 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas no : 1994/6256
Karar no : 1995/2596
Tarih : 27.03.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün davacılar avukatı tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davacılar adlarına Avukat Dinçer Söğütlü ile diğer taraftan davalı şirket adına Avukat Kerim Akman'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacılar, davalının imal ettiği tüpün patlaması sonucu destekleri Zübeyde'nin öldüğünü, bir kısım davacıların da ayrıca yaralandıklarını belirterek, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
Mahkemece davalının kusurunun olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, hukuki nedeni itibariyle imalatçının sorumluluğu esas alınarak açılmıştır. İmalatçı, bir malı imal eden ve piyasaya süren kimsedir. İmalatçının sorumluluğu, BK.nun genel ilkesi uyarınca, bir kusur sorumluluğudur. Ne var ki sorumluluğun dayanakları uygulanmaması gerekmektedir. Şöyle ki; imalatçı faaliyeti dolayasıyla hukukun gerekli kıldığı ve alınmasını imalatçıdan beklenebilir bulduğu bütün özeni göstermekle yükümlüdür. Görüldüğü üzere BK.nun 41. maddesini bu şekilde yorumlamak mümkün değildi. Bu da imalatçının yaptığı işin kapsamından kaynaklanmakta ve hukukun yazılı olmayan kurallarından biri olarak, tehlikeli bir durum yaratan veya onu sürdüren bir kimsenin önleyici tedbirleri almak zorunda olduğu ilkesinin bir sonucudur. Bu hususta hareketsiz kalmada hukuka aykırıdır. Hatta başkaları için tehlikeli durum yaratan, üçnücü kişileri zarardan korumak için gerekli önlemleri almaya zorlayan genel bir özen kuralının da sonucudur. İşte sorun bu özenin gösterilip gösterilmediğinde toplanmaktadır. Özen objektif olarak belirlenir. Diğer bir anlatımla kişinin belli bir standatta olması kabul edilir. Ne var ki bu ölçünün mutlaka tüm insanlar için aynı olması ve kati biçimde uygulanması zorunlu değildir. Her somut olayın özelliğine göre özenin bunun sonucunda da kusurun varlığı saptanmalıdır. Bundan dolayıdır ki imalatçının sorumluluğu saptanırken, ondan beklenen özenin, bir kazı yapan işçiden beklenen özenle aynı olmamalıdır. İmalatçının daha yüksek bir özen yükümlülüğü vardır. Bunun nedenide, imalatçının yaptığı işin özelliğine göre, büyük tehlike yaratmasıdır. işte imalatçıdan yüksek özen beklemenin nedeni, "tehlikeyi uzaklaştırması" ilkesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenlede imalatçı, tehlikeyi uzaklaştırmak için gerekli ve akla gelen ve gelebilecek olan her türlü önlemi almalıdır. Bunun sonucu olarak imalatçı bilim ve tekniğin gerekli kıldığı son durumu gözetecektir. Üretilen malın özelliğine ve yarattığı tehlikeye göre önlemler daha da arttırılacaktır. O mamülü kullananın bilgisiz ve tecrübesiz olabileceği ihtimali varsa, imalatçının özen yükümlülüğüde buna göre artmış olacaktır.
Açıklanan bu ilkeler gözetildiğinde, zarar görenin BK.nun 41. maddesinde ifade edildiği üzere, zarar verenin kusurunu kanıtlamadaki yükümlülüğünün hafiflediği sonucuna varabiliriz. İmalat işinin çok komplike olması nedeniylede, zaten zarar görenin bazı hususları kanıtlaması imkansız olacaktır. Bundan dolayıdır ki, fiili karinenin ispat yerine geçmesi kabul edilmelidir. Zararın imal edilen şeyin kullanımından kaynaklanmadığını imalatçı kanıtlıyacaktır. Bu husus Alman Mahkemelerince de kabul edilmiş bulunmaktadır (Bilge Öztan İmalatçının Sorumluluğu Ank/1982 Sayfa :221)
Somut olayda, davacıların desteği Zübeyde Mutlu ile diğer davacılar züleyha, kudret, Mehtap ve Döndü Mutlu'nun davalının imal ettiği tüpü satıcı bayiinden aldıkları, tüpün başlığının değişimi sırasında patladığı, bunun sonunda Zübeyde Mutlu'nun öldüğü, diğer davacılarında ağır biçimde yaralandıkları görülmüştür. Olayın meydana gelmesindeki etkenin, tüpteki teknik arızadan kaynaklandığı bilirkişi kurulundan alınan 9.9.1992 günlü raporda da ayrıntıları gösterilmek suretiyle davalının tam kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Davalının ısrarla ileri sürdüğü, tüpün başka dolum tesisinde doldurulduğu savunmasıda, iddia edilen dolum tesislerince doldurulmadığı, tesisin yetkilisi tarafından belirtilmiştir. Kaldık ki, başka dolum tesisinde doldurulmuş olsa dahi, bu, davalıyı sorumluluktan kurtarmaz. Davalı, yaptığı işin yarattığı tehlikeyi gözeterek, başka tesiste doldurulmayacak nitelikte tüp imal etmek zorundadır. Ne var ki mahkeme tüm bu yönleri gözetmeden, dosya ve olayın özelliği ile bağdaşmayan 26.11.1990 tarihli raporu esas olarak, istemin reddine karar vermiştir.
Belirtilen yönler gözetilerek davalı imalatçının sorumlu olduğu kabul edilmek ve davacıların uğradığı zarar miktarı belirlenerek hüküm altına alınmak gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve davacılar yararına takdir edilen 750.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıya yükletilmesine ve temyiz eden davacılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.3.1995 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE
Olağan sebep sorumluluğu hallerini düzenleyen BK. 55,56,58 ve MK. 320 ve 656. maddeleri, sorumlu kişiye, sorumluluğun kaynaklandığı kişi veya şey üzerinde bir denetim ya da gözetim ödevi yüklemiştir. Sebep sorumluluğunun ikinci bir türü olan tehlike sorumluluğunda ise sorumluluk koşulları, sorumlu aleyhine ağırlaştırılmıştır. İşletme veya faaliyet ya da nesneye özgün tipik tehlikeninin gerçekleşmesiyle sorumluluk doğar. Hukukumuzun kaynağını oluşturan ülkelerde demiryolu, gemi, posta, sivil hava aracı, motorlu araç, atom tesisi, elektrik, gaz, patlayıcı madde üreten, depolayan veya kullanan tesis ve işletmelerin işleticileriyle sahiplerinin bu tür sorumlulukları yasalarla belirlenmiştir. Ülkemizde ise yasal düzenleme, motorlu ve sivil hava araçlarını işletenlerle askeri manevra ve atışlar nedeni ile Devletin sorumluluğunda duralamış, ötesi için yasa koyucu gecikmede kalmıştır. Şu durum karşısında gecikme, MK'nun ilk maddesi uyarınca doldurulmalıdır. Somut olay, tüpgaz imalatçısıyla ilgilidir. Tüpgazı muhafaza dene tüp, belirli süreçte miadını doldurduktan sonra tehlikeli duruma geçer. Belli bir depozito ile kullanıcıya bırakılan tüpün belirli zamanlarda kontrolü ve bakımındaki savsama da tehlike oluşturur. Mülkiyet, imalatçıda olduğuna göre BK'nun 58. maddesinden hareketle davalının sorumluluğu özen eksikliğine bağlanmalıdır. Başkalarının tüpü doldurma ve piyasaya sürme olanağını bulabilmeleri, özen borcunun yerine getirilmemesinin sonucudur. Öyleyse bu gibi durumlarda imalatçı sorumlu tutulmalıdır. Karar, bu nedenle bozulmalıdır.
KARŞI OY YAZISI
Her ne kadar davaya konu tüpün davalı şirkete ait olduğu belirgin ise de; tüpün davalı şirketin bayii olmayan kişi tarafından başka bir müesseseye doldurtulmuş olduğunun anlaşılması ve dolum işinin davalı şirketçe denetlenmesinin mümkün bulunmaması, davalı şirketin sorumluluğunun Borçlar Kanununun 58. maddesine değil 41. maddesine dayanması, toplanan delillere göre davaya konu olayda davalı şirketin kusurlu olduğunu kabulün mümkün bulunmaması karşısında, mahkemece davanın reddi isabetli ve kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan; yüksek çoğunluğun bozma kararına katılamıyoruz.