 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/4317
K: 1989/5371
T: 13.06.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 5.600.000 lira maddi ve manevi tazminatın 20.12.1984 olay tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, fazla istemin reddine ilişkin hükmün davalılar avukatları tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - (...)
2 - Davalılardan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait olup diğer davalının sürücüsü bulunduğu taşıtın kusurlu sevk ve idare edilmesi sonucu davacılardan Kazım B.'a çarptığı ve iki bacağının dizden kesilmesine sebebiyet verildiği ileri sürülerek davacı Kazım B. için maddi ve manevi, diğer davacılan anne, baba ve kardeşler için manevi tazminata hükmedilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalı DSİ kendilerinin kusurlu olmadığını, talebin fahiş bulunduğunu, TIR kamyonunun arkasına asılan davacı Kazım'ın sürücü tarafından görülmesinin mümkün olamayacağını, diğer davalı Kadir Y. ise; davacı Kazım'ın kusurunun % 75 olduğuna göre manevi tazminat istenemeyeceğini, yaralananın dışındaki davacıların dahi manevi tazminat istemeye hakları bulunmadığını savunmuşlardır.
Mahkemece deliller toplanmış ve davacı Kazım B. için 4.000.000 lira maddi ve 500.000 lira manevi, anne ve baba için 250'şer bin lira, kardeşler için 100'er bin lira manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılara müteselsilen ödetilmesine karar verilmiştir.
Davacılardan Muzaffer B., diğer davacı Kazım B.'un babası, Fatma B. annesi ve diğer davacılar Recep, Ayşin, Hatice, Sevgi, Mustafa B. ve Sabire A. kardeşleridir. Yakınlarının uğramış bulunduğu cismani zarardan ötürü istemiş oldukları manevi zarara mahkemece hükmedilmiştir. Oysa manevi tazminat isteme hakkı Borçlar Kanununun 47. maddesine göre cismani zarara düçar olan kimseye veya ölüm halinde ölünün yakınlarına düşer. Çünkü bu hak kişiye sıkı surette bağlı haklardandır. Yakını olmak, beden zararına uğrayanın ailesinden bulunmak bir kimseye belirtilen yolda bir hak sağlamaz. Zira haksız eylem küçüğe karşı işlenmiştir ve baba, anne ile kardeşler bu haksız eylemde üçüncü kişi durumundadır. Bu tür olaylarda genellikle baba, anne ve kardeşlerin az ya da çok üzüntü ve acı duyacağı kuşkusuzdur. Ancak böyle bir eylem için baba-ana ve kardeşler yararına manevi tazminata hükmedilmesine tazminat hukuku kuralları engeldir. Beden bütünlüğü ihlal edilenin yakınlarının manevi tazminat isteklerinin benimsenebilmesi için yaralama olayı nedeniyle gerçekten kişisel hakların doğrudan doğruya ağır biçimde haleldar olması, bu yüzden büyük üzüntüye uğramış bulunmalarına bağlıdır. Diğer bir deyimle çocuğa karşı işlenmiş olan haksız eylem aynı zamanda cismani tamlığı bozulan kişinin yakınlarının da doğrudan doğruya zarara uğramalarına neden olmuşsa o takdirde onların manevi tazminat istemeleri mümkündür. Çünkü bu halde eylemle uygun neden-sonuç bağı var demektir. Örneğin bir çocuğun beden tamlığının bozulması sonucu aynı olayın etkisi ile baba veya ana veya kardeşlerin asabi bir buhran, bir ruhi sarsıntı geçirir ve bu yüzden hastalanıp ruh tamlığını geçici veya devamlı olarak kaybederlerse ve bu yön rapor ve diğer delillerle kanıtlanırsa o kişilerin de manevi zarar isteme hakkı kabul edilebilir. Gerçekten Borçlar Kanununun 46. maddesindeki cismani zarar kavramına ruhi tamamiyetin ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği genellikle benimsenmektedir.
Davaya konu olan işte davacı ana-baba ve kardeşler böyle bir iddia ileri sürmediği gibi o yolda bir husus da ispatlanmış değildir. O halde mahkemenin ana, baba ve kardeşler yararına manevi tazminata hükmetmiş olması yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda 2 no.lu bentte gösterilen nedenle oyçokluğuyla BOZULMASINA, 13.6.1989 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Kazım, davaya konu trafik olayında çalışma gücünü % 80 oranında kaybedecek şekilde ağır yaralanmıştır. Davacı anababanın çocuklarının bu kapsamda bir yaralanmaya maruz kalmaları onların maddi değerlerinden olan sağlıklarına etkili olup olmadığı tartışılabilir. Bu gibi durumlarda özellikle yaralanan kişinin ana ve babasının da manevi tazminat (BK m. 47) isteyebileceği daire çoğunluk kararında da kabul edilmektedir. Ancak davacıları bu konuda ispat yüküyle karşı karşıya bırakmak hak arama ve almayı zorlaştırır. Bu denli ağır yaralanma olaşında ana-bananın sağlığının (en azından ruhi bütünlükleri) bozulması hayatın olağan akışına uygun düşer.
Kaldı ki, bugün karşılaştırmalı hukuk konuyu Borçlar Kanununun 49. maddesi açısından ele alarak daha kısa ve gerekçi yıldan adaleti somutlaştırmaktadır. Bu düşünce tarzında "aile bağlılığı - evlat sevgisi" kişilik hakkının koruduğu manevi değerler içinde olduğu kabul edilmektedir. (EREN, Borçlar Hukuku, C. II, s. 384). Bizde de bu görüşün kabul edilmesi bireyleri olduğu kadar kamu vicdanını da tatmin edecektir.
Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.