Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1990/2246
K: 1991/1019
T: 14.02.1991

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 3.246.229 liranın 21.1.1989 olay tarihinden itibaren % 30 yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün süresi içinde davalı şirket avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine (...) geregi konuşuldu:
 
  KARAR : Mahkeme, kusurun ve derecesinin belirlenmesi yanında vakıaları da tesbit eden bilirkişi raporunu esas alarak hüküm kurmuştur. Oysa delillerin değerlendirilmesi suretiyle vakıanın belirlenmesi yargılama işlevinin doğal sonucu olup bu görev hakime aittir.
  Diğer taraftan bilirkişi şehiriçi kavşakta 13 m. fren izi bırakarak çarpışan davacı aracının motorlu araçtaki hasar durumunu da gözeterek şehiriçi ve kavşaktaki hız tahdidine uyup uymadığını da tartışmadan değerlendirme yapmıştır.
  Mahkemenin eksik incelemeye dayanarak hüküm kurması bozma nedenidir. Mahkemece yapılacak iş, kavşakta ışıkların yanış durumuna göre geçiş üstünlüğünün hangi tarafa ait olduğunu belirleyip uzman bilirkişi aracılığıyla kusur ve derecesini tesbit ettikten sonra sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir.
 
  SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, (...) 14.2.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
 
  KARŞI OY YAZISI
  Ülkemizde kusurun belirlenmesi ve derecelendirilmesinde yerleşmiş uygulama; bu işlemlerin, tamamen bilirkişilere bırakılması yönündedir. Başka bir anlatımla kusuru ve derecelendirilmesini bilirkişiler değerlendirmekte ve mahkemeler de bunları aynen hükme esas almaktadırlar.
  Kusur "bir irade eksikliği olarak tanımlandığına" ve sonuçlarıyla hukuki bir kavram olduğuna göre sonuçta kusurun var olup olmadığına ve derecelendirilmesine karar verecek olan bilirkişiler değil, hakimlerdir. Ancak kusuru belirlerken olması gereken davranışın ortaya konulmasında teknik ve hakimin bilgisi dışında bulunan kural ve normlar söz konusu ise işte bu noktada hakim bilirkişiden yararlanacaktır ve bilirkişinin görevi bununla sınırlıdır.
  Kusurun derecelendirilmesine gelince: Türk Hukukunda yerleşmiş uygulamaya göre bilirkişiler belirli oranlarla (% 80 - % 20 veya 8/2 - 8/6) somut bir ölçü kullanılmadan tamamen mantık yoluyla kusurun derecesini belirlemektedirler. Halbuki kusurun derecelendirilmesinde hayat deneyleriyle elde edilen ve hukuk öğretisinde kabul edilen ölçüler vardır: Ağır ve hafif kusur tanımları. İşte hakim kusurur belirledikten sonra ağır kusur ve hafif kusur için kabul edilmiş ölçülere göre kusuru değerlendirmesi gerekir. Somut olayda bu yapıldıktan sonra ortada zarar görenin kusuru ve varsa ağır ve hafif kusur ölçülerinden hareketle ve hakkaniyet ölçüleri içinde mahkemece sorumlunun sorumlu tutulacağı oran belirlenip sonucuna göre karar verilmelidir.
  Bugün çağdaş hukuk uygulamasında-karşılaştırmalı hukukta- kusurun belirlenmesi ve derecelendirilmesi- hakimin bilgisi dışında olan teknik kural ve normların belirlenmesi ayrık-tamamen hakimler tarafından yapılmaktadır (KANETİ, İsviçre Federal Mahkeme Kararları C. I S.80 ve 90'daki kararları). Türk Yargı sisteminde de çağdaş uygarlığa erişme ideali sözkonusu olduğuna göre artık bilinçsiz olarak yerleşmiş uygulamaların değiştirilmesi zorunludur. Kökleşmiş uygulama diye hatanın sürdürülmesinin çağdaş uygarlıkla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Ancak yakın bir gelecekte kusurla ilgili uygulamanın değişebileceğine inanmaktayız; nitekim mahkeme kararını bozan daire kararında çoğunluk oybirliğiyle eski yerleşmiş uygulamanın aksine olguların belirlenmesinin hakime ait görev olduğunu kabul etmiştir; bu olumlu bir adımdır. Kusurun belirlenmesi ve derecelendirilmesi bir nitelendirme ve takdir işi olduğuna göre bilirkişiler hangi teknik ölçülere göre kusuru oranlayıp derecelendireceklerdir? Bu soruya cevap verildiği sürece yöntemin hatalı olduğu tartışmasız kabul edilmelidir. Bundan sonra yapılacak iş tamamen bir muhakeme-usa vurma-işidir; bunu da en iyi ve hakkaniyet ölçüleri içinde apacak kişi hakimdir. Yargılama sanatının ustalarının bilirkişiler değil, hakimler olduğu unutulmamalıdır.
  Bu nedenle sayın çoğunluğun bilirkişiye gidilmesi yolundaki görüşüne katılmıyorum.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini