğu anlamına gelecek ve kafalarda çeşitli kuşkular yaratacak kapsamda bulunduğu, programdan alınan paraların çok yüksek olduğu, bununda yolsuzluklar nedeniyle yükseltilmiş bulunduğu ve bu yolsuz paranın davacı tarafından da alınıp çatır çatır yenildiği yazılmıştır. Yine bu işte çevrilen dolapların içinde davacınında yer aldığı ifade edilmiştir. Başka nitelendirmelerde yapılmıştır.
İddia bu olmasına karşın dosyaya sunulan belge ve kanıtlara göre, davacının 32. Gün programında, görev aldığı programın yapımı nedeniyle alınan para ile ilgili olarak Radyo Televizyon Kurumu ile doğrudan doğruya karşı karşıya gelmediği, kurum muhatabının program yapımcısı M.Ali Birand olduğu, program bedelininde onun tarafından tesbit ve belirlemelere göre o kişiye ödendiği, bazı durumlarda davacı almış olsa bile, bunun sadece o kişi adına mutemetlik görevinin ötesine geçmediği anlaşılmaktadır. Hatta, program nedeniyle yapılan yolsuzluğun araştırılmasında, davacı için hiçbir iddianın olmadığı, hakkında soruşturma ve dava bulunmadığına açıktır Buna rağmen davacı, program yapımı nedeniyle, ödenen ücret miktarında sahtekarlık yapmış ve mahkum olmuş bir kişi ile aynı konumda gösterilmek ve onunla ortak olduğu anlamına gelecek düşünceler ileri sürülmüştür. Böyle bir yayının gerçeği yansıtmadığı açık olması nedeniyle, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir.
Bu nedenle mahkemece yapılacak iş, saldırının varlığı kabul edilerek somut olaya göre belirlenecek tazminat miktarı hüküm altına alınmalıdır. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı, gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve davacı yararına takdir edilen 20.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalılara yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.10.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
İsabetli  olan yerel mahkeme kararının  onanması  gerektiği görüşünde olduğumdan bozma kararına katılamıyorum.  27.10.1998
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Davacı, siyah-beyaz gazetesinde muhtelif tarihlerde çıkan makalelerde kişilik haklarına saldırıldığını bildirerek davalılardan manevi tazminat istemiş; mahkeme davanın reddine karar vermiştir.
Davalıların  yayınında; kamuoyunda 32. Gün Programının yapımcısı olarak bilinen M.Ali Biran'ın ceza mahkemesi kararı ile sabit olan yolsuzluğu anlatılmakta, Devlet Kurumuna verilen zararlardan söz edilmekte, davacının adı geçenle çalıştığı, onun bu yolsuzlukları bildiği, bu paraların davacı tarafından da alınıp yendiği, birçok dolapların birlikte çevrildiği ifade edilmektedir.
Davacının 32.Gün Programının yapımcısı M.Ali Birand ile bu programların hazırlanmasında birlikte çalıştığı; M.Ali Birand'ın bu program bünyesinde özel belgede sahtecilik yapma suçundan ceza mahkemesinde cezalandırıldığı ve gerçek dışı belgelere dayalı olarak yapılan usulsüz ödemelerle TRT.nin zarara uğratıldığı sabittir.
Her ne kadar davacı hakkında herhangi bir tahkikat ve dava yoksa da M.Ali Birand'ın haksız kazançlarına konu dönemde onun yanında program yapan da v acının mevcut gelişmeler'den habersiz olduğunu düşünmek mümkün değildir. Zira dosyadaki belgelerdende davacının, programın yetkili kişilerinden olduğu, kurum ile ilişkilerde bazen M.Ali Biran vekili olarak hareket ettiği anlaşılmaktadır. Adı geçenin haksız i/k ti s abına konu uzun süreçte onunla birlikte çalışmaya devam ettiği bellidir. Devlete zarar verenleri açıklamak, halkı bilgilendirmek basının en doğal hakkı ve ödevidir. Dava konusu yazılarda yukarıda da anlatıldığı gibi M.Ali Birand'ın 32. Gün Programı yapımcısı olarak, devleti nasıl zarara soktuğu ayrıntısı ile açıklanmış, çok yakınında yer alan, yolsuzluk döneminde yanında çalışmaya devam eden bunları bildiği varsayılan davacı diğerleri gibi hicvedilerek eleştirilmiştir. Bu yazılarda eleştiri boyutu aşılarak kişisel hakların zedelendiği kabul edilse bile kamuoyunun böylesine hassas olduğu bir konuda yazılan yazılarda toplumsal ilgi ve kamu yararı üstün tutularak saldırının hukuka aykırı olmadığı sonucuna varmak gerekir. Bu anlatılanlar ve mahkemenin gerekçesi karşısında hükmün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum. 27.10.1998
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini