 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/7047
K: 1989/6940
T: 25.09.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Ayşe adına Avukat Fehmi ile Şadan adına Avukat Hami aralarındaki dava hakkında, (Fatih 2. Asliye Hukuk Mahkemesi)nden verilen 2.3.1988 gün ve 1987/574-1988/128 sayılı hükmün Dairenin 20.2.1989 gün ve 1988/9223-1989/1401 sayılı kararı ile bozulmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davalı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 40 ve Yarıtay iç Yönetmeliğinin 18 ve Dairenin 10.1.1989 günlü ilke kararının 8. maddeleri gereğince öncelikle yapılan inceleme sonunda; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava, murisleri tarafından muvazaa yoluyla davalı adına tescil edilen fakat açtıkları dava sonunda muvazaanın tesbitiyle davalıya ait kaydın iptaline karar verilmiş bulunan taşınmazdan davalının elde ettiği kira bedelinden hisseye düşen 800.000 liranın ödetilmesine ilişkindir.
Davalı, iyiniyetli bulunduğunu, mahkemenin iptal kararının kesinleşmesine kadar kendisinin malik sayılacağını bildirmiş davanın reddine talep etmiştir.
Mahkeme davacının, ancak tapunun iptaline ilişkin kararın kesinleştiğin de hak sahibi olabileceğini, bu tarihe kadar herhangi bir talepte bulunamayacağını bildirerek davanın reddine karar vermiştir.
Dairemiz, 20.2.1989 gün ve 1988/9223 esas, 1989/1401 karar numaralı ilamıyla "Mahkemece, davacının pay istediği evrede davalının tapu ile malik olması ve iptalin önceye etkili olmaması nedenine dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir. Oysa davalı bu süre haksız işlemle malik gibi görünmüştür. Tapu iptali davası sonucunda bu konu tesbit edildiğine göre davalı haksız davranışı sonucu davacının alması gereken kira paralarını ona geri vermekle yükümlüdür. O halde Yerel Mahkemece davacının açtığı davanın tenkiz olduğundan vesaireden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirir" gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
Davalı, Yüksek Yargıtya 3. Hukuk Dairesi'nin 7.3.1988 gün 1501/3116 sayılı kararını örnek göstererek karar düzeltme talebinde bulunmaktadır. Gerçekten bir örneği karar düzeltme dilekçesine ekli anılan Yüksek Daire Kararında "Davada, tarafların murisinin mirasçılardan mal kaçırmak kastı ile dava konusu taşınmazı davalıya sattığı ve bu satışın mahkemece iptal edildiği açıklanmış ve iptal davası dosyası da bunu doğrulamıştır. Davalı murisin isteği üzerine ve bunun muvafakatı ile dava konusu taşınmazı işgal ettiğine ve tapu kaydına dayanarak tasarrufunu sürdürdüğüne göre iptal davasının kesinleştiği tarihe kadar davalının bu yeri kötü niyetle işgal ettiği kabul edilemez" ilkelerinin benimsendiği görülmektedir.
Uyuşmazlık, Türk Medeni Kanununun 906,908. maddeleri ile ilgilidir. Davalı iyiniyetli ise, tazminatla yükümlü olmayacak ,suiniyetli ise sorumlu kılınacaktır.
Türk Medeni Kanununun 906. maddesinde öngörülen hüsnüniyet maddedeki "...mevcudiyetine kani olduğu hakkına muvafık surette istifade.." mevcudiyetine kani olduğu hakkına muvafık surette istifade.." sözcüklerinden de anlaşılacağı üzere anılan Kanunun 3. maddesinde düzenlenen subjektif hüsnüniyettir. Diğer deyişle "eğer zilyet" a) gerek intikali yapan kimsenin ehliyet veya salahiyetin de, gerek muamelenin şartlarında, şeyin zilyedliğini kendisene muteber bir şekilde geçirmeye mani bir sebebin bulunduğunu bilmiyorsa ve b) bu bilmeyişi mazur görülebilir mahiyette ise; başka bir ifade ile ahvalü vaziyete göre beklenen ihtimam ve dikkate sarfettiği halde bilemiyecek durumda ise o hüsnüniyetli bir zilyeddir ve MK. m. 906,907'deki hükümlere tabidir". Aksi halde suiniyetli zilyettir (Bkz. Feyzioğlu, Zilyetlikle İadenin Mevzuu ve Şumulü, İst. 1961, Sh. 126,127,131).
O halde, olayda sağlıklı bir sonuca varabilmek için hukuki sebebe istinat etmeyen tescil işleminin mülkiyet hakkını intikal ettirip ettiremeyeceği hususunu ve tapu kaydının iptaline ait mahkeme kararının niteliğini tesbitte zorunluk vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dava konusu olayda davacı murisin ölüm tarihinden sonra davalı tarafından tahsil edilmiş kira bedellerinden hissesine düşeni talep etmektedir. Murisin sağlığındaki zamana ilişkin bir talep yoktur.
Davalı üzerindeki tapu kaydının muvazaa suretiyle tesis edildiği mahkemece kabul edilerek iptal edildiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu iptal nedenine göre davalıyı iyiniyetli kabul etmek mümkün değildir. Kesinleşen iptal kararı bir adli gerçeği ifade edip, bunun aksinin iddia edilmesi hukuk bakımından kabul edilebilir bir iddia niteliği taşıyamaz. Tapu kaydının davalı üzerinde olması, davalının iyiniyetli kabulünü gerektirir bir neden teşkil edemez. Çünkü, gerçekleşen yargı kararına göre, davalı murisle işbirliği yaparak gerçekleşen yargı kararına göre, davalı murisle işbirliği yaparak gerçekte bağış olan işlemi tapuda satış olarak göstermiş, bu suretle davacıya karşı bir haksız fiil işlemiş durumdadır.
Tescil hukuki sebebe bağlı bir işlemdir. Diğer deyişle hukuki sebepten yoksun bir tescildir ve mülkiyetin intikalini sağlamaz. (Bkz. Saymen-Elbir, Türk Eşya Hukuku, İst. 1954, Sh. 194; Oğuzman, Selici, Eşya Hukuku, İst. 1982 Sh.369; Gürsoy-Eren-Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ank. 1978, Sh. 162, 326,381,549). Tapuda malik gözüken davalı aslında gerçek malik olmayıp, tescil hukuki sebepten yoksun bulunduğundan gerçek malik murisin ölüm tarihinden itibaren davacı ve diğer paydaşlardır. Tapuda malik olarak davalının gözükmesi onun hukuki açıdan mülkiyet hakkını kazandığını göstermez.
Tescile sebep teşkil eden akit muteber olmadığı durumlarda mülkiyetin intikal etmeyeceği ve tapunun iptaline ilişkin yargı karalarının beyanı (izhari) bir karar olduğu, inşai nitelikte olmadığı, tashih davasının bir tesbit davası bulunduğu hususu doktrinde de kabul edilmektedir (Bkz. Gürsoy-Eren-Cansel, age. Sh. 333,381, 1050). Bu bakımdan davalının tapusunun iptaline ilişkin karar kesinleştiği tarihe kadar davalıdan herhangi bir talepte bulunulmıyacağı görüşüene de iştirak mümkün değildir.
Olayda bir bedel mukabilinde satış söz konusu olmadığından, satış parası iade edilinceye kadar yararlanma hakkı tanıyan 10.7.1940 gün, 2/77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması da mümkün olmamıştır. Bu nedenle karar tashihi talebinin reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda bildirilen nedenlerle HUMK.nun 440-442. maddelerine uygun bulunmayan davalının karar tashihi talebinin (REDDİNE), ve 5000 lira para cezası ile 7500.-lira red karar harcının karar düzeltme isteyenden alınmasına 25.9.1989 gününde oybirliğiyle karar verlidi.