 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/3837
Karar No : 1998/7526
Tarih : 8.10.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunulmaktan doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı 750.000.000 lira manevi tazminatın 13/11/1996 yayın tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine ..fazlaya dair manevi tazminat isteği ile diğer isteklerinin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü:
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını,sıfatını,işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nısfetle hüküm vereceği Medeni Kanunun 4.maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Davaya konu olan işte tarafların siyasi konumu, kullanılan sözler ve yukardaki ilkeler gözetildiğinde hükmolunan miktar fazladır. Daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 8/10/1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalının davacı için söylediği ve davaya konu edilen sözler şunlardır.
"Mafya, siyasi bağlantısı olmadıktan sonra mafya olmaz. Siyasi bağlantısı olmak üzere gayrimeşru ilişkilerin belgesi ancak malvarlıklarıdır. Bir kişinin milletvekili olduğu ya da kamu görevine getirildiği dönemdeki malvarlığı ile aradan çok uzun zaman geçtikten sonraki malvarlığı arasında çok önemli farklılıklar varsa bu, mafya olduğunun bir belgesidir. Ben artık Tansu Ç...'e inanmıyorum. Ç..., ortamın gayrimeşruluğu nedeniyle başbakanlık yaptı. Yani gayrimeşru bir ortamın içerisinde başbakanlık yapabilir. Ortam böyle olmasa, kanunlar çalışsa, hukukun üstünlüğü esas alınsa, özellikle üst makamlar görevlerini yerine getirseler Ç... bu ülkede başbakanlık yapamaz, kaçacak delik arar. Tansu Ç...,milletvekili olmadan önceki malvarlığı ile bu günkü malvarlığı arasındaki farkı açıklayamayan bir kişi .Serveti maaşlarla elde edilebilecek bir birikim değildir, milletvekili olmadan önceki malvarlığının kazancıyla da elde edilebilecek bir birikim değil. Bunla r nereden geliyor? Bunlar,ancak gayrimeşru ilişkilerle elde edilebilecek miktarlardır."
Davalı, bu açıklaması ile,davacı için şu değerlendirmelerde bulunmaktadır.
-Bir kimsenin normal gelirinin üstünde, malvarlığına sahip olması, ancak mafya türü bir davranışla mümkün olabilir.
-Mafya,siyasetçi ile bağlantısı olmadan gelişemez.
-Davacının mafya İle ilişkisi olduğunun kanıtı, malvarlığının geldiği düzeydir.
-Malvarlığının kaynağı kanıtlanamadığına göre,bunun karanlık ilişkiler sonucu elde edildiği düşüncesini doğurur.
-Ben artık davacıyı kastederek, Tansu Ç...'e inanmıyorum.
-Ülkede, hukukun hakimiyeti olsa böyle kişiler Başbakanlık yapamazlar.
Kısaca davalı diyor ki, ülkede hukuk kuralları uygulanamadığı için davacı, meşru olmayan yollarla servetini arttırmış ve Başbakan olmuştur.
Davacı başbakan,davalıda o dönemde faili bilinmeyen siyasi nitelikli adam öldürmelerin failini araştırmakla görevli komisyonun başkanıdır. Siyasilerden bazıları ile, Mafya ve mafya nenen kimseleri takip ve yakalamakla görevli kamunun güvenlik örgütlerinde görevli bazı kişiler el ve işbirliği içine girmek suretiyle,haksız kazanç elde ettiklerine dair yayınlar, haberler yayılmış ve bu yüzden de soruşturmalar açılmıştır. Bu kişiler amaçlarına varmak içinde pek çok hukuk dışı eylemler gerçekleştirmişlerdir. Davacının da adı, bu siyasiler arasında geçmektedir. Hatta siyasiler arasındaki konumu da,onun ön plana çıkarılması sonucunu doğurmaktadır. Ülkenin Başbakanıdır. Aynı davacının malvarlığı konusunda, pek çok spekülasyonlar yapılmaktadır. Davacıda, mafya içinde yer almış bir kişinin yaptıklarına verdiği beyanatlarla ; kişiye sahip çıkmıştır. Ayrıca davacının, malvarlığının gerçek kaynağını açıklıyamadığı ve bu konudaki hesabı veremediği kanaati yaygın bir hale gelmiştir.
Tüm bunlar davacının malvarlığının kaynağının karanlık ilişkiler sonucu elde edilmiş olabileceğini, bununda, çete-mafya ilişkisi ile olanaklı olunabileceğini düşünen davalı bu açıklamayı yapmıştır. Davacının malvarlığının kaynağını açıklamaktan ısrarla kaçması, yaptığ açıklamalarında doyurucu olmaması ister istemez, bu tür soruların akla gelmesini haklı göstermektedir. Davacı siyasi kişiliği bulunan ve topluma örnek olması gereken bir kimsedir. Her yönüyle kendini topluma sunmuş ve hukuk kuralları içinde kalmak koşulu ile topluma hizmeti amaçlamakla görev yapan bir kimse konumundadır. Geçmişi ve geleceği ile gerçek yönünü, niyetini,çabasını amacını açık biçimde topluma sunmakla yükümlüdür.
Davacı böyle davranmayınca, toplumun her kesiminden basından kuşkuların ortaya çıkması doğaldır. İşte davalıda siyasi görevi ve konumu itibariyle bu kuşkusunu ve tesbitlerini belirtmiştir. Yapıları bu belirtmelerde somut olay itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Hukuka aykırılığın olmadığı yerde,kişilik haklarına saldırıdanda söz
edilemez .
Daire çoğunluğunun bozma ilamından da bu sonuca varmak olasıdır. Şöyle ki ,davacı bir başbakandır. Davalının yaptığı açıklamalarda kişilik haklarına ağır bir saldırı olduğu açık iken, davacı yararına hükmedilen tazminat miktarı 750.000.000 (Yediyüzellimilyon) liradır. Daire çoğunluğu bunu çok görmekle açıklamaların doğruluğunu kabul etmiş bulunmaktadır. Yoksa bu konumdaki bir kişi için paranın bu günkü alım gücü gözetildiğinde, fazla olmadığı açıktır.
Açıkladığım nedenlerden dolayı, davalının yaptığı açıklamalarda, davacının konumu itibariyle saldırı bulunmadığı kanaatindeyim. Dava reddedilmek üzere kararın bozulması gerektiği düşüncesindeyim .Bu nedenle çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum. 8/10/1998