 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/5132
K: 1989/9315
T: 04.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki rücuan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı 2.333.048 liranın 2.6.1987 dava tarihinden itibaren % 30 yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün davalı Salih A. tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı belediye tüzelkişiliği vekili, davalının belediye eski başkanı olduğunu; "keyfi" olarak dört görevlinin işine son verdiğini, onların açtıkları davalar sonunda tazminatla sorumlu tutulduğunu bildirerek rücu yolu ile ödenenlerin davalıdan alınmasını istemiştir. Davalı, sorumluluk koşullarının doğmadığını savunmuştur.
Mahkemece işten çıkarılma işleminin davalı tarafından encümende görüşülmesinin sağlanmamış bulunması nedenine dayanılarak dava kabul edilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden söz konusu dört kişinin Pınarbaşı Belediyesine ait tanzim satış mağazasında kadrosuz olarak çalıştıkları anlaşılmaktadır. Pınarbaşı Belediyesi, belediyelerin birleştirilmesi kararının yürürlüğe konulmasıyla lağvedilmiştir. Böylece açıkta kalanlar için belediyece ne gibi işlem yapılacağı Çelikhan Belediyesince Sıkıyönetimden, Sıkıyönetim komutanlığınca da valilikten sorulmuştur. Valilik, haklarında kadro bulunmayan bu kişilerin işçi statüsünde çalıştığının sanıldığı vurgulandıktan sonra İş Kanunu gereğince çıkarma yetkisinin belediye başkanlığına ait olduğu açıklanmıştır. Davalı başkan da bu doğrultuda işlem yapmıştır; fakat Pınarbaşı Belediyesinin yeniden kurulmasını izleyen günlerde Danıştay 5. Dairesince adı geçenler, 12.12.1983 gün ve 983/8132 sayılı kararla görevlerine iade edilmişlerdir. Onlar da, boşta kaldıkları süre için Danıştay'ca onanarak kesinleşen İdare Mahkemesi kararlarıyla çalışamadıkları dönem parasını davacı belediye'den almışlardır.
Olayın şu gelişim durumuna göre davalı eski başkanın, olayı encümene götürmesinde umulur bir değişiklik bulunamayacağı açıktır. Dolayısıyla dava dilekçesinde açıklandığı gibi davalının "keyfi" davranışı; başka bir söyleyişle yalın kişisel kusuru söz konusu değildir. Kamu kurumu, toplum yararını sağlamak, gereksiz işlemleri gidermek, ekonomik ve sosyal amaçları sağlamak ve hukuk düzeninin öngördüğü öteki ödevleri, olanakların elverdiği ölçüde yerine getirmek durumundadır. O nedenle kamu kurumu, hizmet kusurunun varlığı koşuluyla sorumlu tutulabilir; fakat rücuda görevlinin idari görevi yerine getirirken hizmet gereklerinin dışına çıkıp çıkmadığının incelenmesi önem kazanır. Kurum, bu hakkı ancak, görevlinin zararlı sonucu kişisel kusurla meydana getirmiş olması durumunda elde etmiş olur. Dairemiz Kurulunun 20.1.1976 gün ve 2881/960 sayılı kararında da belirlendiği üzere zararı oluşturan haksız eylem, hem kişisel hem de hizmet kusuruyla işlenmişse Kurum, yalnızca görevlinin açığa kavuşturulabilen kişisel kusur ölçüsünde ona rücu edebilir. Somut olayda ise kişisel kusurdan söz etme olanağı yoktur. O nedenle dava reddedilmelidir.
Yerel mahkemece, açıklanan yön üzerinde durulmaksızın yazılı nedenle davacıya rücu hakkının tanınmış olması, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA 4.12.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.