 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas no : 1994/7123
Karar no : 1995/4356
Tarih : 23.5.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 3.000.000 lira manevi tazminatın 19.8.1993 olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsile n alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından her ne kadar duruşma istekli olarak temyiz edilmiş ise de HUMK'nun 3156 sayılı kanunlar değişik 438. maddesinin 1. fıkrası ve ek 2.maddesi hükümlerince duruşma isteğinin reddine ve incelemenin kağıtlar üzerinden yapılmasına oybirliğiyle karat' verildikten temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği konuşuldu:
Milas ilçesi Güllük beldesinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti belde başkanı olduğu anlaşılan davacı, davalı Engin A... ile haber müdürü davalı Orhan D...'nun 19.8.1993 günü İnter-Star diye bilinen yayın kuruluşunda saat 19.30 haberlerinde yaptıkları yayın ile siyasi partisine ve mensuplarına haksız tecavüz ve hakaret nedeniyle 5.000.000 lira manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsile n tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; davalılar vekili, davanın aktif husumet nedeniyle reddi gerektiğini, davalı Orhan D...'ya husumet düşmeyeceğini ve yayının hukuka aykırı olmadığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuş; mahkemece, bilirkişi görüşü de benimsenerek, davacının da mensubu bulunduğu siyasi partiye haksız ve hukuka aykırı şekilde saldırılması nedeniyle davacının manevi tazminat isteme hakkı doğduğu kabul edilmiş ve 3 milyon lir,a manevi tazminatın olay tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
HUMK'nun 2494 sayılı Kanunla değişik 2/5. maddesine göre, mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (c.1) Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez (c.2) . Uyuşmazlık konusu hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebilecek nitelikte olmakla, mahkemece, bilirkişi görüşüne başvurulmuş ve bilirkişi raporundaki görüşün hükme dayanak yapılmış bulunulması usule aykırıdır.
Davaya konu görsel yayınla ilgili ve davalılardan Engin A...'ın yaptığı anlaşılan yorum metni incelendiğinde görülmektedir ki; yorum (Konumuz Ergun ve arkadaşları, daha doğrusu sosyal hırsızlar .....) cümlesiyle başlamaktadır. Başka bir anlatımla, İSKİ
olayı ele alınarak yorumun hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu vesileyle SHP'y i sosyal hırsızlara çeviren utanmazlar...... Bilirsiniz bunların iki hobisi var. Biri hırsızlık, diğeri kurultay yapmak.... denilmek suretiyle SHP de hedef alınmıştır. Yorum metninde,
mensubu bulunduğu siyasi parti dışında, davacı ile ilgili bir saldırı güz konusu değildir.
Davacının, mensubu bulunduğu bir siyasi partiye yapılan saldırı nedeniyle üzülmesi ve bu saldırıyı kendi kişilik hakkına yapılmış olarak görmesi doğaldır. Bu nedenle, haksız eylem ile bundan ileri geldiği davacı tarafından ileri sürülen zarar arasında mantık bakımından da bir bağlantı olabilir. Ne var ki, bir zararın tazminat borcunun doğumuna yol açabilmesi için zarar ile bunu doğuran eyle in arasında yalnız mantık bakımından değil, fakat hukuk bakımından da bir bağlantının bulunmasında zorunluluk vardır. Hukuk düzeni, herhangi bir eylemden meydana gelen bütün zararların değil, fakat söz konusu eylem ile hukuk bakımından bağlantı halinde bulunan zararların giderilmesini uygun görmektedir. Zarar verici eylem ile zarar arasındaki bağlantıya illiyet bağı denilmektedir. Bugün Türk İsviçre Hukukunda uygun illiyet bağı teorisi benimsenmiştir. Uygun illiyet bağı teorisiyle, bir davranış veya olayın, meydana getirdiği zararlı sonuçlardan hangisinin, ne ölçüde zarar verenin sorumluluk alanına girdiğini tespite yarayan objektif ölçüler konulmuştur. Uygun illiyet teorisi, j faili, ilke olarak yalnız olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine uygun olan sonuçlardan sorumlu tutar ve iki fonksiyonu vardır: Bunlar, sorumluluğu kurma fonksiyonu ile sorumluluğu sınırlama fonksiyonudur.
Uygun illiyet bağı teorisiyle ilgili açıklanan ilkeler gözönünde tutulduğunda, davacının manevi üzüntüsü (zararı) ile davaya konu haksız eylem arasında, hukuk düzeni açısından değil, mantık bakımından bir bağlantı söz konusu olabilir. Aksinin kabulü halinde ise, saldırıya uğrayan siyasi partiye (tüzel kişiye) mensup hor gerçek kişiye manevi tazminat davası açma hakkını tanıma gibi bir sonuç hasıl olur ki, bu durumda haksız eylem faili altından kalkamayacağı çok ağır bir tazminat borcu altına girer ve bu da hukuken kabul edilebilecek bir sonuç olamaz. Çünkü hukukta ifrat büyük haksızlıklar yaratır.
Öte yandan, davaya konu olay nedeniyle; kişilik hakkına saldırıda bulunulan SHP tarafından Ankara Asliye 8. Hukuk Mahkemesine açılan manevi tazminat davası sonunda,, mahkemece, iki milyar lira manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte
davalı yandan alınıp davacı siyasi partiye verilmesine karar verilmiş ve mahkemenin kararı Dairemizin 23.5.1995 gün ve 157/4357 sayılı ilamı ile onanmıştır. Bu düzeyde bir manevi tazminatın Dairece uygun görülmesi, bir bakıma o siyasi partiye mensup olan gerçek kişilerin manen tatmini amacına da yöneliktir.
Yukarıda yazılı maddi ve hukuki olgular ve özellikle davaya konu yayın ile davacının şahsının hedef alınmamış olması karşısında davanın aktif husumet nedeniyle reddedilmemiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı yanın öteki temyiz itirazlarının şimdiden incelenmesine gerek bulunmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23.5.1995 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Davacı, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuş, bu istem kısmen kabul edilmiştir.
Kararın davalı tarafından temyizi üzerine, dairece oyçokluğu ile bozulmuştur. Bozma kararındaki gerekçeye katılamıyorum. Şöyle ki;
Dava, BK.nun 49. maddesi uyarınca manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı Orhan D...'nun haber müdürlüğünü yaptığı TV yayınında diğer davalı Engin A..., SHP'yi kastederek, "... acaba bu gün seçim yapılsa SHP'yi sosyal hırsızlar partisine çeviren utanmazlara yüzde kaç oy çıkacak. Bunların başlıca iki hobisi var. Biri hırsızlık, diğeri kurultay yapmak... Bu adamların solcu molcu değil, düpedüz hırsız olduğunu yıllarca söyledim..." gibi sözler kullandığı tartışmasızdır .
Davacı da eldeki dava ile, SHP de belde başkanı olduğunu, bu haberle kişilik haklarının saldırıya uğradığını iddia etmiştir.
Yukarıya aktarılan sözlerden de anlaşılacağı üzere haberde; SHP lilerin hırsız olduğunu, utanmaz olduğunu ifade etmiştir. Şu sözlerden tüm SHP ye oy veren veya kendi düşüncesi ile özdeşleştiren herkesin kişilik haklarının saldırıya uğradığı söylenebilir. Ne var ki hukuk düzeni, herhangi bir fiilden meydana gelen tüm zararları değil, söz konusu fiil ile zarar arasın da hukuka uygun bağlantısı bulunan zararların giderilmesini uygun görmektedir. Sorumluluk hukuku açısından uygun illiyet bağı teorisi ile hukuka aykırılık bağı teorisi faili, ilke olarak yalnız olayların normal akışına ve yaşam tecrübelerine uygun olan sonuçlardan sorumlu tutmaktadır. Böylece hem sorumluluğun varlığı ve hem de sınırları belirlenmiş olmaktadır. Ancak, bu da kafi gelmemekte ve ayrıca illiyet bağı yanında hukuka aykırılık bağıda sorumluluk için gerekli görülmektedir. Gerçektende, sorumluluğu doğuran davranış veya olayda uygun illiyet bağı yanında, birde ihlal edilen normun koruma amacı alanı içinde bulunması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, bir davranış salt hukuka aykırı olsa bile, bundan doğan zararlı sonuçlar, ihlal edilen normun koruma alanı içine girmiyorsa, hukuka aykırılık bağı mevcut olmadığı için sorumluluk gerekmez.
Yukarıya aktarılan ilkelere göre, davalıların eylemi bir partiye mensup olanları hedef aldığı ve onları küçük düşürdüğü, kullandığı nitelendirmeyide kanıtlamadığı sabittir. Bu haliyle davranırın hukuka aykırı olduğu tartışmasızdır. Tartışılması gereken, illiyet bağının mevcut olup olmamasından kaynaklanmaktadır.
Davacı hakaret edilen partide yöneticidir. Davalı da bu parti mensupları için hırsız ve utanmaz sıfatını kullanmıştır. Olayların normal akışına ve yaşam kurallarına uygun olan sonuçlara göre davacının kişilik haklarının doğrudan doğruya zarara uğradığı kabul edilmelidir. Burada yansıma yoluyla bir zarar söz konusu değildir.
Aslında, bu tür uyuşmazlıklarda, zarar görenin olay karşısındaki durumu zarar verenin amacı gözönünde tutularak, davalı eyleminin hukuka aykırılığı saptandıktan sonra BK.nun 49. maddesinin son fıkrası uyarınca hüküm kurulması hukuk düzenine ve yasal düzenlemeye daha uygun bulunmaktadır. Böylece bir yargı kararı ile hem hukuka aykırılık saptanmış olmakta ve nemde, bu tür olaylarda pekçok kişinin zarar görebileceği bundan dolayı da dava açabileceği, davalının sorumlu tutulacağı tazminat miktarının çokluğu nedeniyle mahkeme kararlarının etkisiz kalabileceği varsayımı önlenmiş olacaktır. Ne var ki, somut olayda mahkeme tercihini tazminat olarak belirlemiştir. Bu nedenle verilen karar hukuka ve yasaya uygundur. Bundan dolayıda çoğunluğun bozma düşüncesine katılamamaktayım. Kararın onanması gerektiği kanaatindeyim.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Televizyon gibi, etkisi yurt sınırlarını aşan, her seviyedeki kişiye hitabeden, özel bir gayret ve masraf ger ekmek s izin izlenebilen yayınlar vasıtasıyla yapılan eylemlerde, bu yayınlarda rolü bulunanların özel maksatlarından da öteye o yayınları izleyenlerin verecekleri anlam önem kazanır. Bu özellik nedeniyle, yayını hazırlayanların daha özenli hareket etmeleri kaçınılmaz bir beklentiyi oluşturur. Davaya konu televizyon yayınını, yapılış biçimi ve kullanılan sözcüklerin parti hükmi şahsiyetini hedef aldığı mensuplarını etkilemediğini düşünmek mümkün değildir. özellikle davacının mensup olduğu partinin Milas İlçesi Güllük Belde Başkanı seviyesinde suçlanan partili olduğuda düşünüldüğünde doğrudan doğruya (aktif husumet) dava hakkının varlığını kabul etmek gerekir. Bu nedenleri Dairemizin parti hükmi şahsiyeti dışındaki özel şahısların dava hakkı bulunmadığına dair görüşüne katılamıyorum.