 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/4117
K: 1989/8110
T: 24.10.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava manevi tazminat isteği olup husumet davacıya etkili eylemde bulunan davalılara yöneltilmiştir. Mahkemece delil olarak dayanılan Kütahya Sulh Ceza Mahkemesinin Esas: 988/620 numaralı dosyası münderecatına göre davalıların hep birlikte ve iştirak halinde davacıyı beş gün iş ve gücünden kalacak şekilde dövüp yaraladıkları tesbit edilmiştir. Tük Ceza Kanununun 467. maddesi hükmüne göre bu gibi suçlardan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Borçlar Kanunun 47. maddesi de cismani zarar uğrayan kimseye manevi zarar namı ile adalete uygun tazminat verilmesini buyurmaktadır. kural olarak zarara uğrayanın müterafik kusurunun varlığı, davanın tümden reddini gerektirmeyip o müteafik kusurun manevi tazminat miktarı takdir olunurken gözetilecek özel hal ve şartlar içeresinde değerlendirilmesi gerekir. Her ne kadar Borçlar Kanununun 44. maddesinin birinci fıkrasında hakimin bu yolda takdir hakkı kullanılırken adalete uygun sonuca ulaşılacak bir yol izlenmelidir. Bunun için de herşeyden önce maddenin konuluş amacı iyi bilinmelidir. Türk pozitif hukukunda anılan madde hükmünün (Hiçbir kimes kendi kusurundan yararlanamaz) ilkesine dayandığı kabul edilmektedir. Bu ilke adalet düşüncesine uygundur. Gerçekten zarar gören, kendi davranışı ile bir zarara neden olmuş ise o zararın tamamı başkasına yüklenmemeli, payı ayrılmak suretiyle zarar verenin sorumlu olacağı miktar tesbit edilmelidir. Böylece belirtilen hükmün konuluş nedeni gözönünde tutulduğunda amacın ortak kusur halinde zararın müterafik kusuru isabet edene payının indirilmesi olduğu, zarardan tamamen vazgeçilmesinin ise istisnai bir durumda söz konusu olabileceği kabul edilmelidir. Bu gibi hallerde değerlendirme yapılırken zarar verenin ve zarar görenin olay içinde ortak kusurlu davranışlarının nedeni,türü (kast veya savsama) ve zararlı sonuç ile herbirinin kusurunun etki derecesi gözönünde bulundurulmalıdır. Anılan biçimde yapılacak bir değerlendirme sonucunda tazminat hükmünden tamamen sarfınazar edilebilmesi için orta kusurun etki derecesi, zarar verenin hukuka aykırı davranışını tamamen kesmemekle beraber hak ve adaletin greçekleşmesi amacı ile onu ikinci plana itecek ağırlıkta olmalıdır.
Davaya konu olan olayda haksız eylemden doğma kusura dayanan sorumluluğun bütün unsurları ile birlikte oluştuğunda uyuşmazlık yoktur. Davacının birlikte sebebiyet verme olarak kabul edilecek eylemi sadece ıslık çalmaktan ibarettir. Ceza hakimi bunu bir tahrik nedeni olarak da kabul etmemiştir. O halde yukarda belirtilen hukuki esas karşsında mahkemece benimsenmiş olan ortak kusurun tazminat hükmünden tamamen sarfınazar edilmesini gerektirecek ağırlıkta olmadığının kabulü gerekirken, aksinin benimsenmesi suretiyle davanın tamamen reddine karar verilmiş olması yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA 24.10.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.