 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas no : 1994/8758
Karar no : 1995/4355
Tarih : 23.5.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
· ATATÜRK'E BASIN YOLUYLA HAKARET
· MANEVİ TAZMİNAT
· DAVACININ AKTİF HUSUMET EHLİYETİ VARDIR
^ Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hüküm davacı Erden K... tarafından her ne kadar duruşma istekli olarak temyiz edilmiş ise de HUMK'nun 3156 sayılı kanunla değişik 438. maddesinin birinci fıkrası ve ek 2. maddesi hükümlerince duruşma isteğinin reddine ve incelemenin kağıtlar üzerinde yapılmasına oybirliğiyle karar verildikten temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği konuşuldu:
Davacı, davalının bir kısım milletvekili ile birlikte Atatürk'e suikast planı yapanların itibarlarının geri verilmesini sağlamak amacı ile TBMM'ne önerge verdiğini, davalının bu önergeden sonra 24 . 2 . 1994 ' deki basın toplantısında "Selanikli biri benim atam olamaz. Ben veled-i zina değilim; (benim babam Batumlu Mustafa Kemal) kendini kanunla Türk atası ilan etti" biçiminde sözler söylediğini basın organlarından öğrendiğini; böyle bir davranışın kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu bildirerek davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını; kınanmasını ve kınamanın yayın yoluyla duyurulmasını istemiştir.
Davalı, basın organlarında görülen yayının doğruyu yansıtmadığını; belirtilen sözleri söylemediğini; o nedenle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacıyla Atatürk arasında nesep bağı bulunmaması ve yansıma yoluyla kişilik haklarının zedelenmesi dolayısıyla davalının sorumlu tutulmaması ilkesi gereğince dava reddedilmiştir.
Oysa, ileri sürülen sözlerin davalıya ait olduğunun benimsenmesi durumunda matufiyet iki yönlü gerçekleşmiş olur. Birincisi, doğrudan kişilik haklarına saldırıdır: Atatürk'ü benimsemek zina ürünü olma gibi yorumlanmıştır. Toplum için söylenen sözler bakımından bireylerin dava açamamaları, o toplumun küme niteliğiyle ilgilidir. Olayda büyük Türk Ulusu ve onun bireyi olma söz konusudur. İkincisi, Atatürk'e yönelen sözler dolayısıyla kişilik haklarına saldırıdır. Atatürk'ün doğum yerinin Selanik olması ve kendisini kanunla Ata ilan etmesi, küçültücü bir olgu olarak ele alınmıştır.
Anayasa'nın 176. maddesi gereğince başlangıç kısmı, Anayasa metni kapsamındadır. Başlangıç kısmının üç, on ve onbirinci paragrafları şöyledir: Anayasa, "Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda; anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, Türk Milleti tarafından, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet ve sevgisine emanet ve tevdi olunur."
Anayasa, bayrakta olduğu gibi Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyetindeki yerini belirlemiş; Türk evladı ile bağlantısını muş ve O ' na karşı görevlerini ise vatan ve millet sevgisine manet etmiştir. Böylece Anayasal bağlantıyla ve yukarıda açıklanan nedenle davacı, Atatürk konusunda aktif husumet ehliyetine sahip olmaktadır, öyleyse isteği incelenmelidir.
Yerel mahkemece, bu düzenleniş ve doğrudan davacının kişilik haklarına saldırının varlığı gözetilmeksizin davanın, aktif husumet yokluğu nedeni ile reddedilmiş olması, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, gösterilen nedenlerle ve oyçokluğuyla BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine23.5.1995gününde karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava, Borçlar Kanununun 49/1. maddesi uyarınca manevi tazminat ile aynı maddenin son fıkrasına göre de tecavüzün kınanmasına karar verilerek bu kararın görsel ve yazılı basın yolu ile ilanı istemlerine ilişkindir.
Dava dilekçesinde, davada dayanılan nedenler gayet net ve veciz bir şekilde açıklanmıştır.