 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1990/2867
K: 1991/1729
T: 04.03.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün davacı avukatın tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine (...) dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalıların haksız şikayet nedeniyle kişilik hakkına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek 10.000.000 lira manevi tazminat istemiştir.
Mahkeme, davalıların şikayet hakkını hukuka uygun kullandıklarını kabul ederek isteğin reddine karar vermiştir.
Davalılar davacının kayınbiraderi ve kayınvalidesidir. Aralarında kiracılık ilişkisi bulunmakta ve davacıyı kira bedelinin alındığını gösterir makbuzları sahte olarak düzenlemekten Cumhuriyet Savcılığı'na şikayet etmişlerdir. Hazırlık soruşturması sırasında Adli Tıp Kurulu'ndan alınan rapordan şikayet konusu makbuzlar altındaki imzaların davalılara ait olduğu anlaşılmış ve davacı hakkında takipsizlik kararı verilmiştir; aslında her iki senet altındaki imzaların davalılara ait olduğu basit bir incelemeyle anlaşılacak durumdadır. Bu nedenle davalıların senetlerin altındaki imzaların kendilerine ait olduklarını bildikleri halde davacıyı şikayet ettiklerinin kabulü gerekir. Çünkü "kişilerin kendi imzalarını tanımaları ve bunu kabullenmeleri" hayatın olağan akışına uygun düşer. Başka bir anlatımla kişilerin ilk bakışta ve tüm özellikleriyle kendilerine ait olduğu anlaşılan imzalarının başkaları tarafından benzetilerek atıldığını ileri sürmeleri ihmali aşan kusurlu bir davranıştır. Davalıların şikayet hakkını kullanırken özel olarak aldıkları bir bilirkişi raporuna dayanmış olmaları sonuca etkili değildir. Çünkü imzaların davalılara ait olduğu gerçeği, "şikayet hakkı kullanılırken bir kanıta dayanılması halinde hukuka uygunluk yorumu yapılmasını" önler.
Kural olarak hak arama özgürlüğü kişilere tanınmış anayasal bir haktır. Ancak tüm özgürlüklerde olduğu gibi hak arama özgürlüğü de kullanılırken kişilerin sahip oldukları kişilik hakkına bir saldırı niteliğini almamalıdır. Hak arama özgürlüğünün kişilik hakkıyla karşılaşması halinde sınırının belirlenmesi önemlidir. Bu konuda tam bir ölçü getirilmesi olanağı yoktur. Ancak yerleşmiş Yargıtay inançlarına göre, en azından dolayısıyla da olsa bir veya birkaç kanıta emare dayanılarak kullanılan hak arama özgürlüğünün hukuka uygun sınırları içinde kaldığı kabul edilebilmektedir.
Olayımızda davalıların, en azınddan, tartışılabilen nitelikte kanıta özel olarak alınmış rapora dayandıkları doğrudur. Ancak kendilerine ait olduğu anlaşılan imzaları kontrol etmeden ve davacıya senet verrdiklerini gözardı ederek senetlerin sahte olarak düzenlendiğini ileri sürmeleri açık kusur niteliğindedir ve bu olgu hak arama özgürlüğünün hukuka aykırı kullandığını da gösterir.
O halde mahkemenin olaydaki olguları eksik değerlendirerek davanın reddine karar vermesi yasaya aykırı olup hüküm uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA (...) 4.3.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.