 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/8575
Karar no : 1996/670
Tarih : 30.01.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün (...) temyiz edilmesi üzerine (...) gereği konuşuldu:
KARAR : Dava yargı kararını yerine getirmeyen davalının kişisel kusuruna dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Davacı, TRT Kurumunda görevli personel iken, 3517 sayılı yasa ile bu Kuruma ait Radyo ve Televizyon Verici İstasyonlarının personeli ile birlikte PTT Genel Müdürlüğüne devredilmesi üzerine, PTT genel Müdürlüğünde çalışmaya başlamıştır. 3517 sayılı yasanın devre ilişkin maddelerinin Anayasa Mahkemesinin 18.5.1990 tarihli kararı ile iptali üzerine davacı TRT Kurumuna geri dönmek için Kuruma müracaatta bulunmuş, ancak bu talebi red edilmiştir. Davacı, TRT Genel Müdürlüğünün bu istemin reddi şeklinde tesis ettiği işlemin iptali için idari yargıda dava açmış, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 2.12.1991 tarihli kesinleşen kararı ile "dava konusu işlemin iptaline, başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı tüm parasal haklarının davalı idareden yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine" karar vermiştir. Davacı vekili aracılığı ile TRT Genel Müdürlüğüne bu kararın uygulanması talebi ile 25.12.1991 tarihinde dilekçe ile başvurulmuş, ancak Kurum Genel Müdürü olan davalı K. Aydın Erdem tarafından mahkeme kararına uyulmadığı gibi cevap dahi verilmediğini vurgulayarak davalı Genel Müdürün mahkeme kararını uygulamamakla kişisel kusuru olduğunu ileri sürerek 50.000.000.-TL. manevi tazminatın yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.
2709 sayılı TC Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmü öngörülmüş ve yine 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanununun 28. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de "Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, en geç altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur" hükmüne yer verilmiştir. Yargı kararını uygulamayan kamu görevlisinin hangi koşullarla sorumluluğu yönüne gidileceği, diğer bir deyimle kişisel kusurun hangi hallerde gerçekleşeceği üzerinde durmakta yarar vardır. Kişisel kusur "İdare ajanının kamu görevini yerine getirirken idare fonksiyonu, kamu görev gerek ve koşullarına aykırı ve yabancı olan, bu nedenle idareye atıf ve isnat olunamayan, doğrudan doğruya ajanın şahsına isnat olunan ve kişisel sorumluluğunu gerektiren tutum ve davranışı" olarak tanımlanmaktadır. İdare ajanının ızrar kastıyla, garez, kin, husumet, kıskançlık, intikam ve benzeri duyguların etkisi altında yaptığı işlem ve eylemlerde kişisel kusurun bulunduğu kuşkusuzdur. Anayasa kuralları, buyurucu ve bağlayıcı temel hukuk kurallarıdır. Mahkeme kararların geciktirilmeden yerine getirilmesi zorunludur. Bir kurumun genel müdürünün veya mahkeme kararını uygulama durumunda bulunan diğer kamu görevlilerinin yukarıda açıklanan yasal kuralları bilmedikleri ileri sürülmez. Öyle ise; açık, kesin ve emredici yasa kurallarına bilerek aykırı davranışta kişisel kusur kabul edilmek gerekir. Bu nedenle idari mahkemece verilen iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının kararları uygulamayan kamu görevlisinin zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garez, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket edip etmediğinin araştırılmasına gerek bulunmadığının kabulü gerekir.
İnceleme konusu olan olayda, 3517 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine, davacının yeniden göreve başlamasını imkansızlık nedeniyle reddeden TRT Kurumunun bu işlemi idari yargı kararı ile iptal edildiğine göre, artık anılan Kurumca yapılacak başka bir seçenek bulunmamaktadır. Bu cümleden olarak kurumun görevi yargı kararını uygulamaktan ibarettir. Bundan dolayıdır ki Kurum, imkansızlıktan söz ederek Anayasanın 138 ve 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanununun 28. maddesini gözardı edemez. Somut olayda davalının Kurumda işe başlatılmasının zorunlu olduğuna, imkansızlık nedeniyle red talebinin iptaline ilişkin bulunan idari yargının 14.6.1991 günlü kararını uygulamayan davalı sorumludur.
Bundan dolayı davalının kişisel kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, göreve iade konusunun hukuki boşluk ve imkansızlık nedeniyle yapılamadığı, davalının bir kusur ve ihtimali bulunmadığı, irade ve yetkisi dışında olan bir istemin yerine getirilmemesinden sorumlu olamayacağından bahisle davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Mahkemece yapılacak iş, BK 41 ve 49. maddelerindeki zarar unsurunun oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA. (30.01.1996)