Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E. 1993/3762
K. 1993/15152
T. 23.12.1993

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
BASININ GÖREVİ
KAMU YARARI
 
KARAR ÖZETİ Devlet yönetiminde meydana gelecek usulsüz ve devlet politikasına uygun düşmeyen işleri kamuoyuna duyurmak ve bu yolda tartışmaları başlatmak basının görevleri arasındadır. Davacı tamamen kendi iradesiyle yarattığı bu ortamın basın yolu ile eleştirilmesine katlanmak zorundadır. Dava konusu olan yazı gerçek olaylara dayandığından böyle bir olayın basın yolu ile kamuoyu önünde tartışılmasında kamu yararı vardır. Yayında, konunun duyarlığına denk düşen uygun araçlar kullanıldığından davanın reddi gerekir.
(5680 s. Basın K. m. 16) (818 s. BK. m. 47)
(743 s. MK. m. 24)
 
Taraflar arasındaki yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunulmaktan doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 10.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan müteselsilen alınarak davacıya Ödenmesine, fazla istemin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
 
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini isteğine ilişkindir. Davaya konu yayın Gazetesi'nin 21.3.1992 günlü nüshasında yapılmıştır. (S)'nin yaptığını Rumlar yapmadı) başlığı ile yapılan yayında Bakanı (F.S.)'nin desteğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki tarihi Buğday Camii'nin Tiyatro Salonu haline dönüştürüleceğini, bu kararın halk tarafından büyük tepkiyle karşılandığını, artık minberin yerinde çıplakların gösteri yapacağı ve namaz yerine içkili toplantılar düzenleneceğini, bu davranışlara, Rumlar da dahil hiç bir gaynmüs11m devletin bile cesaret edemediğini, amaç dışı kullanıma açılan camilerin eski haline getirilmesi gerektiği) yazılmıştır.
 
Dava konusu olayda sağlıklı bir nitelendirme yapabilmek için, Öncelikle davaya konu olan haber ve olguların bilinmesi ve tartışılması zorunludur. Davacının başında bulunduğu Bakanlığı'nın 14.10.1992 tarihli yazısından, KKTC Gazi Magosa'daki Buğday Camii'nin tiyatro binasına dönüştürülmesi konusunun, KKTC (E.S.)' nın Türkiye Cumhuriyeti Bakanlığı'nın daveti üzerine 25.2.1992 tarihinde Türkiye'yi ziyareti esnasında misafir bakanın talebi üzerine davacı Bakanı (D.F.S.) ile görüşüldüğü ve bu konuda mutabakat sağlandığı, ancak bu mutabakatın herhangi bir protokol veya anlaşmaya dercedilmediği anlaşılmaktadır. Bu ziyaret sırasında iki devlet bakanları arasında imzalanan mutabakat tutanağının tetkikinden, Türkiye Cumhuriyeti'nin anlaşmaya varılan hususlarda KKTC'ne gerek uzman temin, etmek, gerekse mali kaynak sağlamak suretiyle destek verdiği anlaşılmaktadır. KKTC'deki Buğday Camii'nin tiyatro binasına dönüştürülmesi hususunda iki  bakanı arasında görüşülerek anlaşmaya varıldığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC. arasındaki bugüne kadar gelişen ilişkilerin ve iki bakan arasında imzalanan tutanağın da birarada değerlendirilmesinden anlaşmaya varılan bu konuda da Türkiye Cumhuriyeti'nin KKTC'ne mali destek sağlayacağından şüphe yoktur. Aslında bağımsız bir devlet olan KKTC.' i  Bakanının Türkiye Cumhuriyeti Bakanı ile bu konuda mutabakat sağlamasından amaç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden mali destek sağlamaktır. Diğer yandan, hangi dine mensup olursa olsunlar insanlar gerek kendi, gerekse başka dine mensup olan insanların ibadet ettikleri yerlere saygı gösterirler. Savaşlarda dahi ibadethanelere yapılan saldırılar bir insanlık suçu olarak kabul edilir. Bu anlayışın sonucudur ki kendi kilisesine başı açık ve ayakkabısı ile giren bir Hıristiyan, camiiye girerken İslam kurallarına uyarak ayakkabılarını çıkarır, kadınsa başını örter. Nüfusumuzun yüzde doksandokuzu İslam Dini'ne mensuptur. İslam Dini'nde camii Allah'ın evi kabul edilen kutsal bir yerdir. Diğer dinlere mensup insanların kendi ibadethanelerine - gösterdiği saygı ve hassasiyeti Müslamanlar' da ibadethaneleri olan camiilere gösterirler. Bir zamanlar Osmanlı hakimiyetinde bulununan bir kısım Avrupa toprakları bugün dini Hıristiyan olan Avrupa Devletlerinin idaresinde olmasına rağmen, müslümanların bu konuda duydukları hassasiyet nedeniyle gerek gösterecekleri tepkiden çekinilerek, gerekse ibadet edilen yerlerle ilgili oluşan bu ortak insanlık değerinden ötürü başka bir amaca yönelik olarak kullanılmamış, sadece ibadete kapatılmakla yetinilmiştir. ibadete kapatılma ve tamir edilmeyerek yıkıma terkedilme olayı dahi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve halkının tepkilerine sebep olmuştur. Bir dönem tamamı Rum hakimiyetinde bulunan Kıbrıs Adası'nda da durum böyledir. Rumlar, camiilerin amacı dışında kullanılması yolunda bir davranışta bulunamamışlardır. Hal böyle iken, Türkiye Cumhuriyeti. Devletinin  Bakanı olan davacının habere konu olan camiinin tiyatro binasına dönüştürülmesi konusundaki sakıncaları diğer bakana anlatarak uyarması gerekirken, bu konuda görüş birliğine varması eleştirilecek bir davranıştır. Devlet yönetiminde meydana gelecek usulsüz ve devlet politikasına uygun düşmeyen işleri kamuoyuna duyurmak ve bu yolda tartışmaları başlatmak ve yapmak basının görevleri arasındadır. Davacı tamamen kendi iradesiyle yarattığı bu ortamın basın yoluyla eleştirilmesine katlanmak zorundadır. Dava konusu olan yazı gerçek olaylara dayandığından, böyle bir olayın basın yoluyla kamuoyu önünde tartışılmasında kamu yararı vardır. Konu ele alınıp açıklanırken kullanılan sözcüklerde ele alınan konunun gereği olduğu için amaç bakımından olduğu kadar araç bakımından da aşırılıktan sözedelimez. Diğer bir deyişle, yayın da konunun duyarlılığına denk düşen uygun araçlar kullanılmıştır. Tüm bu nedenlerle basının haber verme ve aydınlatma özgürlüğü sınırları içinde kalan yazının hukuka uygun olduğu kabul edilerek davanın reddi gerekirken, kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesi ile kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
 
SONUÇ Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde gen verilmesine, 23.12.1993 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
 
Davacı, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek 250 milyon lira manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
 
Mahkemece, verilen haberde küçültücü, davacıya karşı husumet yaratıcı gibi ifadeler kullanıldığından bahisle istemin kısmen kabulüne hükmedilmiştir.
 
Hüküm, davalı yanca temyiz edilmiştir.
 
Habere konu olan olay, KKTC'de bulunan Buğday Camii binasının aynı ülke Bakanının tiyatro binasına dönüştürülmesi ve bu amaçla maddi yardım talebinin davacı  Bakanınca kabul edilmesine ilişkin bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla, KKTC Bakanı, TC Bakanından, cami olan bir yerin tiyatro binası olarak kullanılması gerektiğini, bu yüzdende TC. Hükümeti'nden davacı Bakanı aracılığı ile maddi yardım talebinde bulunduğunu, bu yardım isteminin davacı bakan tarafından kabul edilmesinin Müslümanlığın dini kuralları ile bağdaşmadığı esasından kaynaklanmaktadır.
 
Dosyada, bu konuda açık delil bulunmamakta ise de, bu husus uyuşmazlık konusu değildir. Yani, davacı Bakanın, KKTC. Hükümeti'nin Bakanının yardım istemini kabul ettiği varsayılmaktadır.
 
İşte bu olgulardan hareket eden davalı yayın organı gazetenin birinci sayfasının en üst başlığında, gazete adının da üstünde, sekiz sütun üzerinde, önce küçük puntolarla "Kıbrıs 'ta tiyatroya dönüştürdüğü Buğday Camii 'nde ibadet yerine çıplaklar gösteri yapacak ve içki içilecek" onun altında yine sekiz sütün üzerinde büyük manşetle "(S.) 'nin yaptığını Rumlar yapmadı" başlığı yer almış, alt yanda da, davacının da desteği ile, "...Buğday Camii'nde artık minberin yerinde çıplaklar gösteri yapacak ve namaz yerine içkili toplantılar düzenlenecek..." sözleri yer almıştır.
 
Anayasanın 28. maddesinde; basının özgür olduğu, sansür edilemeyeceği, Basın Kanununun 2. maddesinde de, "basın serbesttir" sözcükleri yer almıştır. Basına verilen önemin nedeni, kişinin habere ulaşma hakkı ile tanınan iletişim hakkının bir insan hakkı olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun içindir ki bu hak koruma altına alınmıştır.
 
Bu denli geniş işlevi olan ve bir kamu görevi yürüttüğü kabul edilen basının özgür olması tartışılmaz; Ne var ki, bu özgürlükte tüm diğer özgürlükler gibi, sınırsız değildir. Bu özgürlük, mutlak olmayıp nisbidir. Basın özgürlüğünün önüne kişinin, kişilik hakları çıktığında, basın geri çekilmek ve orada durmak zorundadır. Bu husus, MK.nun 24 ve 24/amaddesi ile güvence altına alınmış, yaptırımı açıklanmıştır. Ayrıca, BK.nun 49. maddesinde de, saldırı halinde, manevi tazminat istenebileceği genel bir kural olarak düzenlenmiştir. Şu hususu da belirtelim ki, kişinin kişilik haklarına dokunamama da nisbidir. Olaya ve kişiye göre değişiklik gösterebilir. Haber gerçekse, gerçeklik ölçüsü içinde bu uygun bir dille sınırı aşılmamak suretiyle yayınlanabilir. Bu halde saldırının varlığından söz edilemez, Çünkü, basının görevi doğru olan haberi vermektir.
 
Somut olayda, Müslüman ve bağımsız olan, ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile milli kültür ve bağlılık ilişkileri bulunan bir ülkenin Bakanının ülkesindeki bir caminin tiyatro binasına dönüştürülmesi konusundaki, yardım isteminin davacı bakan tarafından kabul edildiği veya kabul edilir aşamasında bulunduğu anlaşılmaktadır. Burada, TC. Hükümeti'nin bakanının cevabı evet veya hayır olabilir. Onu uyarmak, o devletin bağımsızlığına saygı göstermemek sonucunu doğurabilir. 0 yeri tiyatro binasına dönüştürmek veya dönüştürmemek o ülke yöneticisinin ve politikasının bir tercihidir. Onun sorumluluğunu yükümlenmek o ülke bakanının ve mensubu hükümetin bir sorunudur.
 
Gerçek bu iken, davalı gazetenin yukarıda yazılı olduğu üzere, haberi yansıtması davacı kişiyi kendi ülkesinde din düşmanı, savaş yapmadan masum insanları öldüren Rum halkından daha kötü, zalim, acımasız göstermesi, haberin sınırları içinde kalınarak verildiği kabul edilemez. Bir kişi, bağımsız bir devletin bakanından gelen bir teklifin eleştirisini yapmadı diye, bu kadar ağır bir dille suçlanması, hatta hedef gösterilmesinde haber verme sınırlarının aşıldığı açıktır. Çünkü, davalı yayın organı bu denli ağır olan sözcükleri kullanmadan da aynı haberi duyuma ve etkinligi sağlama olanağını elde edebilirdi. Haberin bir veriliş amacı vardır. İşte bu amaç ve sınır içinde kalınarak verilmelidir. Bu sorumluluğu aşan ve kişinin şeref ve haysiyet ve yaşama hakkını ihlal eden açıklamalar hukuka uygun değildir. Davalı yan, başka ifadeler ve açıklama biçimi ile davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadan, aynı amaca ulaşmak veya onun için daha az zarar verici bir yol seçmek suretiyle haberi verebilirdi. Çünkü, kişilik hakları basın yoluyla ihlal dilenin, kamu yararının zorunlu kıldığından daha fazlasına katlanması ondan istenemez. Bu nedenle, ilgiliye en az zarar verecek açıklama şeklinin seçilmesi gerekir. Aksi halde amaçla araç arasındaki orantıdan söz edilemez. Yayının içeriği doğru olsa bile, haberin veriliş biçimi, o doğrunun dışına çıkarak, aşağılayıcı ve abartılı ise, yayının hukuka aykırılık sınırları içine girdiğinin kabulü gerekir.
 
Somut olayda, orta düzeydeki bir okuyucu nazarında, davacının savunmasız insanları öldüren Rumlar' dan da kötü davrandığı düşünebilir. Çünkü, kullanılan sözcükler haberin yer aldığı sayfa, açıklamanın genişliği, harflerin diziliş biçimi herkesi kolayca bu sonuca götürür. Olayda, davacının bu tür bir yayına muhatap olmasını gerçek ve haklı gösterecek ölçüde bir davranış içinde bulunduğu kabul edilemez. Davalının davranışı, dost bir ülkenin kültür alanındaki bir yardım istemine olumlu yanıt vermekten ibarettir. Tiyatroya dönüştürülmesi düşünülen camii, gerek nüfus itibariyle, gerek yerdeki konumu itibariyle öylece kalması' uygun görülmemiş olabilir. Müslüman bir toplum için camiinin önemi tartışılmaz. Ancak, bunun o an için, artık o amaç için kullanılmayacağı gerçeği karşısında, başka ve yine bir kültür hizmeti olan tiyatro olarak kullanılmasını, dine aykırı bir davranış olarak kabul etmemek gerekir. Camii, toplumun hoş karşılamayacağı, bir kumarhane, bir diskotek gibi işyerine dönüştürülmesi düşünülmemiş ki, davacının bu kadar ağır eleştiriye muhatap olması hoşgörü ile karşılanabilsin.
 
Açıklanan nedenlerle, haberin verilmesinde sınır aşılmak suretiyle, kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilmelidir. Bundan dolayıdır ki, yerel mahkemede, bu esasları gözeterek istemi kısmen kabul etmiştir. Bu takdirde ağır bir hatanın yapıldığı da söylenemez. Bu nedenle çoğunluğun bozma gerekçesine katılamadığımdan kararın onanması gerektiği kanaatindeyim.
 
Bilal KARTAL
Üye
 
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini